Yakup Gülaçtı

Yakup Gülaçtı

Başarının sırrı ve kriterleri

Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) tarafından 3 yılda bir, 15 yaşındaki öğrencilerin kazandıkları bilgi ve becerileri değerlendiren Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) testinin 2022 sonuçları açıklandı.

Türkiye 2022 yılında "fen, matematik ve okuma" alanlarında sıralamasını 3 ila 5 sıra yukarı çıkarmış olsa bile OECD ülkelerinin ortalamasının altında kaldı.

Özellikle “okuduğunu anlama” konusundaki ortalamamız, üzerinde konuşulması gereken bir konu olarak karşımızda duruyor.

Sonuçların açıklanmasının ardından Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, sosyal medya hesabından bir değerlendirme yaptı ve “2022 PISA araştırmasından elde edilen veriler ışığında, 2003 yılından günümüze dek eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması ve öğrenme ortamlarının iyileştirilmesi için yapılan uygulamaların olumlu neticelerinin olduğu anlaşılmaktadır” dedi.

Özellikle eğitim alanında sağladıklarını söylediği fırsat eşitliğinden bahsetmesi beni çok düşündürdü. Hangi fırsat eşitliğinden bahsettiğini anlamadım. Oraya, bir de “2003’ten itibaren” ibaresini koymasının siyasi bir anlamının olduğunu biliyoruz.

Madem her şey sayın bakanın söylediği gibiyse, üniversite sınavlarında “sıfır” çeken öğrenciler için de bir diyeceği olmalı. Eksi netle üniversiteye giren öğrencilerin de ne denli başarılı olduklarını söylese çok yakışırdı!..

Gelelim öğrencilerimizin başarısı konusuna. İletişim uzmanlarının ısrarla belirttikleri gibi, bireylerin sağlıklı bir iletişim kurabilmeleri için temel koşul “etkili dinleme”dir. Konuşmacıyı gereği gibi dinlemiyorsanız sadece duyuyorsunuz demektir. Oysa duymak ve anlamak çok farklı kavramlardır. Özellikle de görsel medyadaki programları izlerken çocuklarımızın dinleme konusundaki dikkatsizliklerini daha iyi anlıyorum. Birbirlerini dinlemeyen, sık sık birbirlerinin sözünü kesen koca koca adamlar çocuklara kötü örnek olduklarının farkında değiller. Bize, ta ilkokuldan başlayarak konuşmak için parmak kaldırmamız gerektiği, konuşmacının sözünün kesilmesinin yanlış olduğu öğretildi. Bizim zamanımızda, konuşmacı sözünü bitirince diğer kişi de konuşma hakkını aynı çerçevede kullanırdı. Bu alanda ülke olarak geriye gittiğimiz ortada. Kötü örnekler çocuklarımıza da sirayet etmiş.

Başarı için etkin dinleme kültürünü geliştirmek zorundayız.

Biraz da “okuduğunu anlama” konusuna bakalım. Bence tüm derslerde gereği kadar başarı sağlamanın birinci koşulu, öğrencinin okuduğunu anlamasından geçiyor. Ben, daha da ileri giderek diyorum ki öğrencilerimiz okuduklarını anlamadıkları sürece hiçbir dersten başarılı olamazlar. Burada temel görev sınıf öğretmenlerimize düşüyor. Öğrencilerimize, okumanın sadece kelimeleri okumaktan ibaret olmadığını, noktalama işaretlerinin, okunan metnin gereği gibi anlaşılması için önemini kavratmaları gerekir. Değerli meslektaşlarımın bu konuda ellerinden geleni yaptıklarından eminim ancak bunun pekişmesi için de ebeveynlere görev düşüyor. Tüm ebeveynlerin, çocuklarına sesli okuma yaptırıp onları dinlemeleri gerekiyor. Çocuğunuzun okuduğunu siz anlıyorsanız bilin ki o da anlıyordur. Şayet anlamamışsanız o da anlamamıştır. Çocuğunuz, sadece kelimeleri okuyup geçmiştir. Elbette bunun için bizlerin de doğru okumayı bilmemiz gerekiyor. Özellikle nokta, virgül, soru ve ünlem işaretlerini gördükleri zaman ne yapmaları gerektiğini onlara kavratmalıyız. Şunu asla unutmayın ki sınavlarda en başarılı öğrenciler en çok okuyanlardır. Elbette ki doğru okuyanlar…

Öğrencilerin korkulu rüyası gibi algılanan matematik ve fen bilimleri derslerindeki başarısızlığın kaynağı da burada yatıyor. Doğru okuyamayan, okurken de düşünüp hayal edemeyen öğrenciler bu derslerdeki başarısızlıklarını toplumsal algı olarak zihinlerimize işlenen “zor” kavramına bağlayarak kendilerini savunuyorlar.

“Başarısız öğrenci” kavramına karşıyım. Her öğrenci mutlaka bir şeyleri başarır. Yeter ki ona bu imkanı ve fırsat eşitliğini sağlayabilelim.

Çocuklarımızın başarılarını ölçme kriterimiz hepsinin doktor ya da mühendis olması olmamalı. Bilimde “sayısal ve sözel zeka” kavramları dediğimiz bir gerçek var, doğuştan, genetik olarak getirdiğimiz.

Toplumsal hayatımızda başarıyı ölçme kriterimiz, yaptığımız işi en iyi şekilde yapıp yapmadığımız olmalı. Sınavlarda en başarılı öğrenci için, hayatında hangi mesleği yaparsa yapsın “başarılı” olacaktır diyemeyiz.

Dünya, sıfır matematikçi ressamlar, “çöp adam” dahi yapamayan doktorlarla doludur…

PİSA testlerinde, bütün alanlarda birinci olan küçücük bir ada ülkesi Singapur’un izlediği yolu incelemek gerekir. Düşünen okullar, öğrenen ulus hedefiyle işe başladılar. Bunun için de iki yol belirlediler kendilerine: Daha fazla öğren, en iyiyi talep et. Hedeflerine ulaşmak için en iyi öğrencilerini öğretmenliğe yönlendirdiler.

Singapur bunları yaparken biz “atanmayan öğretmenler” sorunu yarattık kendimize.

Nereden nereye!..

Bütün sorun, çocuklarımızın yeteneğini keşfedip o alanda gelişmelerine olanak sağlayacak sistemi kuramamış olmamızdan kaynaklanıyor.

İşe, eğitimde eşitlik ve adaleti sağlayarak, düşünen ve sorgulayan öğrenciler yetiştirmenin yol ve yöntemini bulmaya çalışmakla başlayabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Yakup Gülaçtı Arşivi