Türkiye'de siyasetin rotası şaştı

İçinde bulunduğumuz pandemi koşullarında halkın gerçek gündemi yerine anlamsız tartışma ve polemiklerle suni gündemlerin peşinde koşan siyasi parti yöneticilerinin bu tavrı kamuoyu tarafından da şaşkınlıkla izleniyor.
Bilindiği üzere erken seçim ihtimalinin konuşulduğu şu günlerde iki ana ittifak; Cumhur ve Millet ittifakı bir yandan kendi seçmen kitlelerini konsolide etmeye çalışırken diğer yandan karşı ittifaklardan oy kapma telaşı içindeler.
Siyasetin doğal akışı içerisinde normal kabul edebileceğimiz bu seçim taktiklerini anlarız da; siyasi etik kurallarının dışında yapıldığı zaman, zaten var olan kutuplaşma ve kamplaşma daha da artıyor.
Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu tarafından söylenen “Sözde Cumhurbaşkanı” söylemi üzerinde başlayan tartışma, karşılıklı suçlamalarla devam ettiği gibi konu yargıya da taşındı.
Öncesinde eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, CHP’li eski bakan, Milletvekili Fikri Sağlar ve gazeteci Can Ataklı’nın amacını aşan sözleri üzerinden sürdürülen polemikler ve en son Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ve gazeteci Orhan Uğuroğlu’yla Ülkü Ocakları eski başkanı Afşin Hatipoğlu’na yapılan saldırılar gündemin baş köşesine oturdu.
Ekonomik sıkıntıların artarak sürdüğü, açlık sınırında bir asgari ücretle çalışan işçilerin evlerine ekmek götüremez hale geldiği, özellikle öğrenci gençlik üzerinde baskı kurulmaya çalışıldığı şu günlerde işsizin, emeklinin, köylünün, esnafın feryadını duymazdan gelen iktidar, ülkeyi yönetme değil, ele geçirmeye çalışıyor.
Son günlerde ortaya atılan hukuk reformlarının ülkede demokrasi, adalet ve özgürlük adına yapıldığına inanan var mı bilemiyorum.
Yaklaşan AB zirvesi ve ABD yeni Başkanı Biden’in yemin ederek göreve başlayacağı gerçeği üzerinden yatırımcılara güven vermek adına yapılacak kimi değişiklikleri Hukuk reformu diye sunmaya çalışacaklar.
Yatırım derken de kimse ekonomiyi canlandıracak sanayi yatırımları sanmasın.
Finansal grupların yüksek faizden yararlanmak üzere ülkeye sıcak para getirmeleri amaçlanıyor.
Bir diğer tartışma konusu HDP
Kendisi de geçmişte parti kapatma girişimlerine maruz kalan AK Parti, bizzat kendileri tarafından yapılan bir değişiklikle parti kapatmalarının zorlaştığı bir dönemde kendisiyle çelişmemek için kapatma yerine başka çözümler peşinde.
İktidar ortağı MHP ve özellikle de Genel Başkan Devlet Bahçeli ısrarla HDP’nin kapatılmasını dile getiren açıklamalar yapıyor.
Aslında en son Sayın Erdoğan’ın Bahçeli’yi ziyaretinde sanıyorum MHP Genel Başkanı ikna edilmiş olsa da, MHP seçmeninin bu konudaki hassasiyetleri gözetilerek Bahçeli’nin ısrarı devam ediyor görünüyor.
Medyada bu konunun sıkça gündeme gelmesinin asıl nedeni; HDP yi kapatmaktan çok Cumhurbaşkanının söylediği gibi muhalefeti de yeniden dizayn etme, gözdağı verme amacına yönelik.
Eğer HDP kapatılırsa herkes biliyor ki, onun seçmen kitlesini de kapatıp, yok edemezsiniz.
Daha da önemlisi her fırsatta ülke gerçeklerini gizlemek için öne sürdükleri HDP ve terör kozu ellerinden gitmiş olacak.
Yani demem o ki, amaç HDP yi kapatmak değil, sürekli bu konuyu gündemde tutarak bir beka sorunu üzerinden toplumu korkularıyla daha kolay yönetmek.
CHP nin ana muhalefet partisi ve Millet İttifakının lokomotifi olarak acilen suni gündemleri bırakarak ülkenin gerçek gündemlerine yönelmesi, açık ve net yeni projelerini kamuoyuna açıklaması gerekiyor.
Anayasa değişikliği ve yeni yönetim sisteminden neyi amaçladıkları, Güçlendirilmiş parlamenter Sisteme geçişin yol ve yöntemlerini halka anlatmaları gerekiyor.
Aksi halde toplumda oluşan umut, iktidarın değişebileceğine yönelik beklentiler giderek azalır ve sonuçta mevcut iktidarın yeniden kendini toparlayarak, iktidarını sürdürmesi ihtimalini çoğaltır.
AK Partiden koparak kurulan yeni partiler; Gelecek partisi ve Deva Partisi ile Muharrem İnce ve Mustafa Sarıgül’ün yeni parti kurma çalışmaları, Demokrat Parti’nin Millet ittifakından ayrılması, Saadet Partisi’nin ikircimli tavırları siyaset adına yeniden değerlendirilmeye muhtaç konular.
Sağlık çalışanlarından başlanan aşı çalışmalarıyla ilgili belirsizlikler hala sürüyor.
Salgından kurtulabilme ve toplumsal bağışıklık için en az 100 milyon doz aşıya ihtiyaç varken henüz elimizdeki aşı miktarı 3 milyon doz.
Sağlık, eğitim sistemiyle birlikte ekonomik yaşama acil müdahale gerekirken siyasi partilerin halkta hiç karşılığı olmayan suni gündemler üzerinden kutuplaşmayı artırıcı gereksiz ve anlamsız bir kavgaya tutuşmasını toplumun hiçbir kesimi doğru ve gerçekçi bulmuyor.
Siyaseti kendi doğru rotasına sokmak, tüm toplumu kucaklayacak sosyal ve ekonomik politikalara yönelmek dururken bu kısır tartışmalarla halkın sabrını zorlayan bir siyasi iklimin varlığı, ülkemize ve insanlarına yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi