Yakup Gülaçtı

Yakup Gülaçtı

Doğana sahip çık

Değişim dediğimiz yenileşme, insanlık adına daha iyiye ulaşmak için gerçekleştiğinde güzel, insanlığa zararlı olacak şekilde gerçekleşirse de zararlı bir olguya dönüşür.
Toplumda son günlerde fazlaca konuşulan siyasi değişimden bahsetmiyorum. Niyetim mevsimlerin tipik özelliklerini yitirmesinden, bunun nedenlerinin en başında da insanoğlunun bitmeyen hırslarının geldiğinden bahsetmek.
Bilim insanları, doğaya ihanetimiz böyle devam ettiği sürece, gelecekte insanlığın bir felakete doğru sürüklendiğini ortaya koydukları bilimsel kanıtlarla bizlere anlatıyorlar. Dünyanın her geçen gün ısındığını, deniz sularının yükseldiğini, havanın kirlendiğini, ozon tabakasındaki deliğin her geçen gün daha da büyüdüğünü, buna bağlı olarak mevsimlerin değişmeye başladığını söyleyip duruyorlar. Bilim adamı olma özellikleriyle de yaklaşan bu tehlikeye karşı insanlığın alması gereken önlemleri de sıralıyorlar.
Yaklaşan tehlikeye karşı çok önemli olarak gördüğüm ve adına çevre dediğimiz, canlıların yaşamı için gerekli olan hava, su ve toprak gibi bileşenleri sık sık konuşmak gerektiğine inanıyorum. Çünkü temiz su içebilmek, temiz hava solumak, temiz ve sağlıklı ürünler üretebilmek için temiz bir çevreye ihtiyacımız var. Aksi taktirde oluşacak çevre kirliliği küresel ısınmayı daha da artıracak ve iklim değişikliği canlılar açısından büyük bir tehlike oluşturacak.
Ülkemizdeki doğa bilincinin gelişmesi konusunda öncülük yapan TEMA Vakfının hakkını vermek gerekir, diye düşünüyorum. Hayrettin Karaca sayesinde olağanüstü bir bilinç oluşmaya başladı ülkemizde. Bugün ortaya çıkan çevreci kuruluşların ilham kaynağının da TEMA olduğuna inanıyorum. Toprak, erozyon, ağaçlandırma, sahip olduğumuz doğal varlıklarının korunması, için gönüllü olarak çalıştılar ve de çalışmalarına devam ediyorlar. Bizlere, bu faaliyetlere katkı vermek, daha da ileriye taşımak düşer.
Özellikle son yıllarda ülkemizde faaliyet gösteren ayrıcalıklı maden işletmelerinin ormanlarımıza verdikleri zararın yanında, doğadaki tüm dengeleri de bozduğunu görüyoruz. Hem de dünyanın vaz geçtiği teknolojiyi kullanarak yapıyorlar bunu. Madencilik faaliyetlerinin yapıldığı bölgelerde ormanların yok olmasının yanında içme sularımız da yok oluyor. Ormanları kendine mesken edinmiş canlıları, gökte uçan kuşları da kovuyoruz vatanlarından. Bölge insanlarının işledikleri tarım topraklarını ya ellerinden alıyor ya da verimsiz hale dönüştürüyoruz. Gereken önlemleri almazsak yolun sonunun açlığa çıkacağını göz ardı ediyoruz.
Yeraltı zenginliklerimizi yabancılara peşkeş çekmenin mantığını anlamıyorum. Ama şunu biliyorum: Bu yöntemle kişiler zengin ediliyor.
Eti Maden denen bir kuruluşumuz var bizim. Madencilik konusunda uzman. Çevreye zarar vermeyen yöntemlerle madenlerimizi çıkarıp Türk halkının yararına kullanabilecek kabiliyetimiz varken bu yabancı şirket merakının altındaki gerçeği görelim artık.
Elektrik üretip devlete satacak diye izin verdiğimiz hidroelektrik santralleriyle çocukluğumuzda yüzdüğümüz, balık tuttuğumuz derelerimiz yok oldu. Şimdi çocuklarımıza gösterirken “eskiden burada göl vardı” der olduk.
Kenarlarına kurduğumuz şehirlerle derelerimizin yataklarını değiştirdik. Ardından yaşadığımız sel felaketlerine de “ilahi takdir” dedik.
Kısacası kendi ellerimizle sonumuzu hazırlamaya devam ediyoruz. Çevreye verdiğimiz ve de vermeye devam ettiğimiz zararların bir yansıması olarak toprağın en çok ihtiyaç duyduğu kar, yağmur mevsiminde yağmazken bir ayda yağması gereken yağmur da bir saatte yağar oldu. Kışın yazı yaşarken güneşi beklediğimiz yaz aylarında başka bir mevsime evrildik.
Çevre, siyaset üstü düşünülmesi gereken bir konudur. Hangi politik düşünceye sahip olursak olalım bu memleket bizim. Bir dostumun da dediği gibi hepimiz aynı gemideyiz. Ya beraberce batacağız ya da güvenli limana ulaşacağız. Bize düşen gemiyi batırmamak olmalıdır.
Bizlere atalarımızdan emanet kalan ormanlarımızı, derelerimizi ve topraklarımızı korumak ve gelecek nesillere temiz ve kullanılır bir şekilde bırakmak zorundayız. Bizler koruduğumuzda doğa da kendi döngüsüne kavuşacak ve anlık felaketlerden bizleri koruyacaktır.
Dünya nüfusun hızla artması, yanlış enerji tercihi ve tüketimi nedeniyle doğal bitki örtüsü ciddi zararlar görerek tüm canlıların varlığını sürdürmesine tehdit oluşturmaya başladı. Dünyamız için bundan daha büyük bir felaket olabilir mi? İnsanlığın asıl beka sorunu bu olsa gerek…
Daha fazla geç kalmadan tüm uluslar gereğini mutlaka yapmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Yakup Gülaçtı Arşivi