Kayıp Kıta Mu

Atamızın dünyaya gözlerini kapayışının 85. yıl dönümünde, onun son günlerine kadar araştırdığı bir konuya değinmek istedim bu hafta:
Kayıp Kıta Mu.

Atatürk 1930’lu yılların başlarında Türk tarih tezi kapsamında, Türklerin Orta Asya’dan önce nerede yaşadıklarını ve kökenlerini araştırmaya baş koymuştu. Tahsin Bey 1932 yılında Atatürk’e Türk dili ile Maya dilinin büyük benzerlikler gösterdiğini belirtti. Ona İngiliz araştırmacı Albay James Chruchward’dan bahsetti. Albay 50 yılını kayıp kıta Mu’yu araştırmak için harcamıştı. Araştırması için sayısız ülkelere giden Albay, Uzak Doğu araştırmasında Tibet’te Himalaya dağlarındaki bir tapınakta büyük bir sadakatle korunan tabletlerin varlığını öğrendi. Söylediğine göre başrahip ona 15 bin yıllık Naacal tabletlerini gösterdi. Yıllar süren bir çalışmayla bu tabletleri okumayı öğrendi ve bunları derlediği 5 kitap yazdı. Tabletlerdeki dilin antik Maya uygarlığı diline dayandığını tespit etti.

Tahsin Bey ise Maya dili ve Türk dili arasındaki benzerliklerden dolayı bu gelişmeleri Atatürk ile paylaştı. Atatürk oldukça heyecanlandı ve İngiliz Albay Chruchward’u Ankara’ya davet etti. Albay ona kitaplarından ve araştırmalarından bahsetti. Atatürk derhal bir tercüman ekibi oluşturup kitapların ivedilikle çevirilerinin yapılmasını emretti.

koken-ataturk-ve-kayip-kita-mu-2-ataturkun-mu-kitasi-mayalar-ve-kizilderililerle-ilgili-gizli-arasti96133969421c0ff574488692e8b81950.jpeg

1935 yılındaysa Tahsin Beyi Meksika’ya görevlendirerek orada araştırma yapmasını buyurdu. Tahsin Bey Meksika’da 3 yıl boyunca araştırmalarını sürdürdü ve bunu 14 rapor halinde Atatürk’e teslim etti. Bu raporlar yıllar sonra 7. rapordan 13. rapora kadar yayınlandı. Diğer raporların ise hala kayıp olduğu söyleniyor.

Tahsin Bey Maya araştırmalarıyla birlikte Maya dilinde tepe anlamına gelen tepek sözcüğüyle soyadını aldı ve Tahsin Mayatepek oldu.

Peki Albay Chruchward’un 50 yılını verdiği ve Atatürk’ün bu kadar önem verip araştırdığı kayıp kıta Mu neredeydi ve onunla ilgili hangi bilgilere ulaşıldı?…

Bu kıtanın büyük okyanusta Asya ve Amerika kıtaları arasında bulunmuş olduğu; kuzeyinde Hawaii, güneyinde Fiji olduğu, bugünkü Polinezya, Fiji, Melanezya gibi adaların bu kıtanın batması sonucu geriye kalan ada parçacıkları olduğu düşünülüyor. Mu’nun bir dizi deprem ve volkanik patlamalarla 64 milyon insanı ile sular altında kalırken, kıtadan kaçabilenlerin (Nuh tufanı hikayesinin buraya dayandığı da sanılmaktadır) Meksika Maya topraklarına, Mısır, Hindistan, Babil ve Çin/ Büyük Uygur İmparatorluğu topraklarına dağıldıkları görüşü hakim. Türklerin kökeninin ise Büyük Uygur İmparatorluğuna dayanması sebebiyle aslında Mu kökenli olduğu düşünülüyor. Ve Atatürk’ün bu araştırmayı başlatmasının sebebi de tam olarak bu noktaya dayanıyor.

unnamed.jpeg

Bir düşünceye göre Mu kıtasından ayrılanlar oradaki uygarlıklarını devam ettirmek için Mu’da yaptıkları gibi piramitler inşa etmeye başlıyorlar. Hem Maya uygarlığında hem Mısır’da hem de Çin’de birçok birbirine benzeyen piramitler olması bu düşünceyi destekliyor gibi…
Ayrıca Tibet tapınaklarında bulunduğu iddia edilen Naacal tabletlerinde Mu’nun tek tanrılı bir dine mensup olduğu, dinin merkezinde güneş olduğu ve güneşe Ra dedikleri; Ra’yı da bir daire ile betimledikleri belirtilmekte. Ra aynı şekilde Mısır piramitlerinde de güneş tanrısının adıdır ve hiyerogliflerde Ra’nın başının üzerinde bir daire sembolü bulunur.

4260.jpeg

Meksika'daki Theotihuacan Palenk Piramidi’nde bulunan ve şu an Mexico Müzesi’nde sergilenen 2600 tablette Mu kıtasının batışı şöyle anlatılmakta;

“6 Kaan yılı Zak ayı II Maluk günü başlayan korkunç yer sarsıntısı, 13 Şuen'e kadar devam etti. Mu kıtası felakete kurban gitti. Mu ülkesi iki kere kalktıktan sonra bir gece çöktü, üstünü sular kapladı. Toprak birkaç defa havaya kalktı ve oturdu. Felaket, 64 Milyon insanın ölümüne sebep oldu."

Bilim dünyası resmî bir dayanak olarak kabul etmese de Mu kıtası ile ilgili anlatılara, dünyanın farklı yerlerindeki piramit ve tabletlerde rastlanmaktadır.

Meşhur diğer kayıp kıta Atlantis’in ise Mu kıtasının bir kolonisi olduğu düşünülüyor.

Yazıt ve tabletlerde 12.000 yıl önce battığına inanılan bu kıtaların çok gelişmiş ve üst seviye teknolojide olan uygarlıklar olduğu belirtilmekte. Tabletlere ve eski yazıtlara göre bu kıtalarda yaşayanların telepati, duru görü, astral seyahat gibi mistik yeteneklerinin çok gelişmiş olduğu varsayılıyor.

Bu kıtaların batma sebepleri ile ilgili değişik argümanlar mevcut. Meteor düşmesi, jeolojik hareketlerle oluşan Tsunami ve depremlerle kıtaların sular altında kalması; ayrıca bazı Tibet ve Hindu kaynaklarında bu iki kıtanın birbiriyle olan düşmanlıkları ve büyük bir teknolojik savaşa girmeleri sebebiyle yok oldukları bu argümanlar arasında yer alıyor.

unnameds.jpeg MÖ 5. yüzyılda derlenen Hindistan’ın milli destanı Mahabharata, 10 bin yıl önceki 2 büyük uygarlığın savaşını anlatıyor. Atom bombası​​​​​​​ndan, uçan tuhaf ulaşım araçlarından ve nükleer bir savaştan bahsediyor. MÖ 5. yüzyılda derlenmiş ancak varlığı çok daha eskilere dayanan bir destan nasıl olurda teknolojik aletlerden ve uçan cisimlerden bahsedebilir?

Sizce Mahabharata Mu ve Atlantis arasında geçen bir savaşı anlatmış olabilir mi?

Ve bu kıtalar gerçekten varoldularsa; eğer batmasalardı insanlık şu an spiritüel ve teknolojik olarak hangi seviyede olurdu?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Dilé Luna Arşivi