Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Affetmeyeceğim (2)

Vatandaşlar son yıllarda seçimsiz bir yıl geçirmemekte. Yöneticilerimiz bir yolunu bulup çeşitli nedenlerle vatandaşları sandığa göndermekte. Sandığa göndermekle iş bitmiyor adayların tümü vaat yarışına girmekte. Politikacılar/yöneticiler ve adaylar yapamayacakları şeyleri bildikleri halde boş vaatler vermekte, “lafla peynir gemisi yürütmekte”. İstisnalar haricinde tümü hangi vaatlerini yerine getirdi, hangisi söz verdiği halde koltuğa oturduğunda hatırladı? Hangisi cebi delik, işsiz ve aldığı maaş dışında bir geliri olmadığı halde bu kadar variyeti nereden elde etti? Paşa babasından miras kalmadığını biliyoruz peki bunu açıklayabilir mi? 
Politikacılar o kadar madrabaz ki hayal satmanın dışında manevi değerleri de satmakta; sırat köprüsünden geçmek için bilet ve cennetten arsa satmakta bir sakınca görmemekte. Devletin diyanet ve de ilahiyat fakültelerinin değerli zatları bu konuda konuşmamakta; yoksa politikacıların dini bilgisi bu zatlardan çok mu acep?
Dün olduğu gibi bugünde yöneticiler/politikacılar yurttaşları birbirine düşman ederek daha kolay yönetmenin yolunu buldular. Bazı aklı evvellerin düşünceleri iki türlü çalışmakta, beni dinleyen ve bana tabi olan iyi olmayan dinlemeyen kötü hain demekte bir sakınca görmemekte. Mahalle delikanlımızın karşılıksız sevdiği kıza ya benimsin ya kara toprağın sözleri çağdaş bir anlayış olmadığını aklıselim olan bilir. Çok eskilere gitmeye gerek yok, birileri “ya sev ya terk et” derken kendisi gibi sorgusuz boyun eğip biat etmeyenin yaşama hakkı olmadığını alenen açıklamadır. Politikacılar/yöneticiler kendileri gibi düşünmeyen ve önünde arkasında secde etmeyeni hain ilan ederek yasa/kararnamelerle yargılayıp işsiz bırakmakta hatta kimi zaman cezaevlerine tıkmakta. Oysa mızrak çuvala sığabilir mi?
Ortak paydalarda buluşanların bir araya gelenlerin örnek bir dayanışma sergileyenlerin içinden kimileri sorumluluklarını yerine getirmek yerine savsaklamakta. Sorumluluklarını yerine getirmeyen işten kaçanların yapması gereken görevler diğerlerinin üzerine yıkılmakta.  Ya sev ya terk et diyen yöneticilerin ülkesinde ortak paydalarda bulunanların içinde bazı kişilerin sorumluluklarından kaçması kimseye haber vermemesi sorgulanması gerekir. Sorumluluklarını yerine getirmediği gibi onun boşluklarını diğerlerinin doldurması ağır bir külfet değil mi?
İnsan evladının sürüden toplumsal yaşama geçmesi uzun zaman aldı. Yaşadığımız kürede canlılar sürü halin yaşarken biz toplumsal yaşam içinde en zayıfımızı da kollayarak yaşamaktayız. Doğa ile yaşam mücadelesi verirken sürü halindeki canlıların saldırılarından korunmak için önlemler alır. Oysa asıl olan topluluk içinde zaafları olan bencil, çıkarcı ve doyumsuz en zayıf halka sorumluluklarını yerine getirmediğinde bir yerde aksaklıklar başlar. Toplumsal yaşam içinde görevlerini yerine getirmeyen, savsaklayan ya da kaçan tıpkı savaştaki mevzide gedik açmıştır. Sorumluluklarını yerine getirmeyenlerin cephelerindeki boşluklardan sızmalar mutlak olur ve bunun bedeli görevleri terk edip kaçan değil geride bıraktıkları öder. 
Geçenlerde 12 Eylül Darbecilerinin yargılandığı mahkemede müdahiller ve avukatları önemli bir bilgiyi paylaştı, darbe olduğu gün Merkez bankasından 170 ton altın kaçırıldı ve bunun araştırılması istendi tutanaklara geçirildi. 
Dostlarını cephede yalnız bırakıp kaçan görevlerini savsaklayan affedilsin mi?
Halkın olan altını kaçıranlar sorgulanıp yargılanmasın mı? 
Yurttaşları birbirine düşürüp düşman eden, vaatlerini yerine getirmeyen ve yalan söyleyen politikacı/yöneticileri affedelim mi?
Hata yapanı affetmek hata yapmayana haksızlık olmaz mı?
Diyorlar ki affetmek büyüklüktür; peki     sormazlar mı insanlığa karşı işlenmiş suç     affedilir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi