Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Sezai Sami ile sohbet “Büyük ve güçlü bir ülkeyiz”

Devletin yerel ve özellikle merkezi hükümet yetkilileri ağzında "büyük bir ülkeyiz" lafı eksik olmuyor. Değerli dostumla ülkemiz gerçekten "büyük ve güçlü bir ülke mi", üzerine konuştuk.

"Ülkemiz kim ne derse desin büyük ve güçlü bir ülke.

Fakat hangi ülke ve kurum olmasına gerek yok hemen hepsinde elmanın içindeki gibi kemiren ve çürüten "kurtçuklar" var.

Birilerinin yere göğe sığdıramadığı "hanedanlığın" kendi ülkesini yönetemediği, yönetememekle kalmayıp soygun ve talan yapılmasına izin verdiği yükseliş döneminin 15. Yüzyılın üçüncü çeyreğinde kayıtlara geçti. İlkin Bizans/İstanbul alınmasında yardımlarından dolayı Cenevizlilere; ardından İtalya yarımadasının bir kent devletine Venediklilere ticari ve ekonomik ayrıcalık verildi. Bu bilinen adıyla kapitülasyondur.

Kapitülasyon, bir devletin başka bir devletle anlaşmaya bağlı olarak tanıdığı ekonomik ve sosyal imtiyazlara denir. Başka bir açıdan da 20. Yüzyılın ikinci yarısına kadar 'Müslüman hükümdarların kendi ülkesinde Avrupalı tüccarlara vermiş olduğu ticari faaliyet iznidir, ayrıcalıktır'.

Kapitülasyonun sağladığı ayrıcalıklar sadece ülkeye vergi ve gümrük ödememenin yanında serbestçe ticaret yapma olarak kalmadı. İmtiyaz verilen ülke tarafından daha da genişletildi. Yasalarına bağlı olmamak, yargılanmamak, tutuklanmamak olarak delindi. Ayrıcalık verilen ülke kendi güvenliğini almanın yanında hukuksal ve politik alanlarda yayılarak genişledi. Geniş anlamıyla kapitülasyon yabancıya ülkeye imtiyaz ya da teslim tutanağıdır.

Ülkesindeki kendi yurttaşlarına üretim ve ticaret konusunda yüreklendirip destek vermediği gibi, işgal ettiği ülkeler ise gelirden çok gideri arttırması ve tüm bunların yanında itibarından taviz vermeyen saltanatın çöküşü başlar. Bunun yanında Avrupa ülkelerinin yeni ticari yolları bulması, teknolojik gelişmeler Amerika ve Afrika kıtasının talanı çöküş sürecini hızlandırır.

Hanedanlık yönetimi devlet yapısını yeni koşullara göre biçimlendiremedi, eski alışkanlıkları devam ettirdi. Bu durum ister istemez borçlanmayı gündeme getirdi. Borç üç beş kese altın olmadığından Galata bankerleri aracılığı ile yabancı ülkelerden borç veren bulunur. Ne karşılığı olarak verilir?

"Borç yiğidin kamcısıdır" derler ama hangi yiğit?

Devlet yönetimi o kadar acizdir ki sarayın ihtişamlı yaşamından taviz vermez. Alınacak borcun karşılığı nedir neye karşılık verilir bedelini ön görmeyen yönetim anlayışı hâkimdi. Kırım'ın elden gitmesi, ardından kendi adamı Mısır valisi Kavalalı'nın isyanı ülkede askeri ve ekonomik zayıflığı alenen gösterdi. İsyanı bastırmak için İngilizlerden yardım istendi. Balta Limanı antlaşmasıyla İngiliz'e, Hünkâr İskelesi antlaşmasıyla Çarlık Rus'a ticari imtiyaz verildi. Hanedan saray içi entrikalarla uğraşırken ülke 1838 -1841 yılları arasında başta Fransa ve İngiltere olmak üzere, İsveç, Norveç, İspanya, Hollanda, Belçika, Danimarka ve Portekiz'le antlaşmalar imzaladı. Bu yapılan antlaşmalar kapitülasyon sistemini sağlamlaştırdı. Ülkenin gelişmekte olan sanayisine darbe vurdu.

Yapılan bu antlaşmalarda Osmanlı sınırları içerisinde serbest ticaret yapmanın yanında, kendi aralarındaki anlaşmazlıklarda Osmanlı yargısı yani kadısı değil konsoloslara yargılama yetkisi tanındı; ülke karasularında seyahat ve ticari taşımacılığının yanında yabancı bayraklı gemi işletmeciliği kabotaj izni genişletilerek verildi. Hatta başkentin boğazdaki şehir hatları, otobüs, tramvay ve tünel işletmeleri yabancıların elindeydi. Ülkenin kendi merkez bankası yoktu. Oysa hanedan, galata bankerleri ve bunlarla işbirliği yapan diğer yöneticilerin yurt dışında gayrimenkulleri vardı.

Kabotaj ve yabancı ülke konsolosluğuna verilen, mahkeme kurup yargılama yetkisi, para basma ve vergi alma yetkisi yani "duyunu umumiye" onların elindeydi. Bir dönem devasa topraklara sahip olan hanedanlık 400 yıl gibi bir sürede sönümlendi. I.Pazar Paylaşım savaşı sonunda Çarlık Rusya yıkılmış, yerine Sovyet Rusya Bolşevik hükümeti geldi. Osmanlı parçalanıp işgal edildi ve Anadolu yarımadasının içinde küçük bir yere hapsedildi. Sovyet Rus iktidarı Boğazları ve güneyden gelecek saldırılara karşı Anadolu'da güçlü olan Ankara Hükümetini destekledi. Sovyet Rusya hükümeti Ankara hükümetine Çarlık Rusyası'nın bir dönem kapitülasyon dâhil tüm antlaşmalarını 22 Mart 1921 antlaşmasıyla iptal etti.

Savaş sonrası işgal edilen ülkenin İstanbul hükümetine 1920 başında dayatılan sözde barış antlaşması ve diğer müeyyideler yanında Misakı Milli sınırları dayatıldı. İstanbul hükümeti galip devletlerin dayattığını kabul ederken, Ankara hükümeti ile aralarında nüans farklılığı dışında başka bir şey yoktu. Hanedan ve İstanbul hükümeti savaştan bitap düşmüş yurttaşı, yıkılmış viraneye dönmüş ülkeyi işgal kuvvetlerinin donanmasına binerek terki diyar etti. Ankara hükümeti, Sovyet Rusya Bolşevik iktidarının maddi desteği ve Çarlık Rusya'nın kapitülasyonu iptal etmesiyle eli güçlenerek 23 Temmuz 1923'de Lozan antlaşması imzaladı. Bu antlaşmayla kapitülasyonlar kaldırıldı, kabotaj hakkını aldı ama Avrupalı devletlere savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.

Ankara hükümeti "misakı milli" sınırları içine çekildi. Yeni bir devlet yeni bir cumhuriyet kuruldu fakat eski alışkanlıklarını devam ettirerek.

Ankara hükümeti savaştan viraneye dönmüş ülke ve yorgun düşen yoksul halka vergiler saldı. Toplanan bütçe ile hem Osmanlıdan kalma savaş tazminatını hem de ülkenin temel ham maddelerini üreten işletmeler kurdu. Acil ithalat kalemleri tarım ürünleriyle takas edildi. Borç alınmadan kalkınabileceğini, devlet yatırımlarıyla tarım ve diğer üreticilere destek sağlandı. İthal ikameciliğe dayanan kalkınma başlatıldı. Ülkenin birçok yerinde şeker, pamuk, et ve süt, kiremit tuğla başta olmak üzere fabrikalar kuruldu. Maden işletmeleri açıldı, askeriyenin silah ve cephane ihtiyacı için fabrika, halkın sağlığı ve hastalıklar için Hıfzıssıhha Enstitüsü kuruldu bulaşıcı hastalıklara karşı aşılar bulundu. İkinci pazar paylaşım savaşı başlayana kadar birçok devlet işletmesi kuruldu ve yurt dışından kredi alınmadı.

"Sütten ağzı yanan yoğurdu üfler" misali Ankara Hükümeti yeni devlet biçimiyle hem borçlarını ödedi hem de devlet eliyle sanayisini kurmaya başladı. İkinci paylaşım savaşı sürecinde savaşa girmedi, kendi yağıyla kavruldu bütçe açık vermedi.

Savaş sonunda ise aynı yöneticiler bir yerlere yaranma eklemleme derdine girdiler, bağış ve ucuz kredileri alıp hesapsızca harcamalar yaptı. Bağış olarak alınan ürünlerin yerli üreticileri ürünlerini satamaz hala geldi. Devletin kurduğu "kamu iştiraki kuruşları" yani "KİT"ler iktidardaki partilerin arpalıkları haline getirildi. Hükümetler kamu kurumlarını hantallaştırılıp verimsizleştirdi. 12 Eylül 1980 Askeri Faşist Darbesiyle birlikte KİT'ler özelleştirilmeye başlandı.

İktidara gelen partiler kamusal hizmet kurumu ayrımına girmeden kurumları pazarlayıp satışa çıkardılar. Devletin ulaştırma, haberleşme, iletişim, enerji gibi kurumları kalmadı. Satılan kurumlar yurtdışı bağlantılı konsorsiyumlara devredildi. Askeriyeye silah ve cephane yapan fabrikalar satılırken devletin elinde sadece "yargı, ordu ve polis" kaldı.

Günümüzde iktidara yakın anlı şanlı beş müteahhidi bile devlete yaptığı işlerde şayet anlaşmazlık çıktığında kendi ülkesinin yargısı değil Avrupa ve ABD yargısı yetkilidir maddesini koydurdu.

Osmanlı hanedanlığının kapitülasyonlarla nasıl çöktüğünü bilmeyen yok. Yüzyıl önce hangi halde ve nasıl bir durumda olduğu sağır sultan bile bilmekte. Aradan geçen yıllara rağmen bugün ülkenin geldiği ekonomik, sosyal ve politik durum kapitülasyon döneminden daha ağır koşuldayız. Tarım ülkesiydik şimdi neyiz? Vatandaşın vergileriyle zor günlerde kurulan kamu işletmeleri nerede kimlerin elinde? Devletin kamusal zorunlu hizmetleri köprü, yol ve tüneller neden hala ücretli? Liyakat sahibi yerine biat edenler neden hala itibar edilip atanıyor? Muhalifler dövdürülüp bir gece yarısı neden kaçırılıp işkence edilmekte? Emekçi halk neden açlık sınırında ücrete mahkûm edilmekte? Çalışanların sendikal örgütlenme hakkı neden şiddetle bastırmakta? Basına ve yazarlara neden kısıtlama ve sansür getirilmekte? Yöneticiler neden hala nefret söylemini dillerinden bırakmıyor? Kamu kurumları neden tek bir fona toplandı?Günümüzde yeni tür kapitülasyon yani yeni tür 'teslimname' dönemi yaşanmakta.

Tüm bunlara ve iktidarı yönetenlere inat ülkemiz büyük ve güçlü diyebilir miyiz," demekte Sezai SAMİ. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi