Mehmet Ali Çatal

Mehmet Ali Çatal

Bedeli Günlük: 7. gün

Bedelli Günlük!
Dün, Türkiye'de büyük ihtimal ilk kez yaşanan bir hadise gerçekleşti kışlamızda.
Hepimiz hâlâ yüzümüze su vurup şoktan çıkmaya çalışıyoruz.
Fazla meraklandırmadan...
Olay şöyle oldu:
Sabah 5.
Kıdemlimiz S., her yer simsiyahken birden koğuşun ışıklarını yaktı.
Göz kapaklarımızı delmeye çalışan bu koca oğlanın derdi neydi?
Uyanmamıza daha 45 dakika var.
45 dakika, askerlik galaksisinde uzuunca bir zaman dilimidir.
(Otostopçunun Galaksi Rehberi'nde yazmaz bu bilgi.)
"Herkes uyansın, çok önemli bir şey var. Bakın çok önemli diyorum" diye turluyordu kıdemli.
Ranzalara bateri çalar gibi vuruyor, rock yapar gibi "haydiğğ" diye inliyordu.
Önce yatıştakilerden öflemeler püflemeler başladı.
Kafamı kaldırmış, uyku uhusuyla yapışmış gözümün tekini açarak izliyordum.
Sonra tek tük küfrede küfrede uyananlar oldu.
Uyandık ama hiçbirimiz ayılmadık.
Sadece rüyamızda kızlar yerine neden S.'nin ayı gibi bağırışlarını gördüğümüzü sorguluyorduk herhalde.
Ancak "Terhis oluyoruz beyler" cümlesini sarf eden S., hepimizi o an ayılttı!
Sabah ereksiyonu gibi doğrulduk.
"Terhis mi dedin? Gidiyor muyuz? Nasıl lan?"
"Evet."
"Terhis mi bak? Emin misin?"
"Evet dedim ya. Erken terhis edeceklermiş bizi."

"Pembe tezkere mi lan?"

"Yok be oğlum normal."
"Şimdi mi?"
"Evet. 1 saat sonra. Herkes sivil kıyafetlerini çıkarsın. Şanslı piçler sizi..."
Ranzalarımızdan uçarak çıktık.
Şoklar içinde, özlediğimiz sivil kıyafetlerimizi çıkarıp sirkeledikten sonra giymeye başladık.
Sahi neler oluyor?
Kimileri inanmadı, bunu eşşek şakası olarak adlandırıp olayları izlemek üzere kenara çekildi.
Kimileriyse bu gömleği mi giysem yoksa tişört üstü ceket mi yapsam diye kararsızlık yaşıyordu.
Derken içeri 3. takım çavuşu girdi.
Çavuş tüm ciddiyetiyle kıdemliyi tekrarladı:
"Herkes sivillerini giysin. Yatağını toplasın, terhis oluyorsunuz!"
"Gerçekten mi komutanım?"
"Evet, ne dediysem o."
"Şaka yapmıyorsunuz di mi?"
"Askeriyede şaka olmaz beyler. Zaten sizi burada formalite icabı tutuyorduk. Bir haftanız da doldu. Temel eğitim aldınız işte. Şimdi gideceksiniz..."
Sesinde baya baya kesinlik vardı. Ve harbiden askeriyede şaka mı olur!
Bu kez sevinçle koğuşun çoğu inandı duruma.
Çünkü bu adamı sert, bağıran çağıran bir tip olarak biliyorduk. Şaka maka yapacak en son kişiydi.
Dolayısıyla bavulların kapağı açıldı...

ÇIKIYORUZ BEYLER!

Jiletler gibi giyindik, birazdan nizamiyeye, çıkış kapısına gideceğiz.
Derken koğuşa bu kez bizim kendi, yerli ve milli çavuşlarımız girdi.
Bize içtima saatlerini, eğitim zamanlarını, hatta botlarımızı nasıl bağlayacağımızı gösteren adamlar.
Buradaki annelerimizdi kısacası. Hep onlar ne derse onu yaptık.
İşte onlara daha ağızlarını açtırmadan, "Erken terhis haberi doğru mu çavuşum" dedik.
Adamların üstüne atladık.
"Bilmiyoruz, evet konuşuluyor öyle bir şey" deyip kapıya yöneldiler.
Yüzleri ölü görmüş gibiydi ama. Düşünceliydiler.
Aman bu işte bir yamukluk olmasın?
"Daha önce hiç böyle erken terhis olmadı ama" dediler en son, çıkarken...



KİM BU KOMUTAN?



Aradan geçti.
Koridorlarda halay çekenler bile vardı.
Tuvalette her sabahki bezgin bezgin yüzünü kazıyanlar yerine saçlarını tarayanlar, parfüm sıkanlar, kısaca sivil hayata dikey geçiş yapanlar vardı.
Bütün koğuşlar festival havasındaydı.
Derken bu kez üst rütbeli, tanımlayamadığımız kadar üst ama, bir komutan belirdi.
Rütbesi var, anlıyoruz ama daha da yeniyiz tüm rütbeleri çözemiyoruz ki.
Yaşlı da bir adam.
Adamın rütbesinin enginleri yaşından belli bir kere.
Biz sadece tek çizgi, tek yıldız filan görmüşüz. Gerisi yok.
"Ne oluyor burada" diye bağırdı!
Bağırdığına göre cidden rütbeli.
Sabah sabah öten kuşlar bile sustu. 
Biri de çıkıp olayı anlatamıyor ki. 
Ya anlatana dalarsa? 
Sivil kıyafetlerimize hızlıca bir bakış attıktan sonra tekrarladı:
"Ne oluyor diyorum? Bu ne hâl?"
Herkes birbirinin gömleğine pantolonuna bakıyor halimizde ne var diye.
Koğuşta bir arkadaş var, böyle rütbelilerle filan iletişim kurmaya, görev üstlenmeye bayılıyor.
Her topa giriyor. Sağ olsun o atladı:
"Bize 'terhis oluyorsunuz' dediler komutanım."
Bu cümlenin ardından komutanın yüzü, bedeninde bulunan kanların büyük bir bölümünü kullanmaya başladı.
"Ne terhisi ya, kafayı mı yediniz!" diye kükredi ve çıktı.
Haydaa.
Rütbesini bile tanımlayamadığımız koskoca komutanın yüzü kıpkırmızı olduğuna göre bir "durum" cereyan ediyor. 
Yani bu olaydan herkesin bilgisi yok muymuş?
Kafamız karıştı doğal olarak.
Yarı çıplak duranlar, giyinsem mi giyinmesem mi ikileminde kalanlar oldu.
Altta baksır üstte ceket, üstte kamuflaj altta pijamalılar filan...
Koğuşun beyni iyice mavi ekran veriyordu.
Bu sırada diğer koğuşlardan pek çok asker rengarenk sivil kıyafetlerle Heidi'nin yaylalara yürüdüğü gibi nizamiyeye yürümeye başlamıştı.
Dedik ki herhalde bu komutana bilgi verilmemiş.
İzinden yeni gelmiş olabilir.
Güldük ve çıkış moduna geri döndük.
Şuraya gideriz, şurada kahvaltılık kafe var, oradan biraz gezer oturur bira çakarız, gece memleketlere dağılırız diye özgürlük planı yapıyorduk.
Türkiye'nin ucunda oturanlar bile uçak biletinin yandığına üzülmüyordu, erken çıkıyorum ya o yeter diyordu.
Erken terhis meselesini şöyle bir mantığa koyduk: 
Herhalde nüfuslu birine artistlik yapıldı, o da devreye birilerini soktu...
Derken içeri komutanlar giriyor, çavuşlar doluyordu.
Savaş mı çıktı lan nolduk!
"Derhal sivil kıyafetlerinizi çıkarın. Kamuflajlarınızı giyip hemen aşağı inin!" denildi.
Altımıza sıçtık!
Muhabbet birden dışarda kahvaltı yapmaktan "Darbe oluyor lan öleceğiz"e evrimleşti.
Yüzümüze su vurup kamuflajlarımızı giyindik.
Ne bu hareketlilik?
Görmediğimiz adamlar görüyoruz?
Bu ne hayırsız bir sabah böyle!

***

Bütün bedelliler bina önünde titreyerek sıraya dizildik.
Tüm komutanlar ve çavuşlar önümüzde hazırdı.
1 kişi hariç!
"Terhis oluyonuz giyinin" diyen 3. takım çavuşu.
O; boynu yerde, kenarda, göz hapsinde öylece bekliyordu. Lanet olsun!
Kafamızda bir şeyler şekillenmişti.
Bir komutan çıkıp her şeyi anlattı sonunda:
"Erken terhis diye bir olay yok. Bu haberi yayan kişi görevinden alınmıştır. Artık hiçbir vasfı yoktur. Hakkında hukuki işlem başlatılmış olup kendisini kötü şeyler beklemektedir. Bu kadar da değil. Olayı ince ayrıntısına kadar araştıracağız. Bu hangi amaçla yapıldı? Kim verdi emri? Hepsini bulacağız. Şimdi herkes koğuşlara. Kimse nizamiyeye yürümeye kalkmasın."
Yıkıldık. Kaos sona ermişti.
Annesini, eşini, bebeğini sabahın 5'inde arayanlar olmuştu.
"Dönüyorum" diye.
Onlar şimdi bir telefon daha açıyorlardı.
Biz neyse de, onlar için üzücü olmuştu bu erken terhis macerası.


PSİKOLOJİSİ BOZULMUŞ



İşte böyle Bedelli Günlük.
Hâlâ üzerimizden olayın şokunu atamadık.
Sabahtan akşama kadar bu olay konuşuldu, yarın oldu yine konuşuldu, daha 1 hafta popülerliğini korur, yine konuşulur.
Peki nasıl olur böyle bir bomba?
Bütün kışlayı bir çavuş nasıl karıştırır?
Bütün çarşılar iptal edildi.
Yüzbaşı bile, Yarbay, Albay bile iznini rahatını bozdu.
Bugün gelen tek bilgi o takım çavuşunun psikolojisinin bozulduğu, halüsinasyonlar gördüğü yönünde.
Üzülsek mi, acısak mı, kızsak mı bilemiyoruz. 
Ama yapacağını bilenler, onu kenara sıkıştıranlar, itenler, kakanlar oluyor, gördük.
Yarın daha ayrıntılı gelişmeler olacak muhakkak, yazarım.
Yani gitmiyorum, sana devam...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Ali Çatal Arşivi