Toplumsal değişme ve sanat (2)

20. yüzyılın başlarında empresyonist bakış aldatmaca olarak görüldü. Her çağın geçişinde olduğu gibi eskide kalanın sorunları irdelendi. Bir sürü yeni sanat akımı ortaya çıktı ve daha önce hiç bu kadar fazla sanat akımı birden çıkmamıştı. Teknik gelişmeler Endüstri çağının habercisiydi. Sanata düşen görev toplum gerçekliğini yönlendirmekti artık. Sanat ilahi konulardan uzaklaşarak insana ait olmaya başladı. Rokoko sanatı toplumun üst kesimlerine hitap ediyordu. Yeni binalar Barok tarzında olduğu gibi krallar tarafından değil özel koruyucular tarafından yapılmaya başladı. Sanat gücü değil hayatın hoş yanlarını temsil etmeye başladı. Rokoko daha pahalı ve parlak olmasına rağmen duygusallık, incelik, zarafet kazanmıştı.

Entelektüel hayat kralın kontrolü altından çıkmıştı. Yeni koruyucular sayesinde yeni kültür merkezleri oluşmuştu ve sanat yayılmaya başlamıştı. Sanayi Devrimi zanaatkârlığın kalitesini ve geleneklerini bozdu, atölyelerin yerini fabrikalar aldı. Fransız Devriminden sonra sadece hükümet değil bazı önemli kişiler de sanata özellikle ilgi duymaya başladı. Ünlü sanatçıların eserlerine ilgi gösteren gerçek bir topluluk ortaya çıktı. Müzayedelerde açık arttırmaya çıkan eserlerin fiyatları devrimden önceki kadar arttı, bir sürü yeni sanatçı ortaya çıktı, eleştirmenler bu konulardan yakınmaya başladı. Sanat devrimin etkilerinden kısa sürede kurtulmuştu. Koruyucuların yerini yayıncılar almıştı çünkü bağımsız şair ve yazarların sayısı günden güne artarken aynı zamanda okuyucular da artıyordu. Edebiyat ürünleri artık serbest pazarda konumunu almıştı. Yeni tablolar da burjuva evlerinde yerlerini almışlardı fakat Liberal devletlerde herkesin tablo alma hakkı vardı. Tablolar yeni bir biçeme ve mütevazılığa sahipti. Yeni dönemin en özgün fikri natüralist romandı. Romanlarda melodrama karşı romantik olmayan bir tutum izleniyordu. Eserlerde toplum çatışmaları, sosyal olgular ve psikoloji işlenmişti. Naturalist romanlar, orta sınıfa hitap ettiği için bu sınıfın yükselme amacına dair rehber görevi görüyordu. İşçi sınıfından okuyan çıkmayacağı için orta kesimin beğenilerini kazanmaya çalışan yazarlar neye inanırlarsa inansınlar boyun eğmişlerdi.

Kapitalizm sadece ekonomik üretim için değil sanat üretimine de yenilikler getirdi. Yeni duygular yaratılmış ve sanatçıya bunları sanatına aktarabilmesi için sınırsız olanak sağlamışlardı. Sanat hızlı bir zamanda sürekli genişleyen bir uzayda asla durmadan yenilenmeye devam etti. Kalıplaşmış her şey yıkıldı. Böylece kapitalizm sanattan uzak bir olgu olmasına rağmen ona bir sürü yenilikler getirdi ve böylece özgün eserler yaratıldı. Beğeniye köle olan her sanatçı unutuldu. Sanat bireyselliği en iyi anlatacak aşamaya geldi tek gereken sanatçının bunu aktarabilecek bireyselliğe sahip olmasıydı. Bu çelişkili bir durum gibi geliyor ve sanatın zaten ifade aracı olduğunu düşünüyorlar fakat katı kurallar sebebiyle sanatçının seçim hakkı olmadı ve bazı dönemlerde kendini ifade edemedi. Eğer seçenek yoksa ifadeden de söz edemeyiz.

Sanatçı ve sanat koruyucusu arasındaki gerginlikler yüzünden sanatçının bunalımı başladı. Daha fazla satmak için beğenilere boyun eğmek ve sanatından ödün vermeyerek istediğini yapmak arasında arafta kaldı. İstenilen siparişleri yerine getirmek kendisine olan saygısını yitirirken bu siparişleri reddetmek de parasızlık gibi sorunlar getiriyordu. Böylece sanatçılar arasında da derin uçurumlar oluşmaya başladı. Üstüne gerçekleşen sanayi devrimi ile ortaya çıkan ürünler kalitesizleşmeye başladı ve beğeniler de aynı oranda düştü. Kral Midas’ın her şeyi altına çevirdiği gibi kapitalizm de her şeyi metalaştırıyordu. Bu sanatçının garip bir durumun tam ortasında kalmasına sebep oldu. Ürünler yarışlara maruz kalıyor ve gittikçe metalaşıyordu.

En başından sonuna kadar değişmeyen ve belirginleşen en önemli olgu iktidarın sanata duyduğu ilgidir. Sanatçı sanatını yaratabilmek için desteğe ihtiyaç duymaktadır bu nedenle de iktidar sanatçıyı korumuştur. Durum böyleyken sanat iktidar karşısında muhalif olamamıştır. Sanayi devrimine kadar böyle devam eden bu durum endüstrileşme ile çizgisini değiştirmeye başlamıştır. Sanatçıya özgürleşme veren bu dönem bir sürü dezavantajı da beraberinde getirmiştir. Tekelleşmeye ayak uyduran ürünler gündelik kültüre hizmet vermeye başlamıştır. Oysa sanat ilerleme aracı olursa kalıcılık sağlayabilir.

Birçok tüccar sanatsal nesneler biriktirdi fakat burjuvanın iş dünyasından gelen tutumu nedeniyle fazla olan değer kaybederdi. Herkesin aynı şeylere sahip olması bir ayrıcalık yaratmayacağı için azlık değerliydi. Üretme yeteneği sanatın değerini azalttı.

Sonuç olarak modern sanatçı görevini tamamlayabilmek için tüm kolektif düşüncelere, teknolojiye ve kapitalizme rağmen bireye kendi gerçekliğini hatırlatıyor ve kendini araması için yol gösteriyor. Sanatçı özgün eserler yaratmanın peşindeyken aynı zamanda teknolojiyle yüzleşmek zorunda olduğu bir süreçtedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barış Önal Arşivi