Turgay Eminoğlu

Turgay Eminoğlu

Helalleşme yolculuğu...

Helalleşmek "insanların birbirleri üzerindeki haklarını karşılıklı olarak helâl etmeleri; o hakkı bir diğerine bağışlamaları, haktan vazgeçmiş olduklarını bildirmeleri" anlamına geliyormuş.

Helalleşmedeki helâl kelimesi 'haram'ın karşıtı olan helâl ile aynıdır. Ancak 'haram'ın karşıtı olarak kullanıldığında helâl kesin bir durum belirttiği halde, helalleşme olayında bir izâfîlik, göreceli bir özellik belirtir.

Helalleşmeden sonra kulun hakkı ortadan kalkmakla birlikte, helâllik dilemeğe yol açan fiil helâl hale gelmiş olmaz. Yani ortada bir haramı helâl haline getirme durumu yoktur, yalnızca kişinin yapılan şeyden dolayı kendi hakkından vazgeçmesi hadisesi vardır. Helalleşme ile, zâlim, mazlumdan üzerindeki hakkı bağışlamasını dilemiş olur.

Deniz Baykal’lı yıllarda ne zaman Taha Akyol CHP ve Baykal hakkında methiyeler düzen bir yazı yazsa eyvah gidişat iyi değil diyordum ve hiçbir zaman yanılmadım. Şimdi Kılıçdaroğlu sağa yaslandıkça buna benzer övgüleri AKP’nin en etkili savunucusu Cem Küçük ve güç merkezine göre rahatlıkla kıblesini değiştiren Nagehan Alçı Kılıçdaroğlu’na yapıyorlar. Yanılacağımı sanmıyorum.

Fidel Castro’nun bu gibi durumlar da tarihi sözü geldi aklıma “Düşmanın” seni övüyorsa sen de bir puştluk var demektir.” Baykal Anadolu Solu diyerek sağa yaslanıp, parti yönetiminden solu, solcu Kürtleri ve Alevileri bir şekilde tasfiye etti. İş çarşaflı bacılarımıza rozet takma kepazeliğine kadar gitti.

Şimdi sağcı danışmanlarının verdiği buram buram ucuz algı kokan akılla, şekli farklı olsa da içeriği bakımından aynı olan refleksleri Kılıçdaroğlu yapıyor. Adnan Menders’in kabrini ziyaret etti, otobüste kurt işareti yaptı olmadı. Öteki mahalleye açılıyoruz dedi nafile. Her konuşmasında Ak Parti’li kardeşlerime sesleniyorum dedi kimse umursamadı. Mehmet Bekaroğlu’nu transfer etti, cinsiyet kotasından PM’ye oradan da MYK’ya aldı bir işe yaramadı. Abdul Latif Şener’i Konya’dan milletvekili yaptı yine olmadı. Seval Türkeş’i ziyaret etti, Anıtkabir ile ilgili hakaretamiz sözleri sarf eden Cihangir İslam'ı bile partiye aldı sonuç yok. Ankara ve İstanbul belediye başkanlıklarını sağcılara teslim edip, hem partinin hem de ülkenin geleceğini sağcılara ipotek etti yine yüzde 25’in üzerine çıkılamadı. Eh o da ne yapsın yine çok kıymetli sağcı danışmanları ve giz dolu akıl hocaları bu sefer de “Helalleşme” mottosu ile çık sahaya dediler.

Peki kimle helalleşilecekti? Önce dindarlarla helalleşeceğiz dedi, bu işin sonunun siyasal İslamcıların ekmeğine yağ süreceğini görüp tepkiler başlayınca, Maraş Katliamı’ından Roboski’ye, Ali İsmail Korkmaz’dan kumpas kurulan askerlere kadar yelpazeyi genişletti.

Yukarı da açıkladığım üzere helalleşme kavramının en belirgin anlamı. "Helalleşme ile, zâlim, mazlumdan üzerindeki hakkı bağışlamasını dilemiş olur.” Şimdi burada sormak lazım. Zalim kim? Mazlum kim? Sayın Kılıçdaroğlu bir kurum olan CHP Genel Başkanı olduğuna göre oranın temsilcisidir. Zaten CHP Tüzüğü 19. maddenin 2 numaralı bendinde de Partiyi, Genel Başkan temsil eder, parti örgütünü yönetir.” diye açıkça yazar.

Peki şimdi sormak lazım: 1950’den bu tarafa bir iki koalisyon dışında tek başına iktidar olamamış bir parti ne zaman kimlere zulmetmiş de Sayın Kılıçdaroğlu CHP Genel

Başkan’ı sıfatı ile helalleşme yolculuğuna çıkmış? Grup toplantısında saydığı bu katliamları ve zulümleri CHP’mi yapmış da helalleşecek? Maraş, Çorum, Sivas katliamını CHP yapmadı. Roboski’de çocukların katliam emrini de CHP vermedi. Diyabakır’da Kürt çocuklarına işkence yapanlar, Ali İsmail Korkomaz’ı vahşice döverek öldürenlerin ağababları da CHP’li değildi. Bilakis Diyarbakır Cezaevi’nde işkence edilenleri o zaman CHP’li avukatlar savundu, Sivas’ta 36 canı yakanları da dönemin Adalet Bakan’ı Şevket Kazan avukat sıfatı ile savundu. O zaman belediye başkanı olan “Gazanız mübarek olsun” diyen zat da Kılıçdaroğlu’nun dostlarından biri oldu!

Teşbihte hata olmaz; ama Ben Baykal ve Kılıçdaroğlu Genel Başkanlığı’ndaki CHP yönetimlerini içinde tek tek bazı kişiler hariç, okulda derslerine zamanında çalışmayan; sınav zamanı gelip çatınca, önden-arkadan, sağdan-soldan kopya çekip, sınavı geçmek isteyen öğrencilere benzetiyorum. Zira bu sınav iktidar olmaksa onu da hiçbir zaman başaramadılar. Sadece koltuklarını korumak için “Düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığı ile tarihsel olarak siyasal erk içinde her türlü rezalete ortak olanların, aralarında ilke ve değerlerden ziyade, siyasi ve ekonomik rant paylaşımından çıkan kavgadan dolayı dün övüp bugün sövenlerle iş tuttular.

Baykal ve Kılıçdaroğlu koltuklarını koruma adına “her şey” oldular ama asla solcu olmadılar. Sağı ve solu sınıf, emek-sermaye, ezen-ezilen, varsıl-yoksul üzerinden tarif etmek yerine, sağcılara oy veren yoksul halk yığınlarını sağcı, sağcılara oy verdikleri için de biz de iki tane sağcı dinci bezirgan transfer edelim, bir de biz size zulmettik gelin helalleşelim diyerek günah çıkarınca bu işin olacağı sığlığına düştüler. Oysa ki; solun sermayesi insanların dili, dini, mezhebi, inancı, rengi, cinsiyeti ve milliyet değil. Sol eğitim yolu ile bilim ve teknoloji üretmeden, sadece toplumun ortak değerlerini konjonktürel siyaset malzemesi yapıp, cepheleşme yolu ile iktidar olunduğunda sonun ne olacağını bilir. Ülkede bugün yaşanan somut durum bunun tipik örneğidir.

Sol demek tarih ve sınıf bilinci demektir. Emek ister, mücadele ister. Solcu çakma demokratlık yapmaz, solcu solculuk kisvesi altında siyaseti meslek edinmez, başaramadığında koltuğu yeni bir kadroya rahatlıkla bırakır.

Kılıçdaroğlu bu gibi gereksiz çıkışlardan yol alacağını düşünüyorsa bence fena halde yanılıyor. Daha doğrusu yanıltılıyor! Şahsen birlerine zulmetmişse kişisel olarak helallik istemesi tamamen kendi tasarrufudur. Ve çok saygın bir şeydir. Özeleştiri yapmak, özür dilemek çok erdemli bir davranıştır. Ama CHP adına helalleşecekse, bence işi zora soktu. Zira yakında birileri de CHP adına bunu yapıyorsan 1921-1924 arasında kazık atılan Kürtlerden, 1938’de dedelerine ninelerine katliam yapılan Dersimlilerden, Varlık Vergisi adı altında ölüme gönderilen azınlıkların torunlarından, 6 Mayıs 1972’de asılan Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın ailelerinden helalleş diyecekler. (Zira Üç Fidan’ın asılmasına onay verenlerden birinin oğlu her dönemin kontenjan milletvekili ve şu anda CHP’de eşrafın oğlu formatında parti sözcülüğü yapıyor!) Nazım Hikmet’e ve Sebahattin Ali’ye yapılanlardan dolayı özeleştiri yapsın denilecek. Lağım medyasının tetikçi kalemşörleri, bunlar üzerinden saldırdığında ne cevap verecek doğrusu ben de merak ediyorum? Ki dün gece bir televizyon kanalında Lütfü Türkkan fezlekesi ile ilgili TBMM’de görüşüleceği zaman tutumu sorulduğunda, cevaplama da zorlanıp, topu taca atması gibi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Turgay Eminoğlu Arşivi