Sosyalistler bir kez daha kaybetti

Geçtiğimiz Pazar günü yapılan ülkemiz açısından tarihsel öneme sahip Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı.

Millet İttifakı her ne kadar “biz kazanmadık ama Erdoğan’da kazanamadı” bahanesinin ardına sığınmaya çalışsa da gerçek o ki, muhalefet Kılıçdaroğlu’nu yeterince halka anlatamadı.

Cumhuriyet tarihinin en adaletsiz seçimlerinden biri olmasından öte, muhalefet açısından baktığımızda belki de şimdiye kadar yaptıkları en başarılı seçim kampanyasıydı.

Peki bu kadar emek yoğun bir çalışmaya, hazırlanan binlerce projeye karşın, ülkeyi ekonomik olarak yıkıma sürükleyen, en liyakatsiz, yolsuzluklarla en çok anılan bir iktidarın başı olarak Erdoğan Cumhurbaşkanlığında bu kadar oyu nasıl aldı?

Daha önce de defalarca kez yazdım.

Siz mutfakta en leziz yemekleri yapsanız da bunu servis edecek ekibiniz yoksa sonunda bin bir emekle yaptığınız o güzelim yemekler çöpe atılır.

Tepede yaptığınız çalışmayı eğer tabana yayamıyor, örgütleriniz aracıyla halka ulaştıramıyorsanız onca emeğiniz boşa gidiyor demektir.

Kuşkusuz büyük heyecan, coşku ve özveriyle katkı koymaya çalışan partililer, gönüllüler olsa da bu sinerjiyi güçlü bir enerjiye dönüştürecek olan örgütlerdir.

Ne yazık ki Millet İttifakının taşra örgütleri mirasyedi gibi davrandılar.

Hele de yerel yönetimde iktidar olunan il ve ilçeler de parti örgütleri işin kolayına kaçıp, belediye hizmetlerinin gölgesine sığındılar.

Kendileri yeni, yaratıcı siyasi projeler üretme yerine yerel yönetimlerin yaptıkları hizmetlerin propagandasını siyasi çalışma gibi göstermeye çalıştılar.

Sandık esasına dayalı uzun soluklu bir çalışma yerine, seçimlere az bir zaman kala, kendi kitlesine broşür dağıtarak siyaset yaptıklarını sandılar.

Bu kadar yoksulluğa, yolsuzluğa, baskı ve hukuksuzluğa karşın niye hala AK Parti birinci parti diyorsanız, daha ilk yıllardan itibaren aileden başlayarak yaptıkları sandık esaslı çalışmalara bakmak gerekiyor.

Öte yandan sistem muhalifi olmak yerine iktidar muhalifliği üzerine oturtulan bir muhalefet anlayışına endeksli bir ittifak çalışmasından doğrusu çok fazla bir şey beklenmeyeceğini de özellikle sosyalistler her fırsatta dile getiriyorlardı.

İlk kez ilkesel anlamda bir güç birliğinin temellerini atan “Emek ve Özgürlük İttifakı” devrimci, sosyalist çevrelerde yeniden bir heyecan yaratmış, TBMM nde artık sisteme karşı muhalefet edecek, ciddi anlamda bir zihinsel değişim ve dönüşümün takipçisi olacak bir siyasi iradenin var olacağı beklentisi oluşmuştu.

Ancak her zaman yaşadığımız o anlamsız ve zamansız polemikler seçimlere az bir zaman kala yeniden gündeme geldi ve ne yazık dağ fare doğurdu.

Çok kolay olmasa da yine de Cumhurbaşkanlığını Kemal Kılıçdaroğlu’nun kazanması mümkün olabilir.

Oturup Sinan Oğan’la pazarlık yaparsınız, olmadık tavizler verirsiniz, Muharrem İnce’yi de 8. Cumhurbaşkanı yardımcısı ya da Milli Eğitim Bakanı yaparsınız, demokratik siyaset, halkların kardeşliği, eşit yurttaşlık ideallerini askıya alırsınız, Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olur.

Peki bizim beklediğimiz bu muydu?

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem hedefini rafa mı kaldıracaksınız?

Mevcut sistem partilerinin iktidara gelmek için her yolu denemelerini anlarım.

Ama sistemi sorgulayan, barışı önceleyen, hak ve özgürlük mücadelesiyle demokrasiyi tüm kurum ve kurullarıyla yerleştirme iddiasında olan sol partilerin böylesine kritik bir dönemde hata yapma lüksü olamaz.

Özellikle Türkiye İşçi Partisi’nin kendini kanıtlama adına hazine yardımı almak için gerekli olan yüzde 3 oy oranını yakalarım iddiasıyla ortak liste uygulamasından vazgeçmesini topluma nasıl anlatacak acaba?

Ayrı listelerle seçime girilmesi yüzünden kaybedilen milletvekilliklerini nasıl izah edecekler.

Yaşadığımı kent Muğla’dan bir örnek vermek istiyorum.

Eğer Yeşil Sol Parti ve TİP ortak bir adayla seçime girmiş olsalardı kesinlikle 7 milletvekilliğinden birini alacaklardı.

Adayın kim olacağından bağımsız olara alınan oylara baktığımızda bu görülecektir.

Yani demem o ki; bence TBMM’de çoğunluğu kazanmak, Cumhurbaşkanlığı kadar ve hatta daha da önemlidir. Şimdi geldiğimiz noktada Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı seçilse ne olur?

Çoğunluğu alamadığınız için parlamenter sisteme geçmek için bile AK Partinin icazetine ihtiyaç duyacaksınız.

Ya da her fırsatta şikayet ettiğimiz tek adamlık rejimini sürdürmek zorunda kalacaksınız.

Daha da önemlisi Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak uğruna “Sinan Oğan mı, Kürtler mi” türünden tercih yapma yanlışına düşerse, muhalefet yeni bir yenilgiden kurtulamaz.

Yapılması gereken Sinan Oğan ya da Muharrem İnce’nin kaprislerini yerine getirmek için tavizler vermek yerine, onlara oy veren yurttaşları ikna etmeye çalışmak daha doğru bir yöntem olur diye düşünüyorum.

En önemlisi de başta TİP olmak üzere HDP ve Yeşil Sol ittifakı bileşenleri ve diğer sol örgütler, tüm toplumu kucaklayacak bir “ Demokratik Güç Birliği”ni oluşturmak için yeniden kolları sıvamak zorundalar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi