Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Davadan döneni...

"Bütün servetim bu yüzük, bir gün zengin olmuşsam bilinki hırsızlık yapmışımdır."
Yukarıdaki sözler mahalle bitirimlerinin aralarındaki ağır ve ağdalı sözler.
Bugünlerde iktidar ve iktidara yakın olanların kendi aralarındaki çıkar çelişkisinin kaba kuvvete tekabül eden icraatlarının marifetleri görülmekte.
Bir dönem birlikte aynı örgüt yapısında ya da iktidar olan gücün içinde olanlar birbirlerinin açıklarını zaaflarını bilir. Bu zaaf ya da açıkların eski birlikte oldukları tarafından başkalarına aktarılmasından “korktukları” ya da “çekindiklerinden” gözdağı verirler. Bu gözdağı şiddettir akan kandır. 
İnsanı diğer canlılardan ayıran dertlerini, sorunlarını anlatma ve dinleme becerisi olduğu için sürü içinden biri değil toplum içinden biridir, insan evladıdır. Canlılar içinde sürü karakteri, yaşamak için arar bulamadığında birbirlerini yerler. Dünden beri insan evladı yaşamak için hep bir yerden bir başka yere göç etti, göç ettiği yerde aradığını buldu yaşamını devam ettirdi. 
Canlılar arasından insan evladı kendi aralarında iletişimi ve birikimlerini hareketler, çizimler ve ağızlarından çıkan anlamlı kelimelerle ifade etmeye başladı. İş bölümü yanında birikimlerini aktarma anlatma ve sorunların giderilmesi neticesinde daha aklıselim olmaya başladı. Kavga ve çatışma değiş tokuşla yerini değiştirdi ama yine çatışma vardı. Çatışmaların uzlaşır olması ya da bedel verilmesi insanın diğer canlılardan farklılığını gösterir. 
İnsan evladı toplumsal yaşama geçmesiyle kavga ve çatışmaların biçimi değişti. Her nasılsa topluluk içinden gücü ve iktidarı eline alanlar, bunun devamı için sahip olma, bencillik ve mülkiyet hırsı toplum içinde çatışmaların rengini değiştirdi. Toplum içinde küçük bir azınlık her zaman güce iktidara sahip olmak için toplum dışı akla gelebilecek her şeyi yapmaya hazır. Onlar için sahip olmak ve iktidar olmak her şeydi. Üretimin makineleşmesi, ulaşım ve iletişimin yeni teknolojiye göre gelişmesiyle toplum içinde yöneten ve yönetilenler arasındaki çelişkilerin niteliği boyut değiştirdi. Toplum terazinin iki kefesi gibi iki ana güce bölündü, “yöneten ve yönetilen” yani “ezen ve ezilen” olarak.
Gücü elinde bulunduran azınlık, çoğunluk üzerinde tahakkümünü sürdürmek için her şeyi yapar. Bunun devamı için “yakası kalkık, omuzu kalabalık ve beli silahlı” bir çevre oluşturur. Bunların içinden kendine “özel birlik” oluşturur, günümüzde bunun adı “özel harp birliği” ya da bildik adıyla “kontra gerilladır.  Devleti yönetenler muhaliflere ya da kendi çıkarları için toplumda infial yaratacak olaylar yapar. Yaptıkları her hareketi sanki muhalifler yapıyormuş gibi suç atarlar. Bunları yapanlar kendilerine “milli, ahlaki ve dini” adlar takarak cinayetlerine kılıf geçirir. Yaptıkları toplum dışı işlere kendini kaptıranlar kendi çaplarında toplumda bir karşılık bulur. Çevresine topladığı kişilerin sorgulama ve muhakeme etmeye yeteneği olmayan, emre itaat edenlerden oluşur. Devlet güçlerinin az olduğu yerlerde kendilerine “devleti burada biz temsil ediyoruz” diyebilecek kadar arsızdır.
Ülkemizde 12 Eylül Askeri Faşist Darbesi olduğunda bunlar gözaltına alınıp tutuklanır, mahkeme duruşmalarında “görüşümüz iktidarda biz içerideyiz” derler. İçlerinden önemli bir kesimi emek harcamadan geçinmenin yolunu bulur. Kaçakçılık, uyuşturucu ve insan satıcılığı, kötü işletmelerin korumalığı onların işleri olur. “Yakası kalkık, omuzu kalabalık ve beli silahlı” kurumlarla yakın ilişkileri vardır, hatta birçokları “devlet yönetimi” tarafından “devlet görevlisi” adıyla sahte kimlik verilerek yurtdışına gönderilir. Devlet adıyla cinayetler işlenir, patlatmalar yapılır. Bunların toplumsal sorumlulukları yoktur, samimiyetsiz oldukları gibi kadınlarını çocuklarının gözleri önünde öldürecek kadar insanlık dışıdırlar.
İnsanı diğer canlılardan ayıran neden, niçin ve niye diye sorgulama yapmasıdır. Ama şartlanmışlık, emek harcamadan geçinmek, ağzına çalınan bir parmak bal için her şeyi yapmak ve birilerinin kapısına kul olmayı, biat etmeyi insanlığın meziyeti sanan kişiler için siyah ile beyaz arasında başka renk olmayıp, kendilerini sütten çıkmış ak kaşık sanmakta. Kendileri dışında kimseye yaşam hakkı tanımayan bu kişiler için varsa yoksa kendi çıkar ve menfaatleri, bencilce şımarık ve hoyratça yaşam tarzlarıdır. 
Oysa derimizin rengi, gözlerimizin çekikliği, konuştuğumuz dilin farklılığı bizim çeşitliliğimizdir. İnsanları ayrıştıran sahip olma hırsı ve mülkiyet ilişkisidir. Günümüzdeki sistemde iktidarı yönetenler toplumu böl, parçala ve yönet mantığına sahip. Egemen güçler insanları “inanç” adı altında bölerken saraylarında şatolarında oturup “yakası kalkık, omuzu kalabalık ve beli silahlı” güçleri tarafından korunmakta. 
Bu gibiler kendileri gibi düşünmeyen örneğin Ankara da öğrencilerin evini basan katleden; İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin üzerine bomba atan katliama yapan; İstanbul Teknik üniversite öğrencilerinin yurdunu basıp öğrencileri pencereden atıp hain tuzaklar kurdular, Ankara Garı önünde bomba patlatıp onlarca insanı öldürüp sakat bıraktılar. 
Yetmedi, dün birlikte olduklarından bazılarını kendilerinden ayrıldı diye nefret sözlerini gerçeğe dönüştürdüler. "Davadan döneni vurun." 
Eski vekil, gazeteci ve muhabirler öldüresiye dövüldü. Onlar için tek bir şey var; “Ya sev ya terk et.” 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi