Çocuk anne sayısında rekor kırıyoruz

Türkiye'de boş lafla, siyaset atışmaları yapılırken toplumun nasıl bir dezenformasyona uğradığı, ülkede neler olup bittiği aslında gözden kaçıyor. Hatta öncelikle konuşulması gereken şeyler "Siyaset geyiği" ile masanın altına süpürülüyor. Nasıl mı? Üç küçük başlıkta ele alalım ve devam edelim. Bu ülkede "Uyuşturucu kullanma yaşı 8' e düştü" Şaka değil yalan değil. Apaçık bir ülke gerçeği. Ayrıca Uyuşturucu ve türevi maddelerin kullanımı nedeniyle Avrupa’da 18 yaş altı ölümlerde birinci sırada Türkiye var. Üzüntü verici bir durum.

Geçelim bir diğerine "Doğum yapan çocuk sayısında korkunç artış". Türkiye’de doğum yapan 19 yaş altı genç kadın ve kız çocuğu sayısının 2002’den bu yana 2 milyonu aştığı belirlendi. 22 yılda 19 yaş altı 2 milyon 88 bin 925 kişi doğum yaptı. 17 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı 577 bin 49,15 yaşından küçük çocuk sayısı ise 21 bin oldu.

Bu arada "Ülkenin yüzde 60'ı tatile hasret "Vatandaşların yüzde 60’ı bir haftalık tatil masraflarını karşılayamıyor, Kurban Bayramı tatin konaklama ve yeme içme maliyetleri vatandaşların tatil yapmasını zorlaştırıyor. İstatistiklere göre Türk vatandaşlarının yüzde 60'ı bir hafta ve üzerinde bir şehir dışı tatilini karşılayamıyor

Laf salatası yerine acı gerçekler
AKP iktidarları döneminde kız çocuklarının yaşadığı doğumların arttığına işaret eden muhalefet, Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) manipülatif verilerine rağmen iktidarın bu gerçeğin üzerini örtemediğini ortaya koydu.

CHP İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, 0-18 yaş olarak adlandırılan Adölesan Dönemindeki bireylerin doğum hızının ele alındığı bir rapor hazırladı. TÜİK verilerini de kullanan İlgezdi’nin raporuna göre, 2001’den bu yana 0-18 yaş arası 2 milyon 88 bin 925 kişi doğum yaptı. Oranların, yıllar geçtikçe arttığı gözlemlendi.

21 bin çocuk gelin ve gebe !
Doğum yapan milyonlarca Adölesanlının 21 bininin 15 yaşından küçük olduğunu vurgulayan İlgezdi’nin, hazırladığı “Çocuk Gebelikler Raporu”nda şu veriler yer aldı: Dünya Sağlık Örgütü’nce Adölesan Dönem olarak tanımlanan 19 yaş altı doğum yapan genç ve kız çocuğu sayısı Türkiye’de son 22 senede 2 milyonu geçti. 2022’de ise bir önceki yıla göre yüzde 25 artarak 147’ye çıktı. Bu doğumların yüzde 27,62’si 17 yaşından küçük çocuklarca gerçekleştirilirken 15 yaşından küçüklerin yaptığı doğum sayısı ise 21 bin 87 oldu. “Hokus-pokus” formülünü devreye sokan TÜİK’in marifetiyle 17 yaş altındaki kız çocukları arasındaki doğum oranı son 22 senede sözde yüzde 24,49 azalırken, yaş grubu belirsiz doğumlar ise 130 bini buldu. Ülkemizdeki Adölesan doğurganlık hızı hâlâ Avrupa’nın neredeyse iki katı.
Yüzde 25 arttı
TÜİK gerçekdışı bilgileri açıklamayı alışkanlık haline getirse de ortaya konan oranlar gerçeği değiştirmiyor. TÜİK veri tabanında bulunan bilgilere göre, doğum yapan kız çocuklarının oranı 2021’den 2022’ye, yüzde 25 arttı. Açıklamayıp gizledikleri istatistikler ise çok daha vahim ve çarpıcı.
Dünya Sağlık Örgütü 10-19 yaş arasındaki insanları “Adölesan” (Ergen/Ergenlikten gençliğe geçen) olarak tanımlıyor. Adölesan gebelikler “Riskli gebelikler” olarak kabul edilse de Türkiye’de 2001-2022 arasında 2 milyon 88 bin 925 Adölesan doğumun gerçekleştiği ortaya çıktı. 2001-2022 yılları arasındaki Adölesan (10-19 yaş) doğumların yüzde 27,62’sinde annenin yaşının 17’den küçük olduğu belirlendi. 17 yaşın altında doğum yapan 577 bin 49 kız çocuğunun 21 bin 87’si ise 15 yaşından küçük olduğu öğrenildi.

Gebelik hızla artıyor
Rapora göre; küçük yaşta doğum oranları, aile baskısıyla okutulmayan ya da okuldan alınan kız çocukları arasında artış gösterdi. 2015-2021 arasında doğum yapan 15 yaşından küçük bin 546 çocuğun yüzde 50’si, yani 779’u yalnızca ilkokul mezunuyken 422’sinin ise herhangi bir okul bitirmediği belirlendi. Yine aynı dönemde doğum yapan 15-19 yaş grubuna mensup 427 bin 709 çocuktan 2 bin 960’sının okuma yazması bile yokken 58 bin 953’ünün ise herhangi bir okulu bitirmediği görüldü. Yüzde 74’ü yani 316 bin 867’si ise sadece ilköğretimi tamamladı. Öte yandan küçük yaşta doğum yapan kız çocuklarının eğitim durumuna ilişkin 2015 öncesine ait veri bulunmadığı ortaya çıktı.

Evliliğe izin davaları
Yargının, kız çocuklarını küçük yaşta evlilikten ve cinsel istismardan korumakla mükellef olmasına karşın “toplumsal dinamik” bahanesinin arkasına sığınması çocuk hakları savunucuları tarafından tepkiyle karşılanıyor. Adalet sistemi, 18 yaşından küçük olduğu halde gebe kalan çocuklara evlilik izni verilmesini “mücbir” yani zorlayıcı sebep olarak görüyor. Bu durum ise istismarı hukuken meşrulaştırıyor. Toplum baskısı, sosyal-zihinsel yozlaşma ve erozyon, istismara uğrayan çocuğu korumak yerine, evlilik izni yoluyla “ailenin namusunu kurtarmaya” yönlendiriyor. Rapora göre, 2012-2021 yılları arasında mahkemeler tarafından reşit olmadığı halde 129 bin 547 çocuk için “Evlenebilir” kararı verildiği ve istismarın kanun aracılığıyla legal hale getirildiği görülüyor.

Cinayete kurban ediliyorlar
Ülkemizde genç ve çocuk nüfusun fazlalığı, sosyal, ekonomik, kültürel ve çevresel faktörlerin etkisiyle bu rapora konu olan sorun içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. İktidar her ne kadar ‘namus cinayetlerini biz bitirdik’ dese de küçük yaşta zorla evlilikler ve çocuk gebelikleriyle birlikte şiddet her gün yeniden üretilmekte ve özellikle kız çocukları ‘canlı canlı’ cinayete kurban edilmektedir.”
TÜİK gerçekdışı bilgi açıklamayı alışkanlık haline getirerek çocuk gebeliklerinin sayısını da manipüle ediyor. İstatistik biliminin etrafından dolanıp gizlemeye çalışsalar dahi, yalan rakamlarda bile oran düşmüyor. İşte kanıtı: TÜİK veri tabanında bulunan bilgilere göre doğum yapan kız çocuklarının oranı 2021’den 2022’ye, yani sadece bir yılda yüzde 25 arttı. Açıklamayıp gizledikleri istatistikler ise çok daha vahim ve çarpıcıdır. İstanbul Sözleşmesinden imzasını çeken, 6284 Sayılı Yasayı uygulamayan, eril adaletin kravat indirimlerine ses çıkarmayan iktidar bileşenlerinden çocuğa yönelik istismar olayları ile erken yaşta gerçekleşen evlilikler ve Adölesan gebeliklerinin nedenlerini araştırmasını beklemek gerçekçi değildir. İktidar tüm kültürel ve siyasi kodlarıyla birlikte çocuğa yönelik her türlü istismarın odak noktasındadır.

Erken evlilikler sonucunda ya da cinsel istismarla meydana gelen adölesan gebelik ve doğumlar henüz ruhsal gelişimini tamamlayamamış kız çocuklarının eğitimlerinin yarım kalmasına, sosyal konumlarının toplum içinde 'görünmez' statüsüne gerilemesine ve ekonomik bakımdan kendisine cinsel, fiziksel ve psikolojik şiddet uygulayan erkeğe bağımlı kalmasına yol açmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi