Vatandaş tatili unuttu

Ekonomi şöyle düzelecek, böyle düzelecek, enflasyon başka baharda inmeye başlayacak laf salataları arasında vatandaş kuru ekmeğe talim eder hale geldi. Ekmek deyip geçmeyin tanesi 8 liracık. Simitin tanesi 10 liracak bunlarda şimdilik Eylül ayına Allah kerim Dostlar ! Bakınız; Bir yılda; dana eti yüzde 143, yumurta yüzde 114, kuru soğan yüzde 113, kuru fasulye yüzde 101 zam görmüş. Patatesin fiyatı yüzde 99, beyaz peynirin fiyatı yüzde 83 artmış. TÜİK aylık enflasyonu ısrarla tek hanede tutmaya çalışırken, vatandaşın en çok kullandığı gıdalarda enflasyon bırakın iki haneyi çoktan üç haneye dayanmış. Resmi verilere göre, 63 milyon vatandaş konut masraflarının, 44 milyon vatandaş borçlarının altında eziliyor. 35 milyon vatandaş iki günde bir sofrasına bir kap et yemeği koyamaz halde. Yaz geldi vatandaş tatili unuttu. 50 milyon yurttaş, evden uzak 1 hafta tatil masrafını karşılayamaz durumda.

Güvenilir ülke olmaktan çıktık!
Sadece bunlar değil elbette Türkiye'de limanlarımız uyuşturucu rotalarının uğrak noktası haline gelmiş. Türkiye ‘dünyanın en tehlikeli 20 ülkesinden biri’ sayılıyor. Dünya klasmanında yerimiz Kolombiya ile Pakistan arasında bir yerde. Hükümet bunlar duyulmasın diye harıl harıl gazetecileri tutuklattırıyor. Milletin artık sadece sofrasındaki ekmek değil, Canı da tehlikede. Sadece bu da değil Dostlar! Gelir dağılımı da hızla bozuluyor. En zengin yüzde 20 toplam gelirin yarısını alıyor. Gelir adaletsizliğinde son 16 yılın rekoru kırıldı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı verilerine göre destek alan aşırı yoksul hanelerin sayısı geçen yıla göre 1 milyon artışla 3,7 milyona ulaşmış.

Yaşamak bu olamaz!
OECD içerisinde vatandaşları en çok geçim kaygısı taşıyan ülke Türkiye. Bu yaşamak değil. Sabah işe git, akşam dön. Hafta sonu bir şey yapama, çocuğunu dışarıda bir yere götüreme. Bir hafta bile tatil yapama. Dört nüfus çalış yoksulluk sınırını geçeme. Bu hayat değil. Ekonominin her yeri yamalı bohçaya dönmüşken, tedbir alınacağına Hazine ve Maliye Bakanı, ‘Akıl dışı’ olmakla eleştirdiği politikalara, seçimler yaklaşırken usul usul geri dönüyor. Ekonomideki oyuncular da bunu görüyor. Herkes ekonomide zamanında çözülmeyen ertelenen her sorunun, sonunda katlanarak karşınıza çıkacağını biliyor.

Emeklileri ölmeden mezara koydunuz
Enflasyon telafisi için dediğiniz yüzde 25 zammı emeklilerin çoğuna vermediniz. Emeklileri enflasyona ezdirip perişan ettiniz. Kaderine terk ettiniz. Çoğu 7 bin 500 liralık sefalet aylığına mahkum edilen emeklilerimize, CHP'li belediyeler el uzattı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı, ‘İnsanı önceleyen belediyecilik, darda olanın yanında olmaktan geçer’ diyerek, şartları uyan tüm emekli hemşerilerinin sosyal yardımlardan yararlanmak için belediyeye başvurmalarını istedi. AK Partili belediye başkanları ise bunu alkışlayacaklarına, örnek alacaklarına, hakaret ettiler, iftira ettiler. Zamlarla ezdikleri milletimizle büyük bir duygusal kopuş yaşayan AK Parti kadrolarının, güzel olan, insani olan hiçbir şeye tahammülü kalmamış.

Memura emekçiye zırnık yok!
Emekliye, emekçiye, memura üç kuruşu çok gören Erdoğan ve şürekası, yandaşlarına yaptırdıkları yollar, köprüler, tüneller için dolarla, avroyla verdikleri garantiler karşılığında bu yılın ilk 6 ayında 25 milyar lira ödemiş. Geçen yılın ilk 6 ayına göre artış yüzde 167. Emekliye yüzde 25 artışı çok gören hükümet. Yandaşa yaptığı ödemeleri yüzde 167 artırıyor. Emekliye, kendisinin neden olduğu enflasyon farkını vermeyen hükümet, geçiş ücretlerini, bırakın bu ülkedeki enflasyona göre güncellemeyi Amerikan enflasyonuna göre güncelliyor. Garantili geçiş ücretlerinde sebebi olduğu kur artışları yetmez gibi Amerikan enflasyonunu da Türk milletinin sırtına bindiriyor. Tüm bunlara para var. Memura, emekliye, emekçiye yok.

Tulumbada su bitti efendiler!
Tulumbada su bitti. Şimdi kavgada söylenmeyecek sözler söyledikleri gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katili olmakla 15 Temmuz’un finansörü olmakla suçladıkları, Körfez şeyhlerinin eline eteğine yapıştılar. Darbeci diye görüşmeyi kestikleri Sisi’yle el ele pozlar verdiler. Şimşek ve Erkan ikilisi geçtiğimiz hafta da SPK’nın daha 3 ay önce 33 milyon TL ‘piyasa bozucu eylem cezası’ kestiği JP Morgan’ın basına kapalı yatırımcı toplantısına koşa koşa gittiler. Ama sızan bilgilere bakılırsa kan emici, vur-kaççı kısa vadeli fonlar hariç Şimşek-Erkan ikilisinin anlattıklarına ciddi yatırımcılar fazla itibar etmemiş. Para politikasına dair ‘Somut ve öngörülebilir’ bir çerçeve bulamamışlar. Nasıl bulsunlar? Zaten Merkez Bankası Başkanı ‘Dinamik optimizasyon problemindeki en büyük kısıt’ sözleriyle vaziyeti anlattı. Hata, gömleğin ilk düğmesinden başlıyor. Masanın başında oturan, Erdoğan gibi bir ‘kısıt’ var.

Güvendiğiniz dağlara kar yağar
Erdoğan yaklaşan yerel seçimlerin 2023’te başlayan seçim sürecinin son durağı olduğunu görüyor. Burada yaşayacağı bir hezimetin iktidarına mal olacağını biliyor. Bu nedenle yerel seçimlere kadar Enflasyonla mücadele önceliği değil. Ekonomiyi şişirme, hormonlama, ne yapıp edip büyümeyi sağlama peşinde. Yerel seçime kadar 2000 öncesinin emme basma tulumba düzeni sürecek. Önce vatandaşın ücretine, maaşına, aylığına zam, sonra gelsin vergi, harç artışları. Gelsin benzin, gaz, elektrik zamları. Gelsin enflasyon dar ve sabit gelirliye kaşıkla verdiğini kepçeyle geri al. Teker böyle döner sanıyorlar. Biz bu filmi gördük yaşadık. Dönmedi, dönmez. Gerekenin yapılmadığı her dakika, ekonominin fay hatlarında biriken gerilim, daha yıkıcı hale gelir. Güvendiğiniz dağlara kar yağar.

Enflasyonla mücadele yalan oldu
Saray yönetiminin sebep olduğu güven bunalımını gidermek için vitrinine koyduğu, Merkez Bankası Başkanının ve Hazine ve Maliye Bakanının son açıklamaları, sekiz ay sonra yapılacak yerel seçimlere kadar enflasyonla mücadele konusunda hiçbir şey yapmak niyetinde olmadıklarını gösteriyor. En önemli önceliklerinin ‘Enflasyonu düşürmek’ olduğunu söyleyerek iş başına gelen vitrin yönetim de sonunda Saraya uydu. Verdikleri ücretleri, maaşları, aylıkları, her şeyi, vergiyle, zamla, enflasyonla misliyle geri alacaklarını, göz boyama stratejisini sürdüreceklerini, milleti ezmeye devam edeceklerini açıkladılar.

İnsan biraz utanır
Yandaş basın, ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadeleyi ‘Dezenflasyon süreci, gerçek dezenflasyon, istikrar’ gibi yaldızlı laflarla süreçlere ayırarak, bir başka bahara ertelemesine ‘Ne kadar da rasyonel’ ‘Ne kadar da gerçekçi’ diyerek alkış tutuyor. Anlaşılan Bakan Şimşek de doğru dürüst, bütüncül, çapalara bağlanmış bir program yapma imkânı kalmadığını görmüş. Sorunların temelindeki asıl sebebinin ekonomi bilimiyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan, ama ‘Ben ekonomistim’ diye caka satan, safsatalarıyla ekonominin altını üstüne getiren enflasyona rekor üstüne rekor kırdıran, ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyerek bir eli yağda, bir eli balda yaşayan Sarayın kibirlisi olduğunu biliyor. Fakat onun adını ağzına almaktan korkuyor. Bu yüzden Bakan Şimşek, olmayacak işi yaptı, enflasyonun sebebi olarak memur maaşlarına yapılan zamları gösterdi. Enflasyonun sorumlusu, enflasyonun ezdiği memur oldu. İnsan bu sözleri söylerken biraz utanır.

TMO çiftçiyi terk etti
Çiftçinin dertli. Bir dokun, bin ah işit. Trakya’da ciddi bir kuraklık var. ‘Sarı gelin’ ayçiçeğinde bu yıl çok büyük bir rekolte kaybı bekleniyor. Ofis çiftçinin kara gün dostudur. Ama maalesef hükümet de ofis de çiftçiyi yalnız bıraktı. Depolarda ithal üründen yer kalmayınca, bizim çiftçimizin yerli ve milli ürününü ‘Ürün kaliteni beğenmedim’ diyerek, ofisin kapısından geri çeviriyorlar. Çiftçinin traktörü, römorkundaki buğdayı boşaltmadan TMO kapısından geri dönüyor. Buna derhal son verin, çiftçiyi tüccarın insafına bırakmayın. Elin çiftçisinin ürünü bizim depoları doldururken, bizim çiftçimizin alın teri, tüccarın insafına bırakılıyor. Bu, ciddi bir yönetim zafiyetidir. Çiftçimiz bu uygulamalarla giderek topraktan, üretimden kopuyor. Ve bu stratejik sektörde de ipler giderek daha fazla yabancıların eline geçiyor.

Herkes isyanda bu sesleri duyan yok!
Trakya’da çiftçi isyanda. Akbelen’de çevreciler sahada, yurdun dört yanında sağlıkçılar, emekliler, mühendisler eylemde. İlk 6 ayda bütçe 483 milyar lira açık verdi. Bunun yarısından fazlası, 275 milyar lirası faiz harcaması. Kur Korumalı Mevduat garantilerine 25 milyar lira, KÖİ’lerin dövizli garantilerine bir o kadar daha gitmiş. Merkez Bankası’nın döviz kasasından satışlar da yeniden başlamış görünüyor. Seçim sonrasında biraz toparlanan rezervler, yeniden piyasaya sürülüyor. Temmuz ortasında 56 milyar dolara kadar inen net rezerv açığı yeniden 60 milyar dolara yükseldi. Dünyada kredi temerrüt riski primleri düştü. Biz de de 400’ün altını gördü. Şimdi yeniden ayrışarak 400’ün üzerine doğru hareketlendi. Bütçe açığı ve rezerv açığına, 60 milyar doları bulan bir cari açık eklendi. Temmuz ayı dış ticaret verilerine göre enerji fiyatlarındaki düşüşe rağmen dış ticaret açığı önceki yılın aynı ayına göre yüzde 16 artmış. Yıllık dış ticaret açığı ise yüzde 46 artışla 121 milyar dolara yükselmiş. Dış dengedeki bozulma devam ediyor.

Etiketle gün içinde bile değişiyor
Şu sıralar çok fazla çarşı pazar dolaşıyorum. Kent, ilçe, köy hatta yayla marketlerinde enflasyonun izini sürüyorum. Gördüğüm şudur; Temmuz’la birlikte etiketler kıpır kıpır. Yukarı doğru ralli var, durdurabilene aşk olsun. İşin ilginci; insanlar bir yandan söyleniyor, diğer yandan alışverişe devam. Talat Sait Halman’ın “Eski Mısır’dan Şiirler” kitabı geldi aklıma. Bundan 6 bin yıl öncesine dair şiirlere bakınca, korku, kaygı, beklenti, sevinç, aşk, ekonomiye dair tüm kavramlar, bugünküyle neredeyse aynı duygularla işlenmiş. Hele biri var ki; günümüzü anlatıyor; Carpe Diem… Yani, günü yakala…

Kızıyoruz ama hep boşa
Aslında enflasyon yüzünden her birimiz carpe diem

olduk. Günü yakalıyoruz denebilir. Hatta tarihte daha yakına gelelim ve Nesimi’ye kulak verelim; “Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına / Bugün buldum bugün yerim, Hakk kerimdir yarına…” Sanki bugünü tasvir ediyor, anlatıyor. Eline lira geçen, bir an önce ondan kurtulma telaşıyla, etiketlere aldırmaksızın; mala hizmete yöneliyor. “Fiyatlar daha da artacak” algı tuzağında herkes… Hele ki yeme içme sektöründe, neredeyse günlük ayarlanıyor fiyatlar. Buna rağmen masalar hala dolu, mekânlar hala iş yapıyor.

Zamma rağmen neden?
Zorunlu harcamaları anlarım. Ancak 7 gün içinde paça çorbasını 35 liradan önce 40’a sonra 60’a ve bugün 80 liraya çıkarmasına rağmen müşterilerin hala gelmeye devam ediyor oluşunu anlamam. Müşteri alışkanlıkları üzerinden enflasyon pusu mu bu? Esnafı suçlamıyorum. Eline enflasyon külfetini devretme fırsatı geçen herkes, bunu anında etikete yansıtıyor ve biz de alıveriyoruz.

Peki ya paralar suyunu çekerse?
Henüz çekmedi… Nasıl bir kayıt dışılıksa bu, hala harcayacak paramız var ve “eller cüzdana, bu bir soygundur” kabilinden etiket değiştirene ödeme yapıyoruz. Burada birincil etken, tüm ekonominin üçte ikisine eriştiğini düşündüğüm kayıt dışılık ve ikincisi de seçim ekonomisiyle ortalığa saçılan trilyonu aşkın kaynak… Daha durun; Aralık ayını görün siz. Seçimden önce son çeşme…

Enflasyon okur yazarlığı!
Hani “eğitim şart” diyoruz ya… Ekonomi bize farklı tür okuryazarlıklar sağladı… Özal’dan önce “döviz, faiz” gibi terimleri, bankacıların sadece “kambiyo” servisinde çalışanlar bilirdi. Sonra 80’li yıllarda yüksek enflasyonla birlikte her birimiz “homos ekonomicus” olduk.
Derken finans girdi hayatımıza ve bu defa “finansal okuryazarlık eğitimleri” moda haline geldi. Repo, future, türev, bileşik faiz, bono, tahvil, kripto filan öğreniverdik. Şimdi bu vadide adeta master yaparcasına finansal okuryazarlıktan piyasa kurnazlığına geçişi talim ediyoruz.
Şimdi vardığımız noktada enflasyon okuryazarlığını gündeme getirdik. Misal bütçemizi nasıl yönetiriz? 50 kuruş daha ucuz diye hangi semtteki ekmek kuyruğuna gireriz? Restoranda yemek yerine evde kaça mal ederiz? En hesaplı bilet nereden alınır? Bir tişörtü azami kaç yıl kullanırız? Nesimi’nin dörtlüğünü yarım bırakmıştık; tamamlayalım ; “Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına / Rızkımı veren Hüda’dır kula minnet eylemem...” Kısaca demem odur ki enflasyon okuryazarlığı, bizleri gelecek kaygısıyla şartlandırıp, varımıza yoğumuza göz dikenlere karşı bilinç geliştirmektir. Muhtaç olduğumuz kaynak; 2001 krizi sonrası yaşadıklarımızı hatırlamak olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi