Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Sezai Sami'den bir sevdalının anısı (3)

1980’li yılların ortasında cezaevinde tutulan siyasi tutsakların bazıları gibi akrabası da askeri adli müşavirlerin izniyle cezaevinde evlenir. Cezaevi bile olsa tutsakların içeride ve dışarıda umutları sevdikleri vardı niye kendisinin olmasın diye düşünür “narin” kızımız. Oysa birileri başka şeyler düşünür. Cezaevine özellikle ziyarete geldiği kişi bilindiği halde içerideki akrabasının ailesi hayırlı bir iş için ziyarete geleceklerini ailesine bildirirler.

Aradan çok zaman geçmeden “hayırlı iş” için gelecek olanlar gelir. Evin üç kızı vardır büyükleri ve çalışanı kendisidir. Söz döner dolaşır hayırlı işe gelir. Evin babası karısıyla bakışır;

“Kızımızla dertleşip konuşmadan söz veremem. Son karar kızımızın. Her şeyin hayırlısı” der.

Bu zaman dilimi içine dini bayramlar girer. İstemeye gelenler beklemek zorunda hisseder kendilerini, kız evi naz evidir. Başka bir akrabalarının da Ali’nin ailesinin evlerinin yanında evleri vardır. İki bayram da hem akrabasına hem de o’nun ailesine ziyarete gider. Amacı akrabaların yaptığı ziyareti birbirlerine anlatmasını sağlamaktı. Fakat her iki akrabada bu durumu anlayıp “hayır” ya da “şer’e” yorumlamaz. Durumu annesine açıklar ortak bir yol bulurlar. Annesi kızını böyle bir durumda yalnız bırakmaz. Aile içinde de bu durum hiç konuşulmaz. Bu nedenle,

“Akraba evliliğine sıcak bakmıyoruz” denir.

Ali’nin ailesinin yakını Avukat Hamiyet ile daha samimi görüşmeye başlar. Hatta kız kardeşi yeni mezun öğretmen olmasına rağmen onu Bakırköy’de ki özel bir okulda çalışmasına yardımcı olur. Bayram ve özel günlerde “onun” aileyi ziyaret etmeyi hiç ihmal etmez.

Bir gün işyerinde çalışırken telefon çalar, arayan Avukat Hamiyet’tir.

“Görüşme yapmak istiyorsan Haseki hastanesine götürmüşler, apandisitinden ameliyat olmuş. Ailesi de yanına varmak üzere.”

Birlikte çalıştığı arkadaşlarına, “Aileden biri acil olarak Haseki Hastanesine kaldırılmış oraya gidiyorum” der. Pür telaş çalıştığı kurumdan çıkarak taksiyle hastaneye gider. Hastaneye varmış ama onu ne diye arayacaktır şaşkın vaziyettedir. Etrafa bakınırken bir elin sallanıp adının seslenişini duyar. Ailenin yakını Hamiyet hemşirenin birisiyle konuşuyordu.

“Genel cerrahi orta odada kalıyor.”

Hem sevinç hem de hüzün karmaşıklığı içinde koşarak merdivenleri çıkar.

İkinci kat koridorunda silahlı jandarmaları görür. Oda kapısından içeri girer. İçeride hastadan çok jandarma ve gardiyan vardır. Hastanın birini ayaklarından ve kolundan yatağa zincirlemişler. Görevliler kimseyi yanına yaklaştırmıyor. Yatağa yaklaştıkça o’nun ailesinden fertleri orada görür. Ameliyattan yeni çıkmış yarı baygın vaziyettedir.

Ailenin avukatı da gelir. Görevli subaya;

“Hasta tutuklunun avukatı ve ailesi olarak bulunduklarını” anlatır.

Saat kaç zaman ne bilmiyordu. Bildiği tek şey yıllar önce buğday tenli yeni traşlı suratı ve parlak gözleriydi, şimdi nasıl merak ediyordu.

Ameliyatın narkoz etkisi geçmeye başladığında yatağın ayakucunda herkes gibi “onun” gözlerine baktı. Gözlerini ağır ağır açtı, hareketleri de yavaştı. El ve ayak bileklerinden zincirle karyolaya bağlı. Şaşkınca karşısında duran yüzlere tek tek baktı. Göz göze geldiklerinde solgun yüzüne acılı bir tebessüm yayıldı. Gözleri şaşkınlıkla ışıldamaya başladı. Ameliyat ağrılarını unutmuş heyecanla;

“İyi ki ameliyat oldum, yoksa nasıl görürdüm sizi.”

İlkin ailesi hâl hatır sordu sonra avukatı.

Yıllardır aklından çıkmayan o bakışların sahibine sessizce yaklaştı.

Gardiyan ve silahlı jandarma hasta tutukluyla temas etmeyi yasaklayıp uyarsa da zincire bağlanmamış olan elini sıkıca tuttu.

Yıllar önce kiralık ev tutarken elini tuttuğu gibi bu sefer kendisi tuttu. Oysa ameliyattaki narkozun etkisiyle kan basıncı düştüğünden eli soğuktu. Kalbi pır pır atarken eli heyecandan sıcaktı. Ali’nin elini ellerinin arasına aldı. Sanki iki beden olmuş gibi sıcaklığını ona vermeye çalıştı tuttuğu elle. Nemli gözleriyle gözlerinin içine baktı gülüştüler. Ali de narkozun etkisinden yavaşça çıkmaya başladı.

“İyileş, çıktığında konuşuruz.

Ben, bıraktığın gibiyim.” Söylemek isteyip de söyleyemediklerini şimdi herkesin ortasında ulu orta bir çırpıda söyledi. Bu söylediklerini sağır sultan bile duydu.

Oda içerisinde görevliler, hastalar, hasta yakınları, jandarma ve gardiyanlar sessizce onları seyretti. Bazıları dayanamayıp başlarını çevirdi kimileri de odadan çıktı.

Ameliyattan yeni çıkmış olan tutuklu bir hasta, el ve ayak bileklerinden zincire bağlanmış halde yatakta yatmakta.

Artık ne akrabalarının patavatsızlıkları umurundaydı ve ne de herkesten sakladığı sevdiğini söyleyememek.

Herkesin ortasında ulu orta ameliyattan yeni çıkmış bir idam mahkûmuna bunu söylemek sevgi ister inanmak ister cesaret ister”, der Sezai Sami.

12 Eylül Askeri Faşist Darbesi yapanlar ülkede eğitimli ve hakkını arayan emekten yana sömürüye karşı kim varsa baskı ve şiddet politikası uygulayarak terör estirir. Gözaltı, baskı, şiddet, işkence, kayıp ve ölümler hızla artar. O koşullarda aynı idealler uğruna birlikte mücadele eden insanlar keza aynı iddianame de yargılanıp aynı koğuşta kaldıkları halde birbirinin özelinden bile haberi olmaz.

1991 ortasında Yargıtay’dan geri dönen mahkeme sonunda Ali tahliye olur. Tahliye olduğu günlerden bir akşam vakti “narin” kızımız, Ali’nin evine ziyaretine gelir. Dostlukları yeniden başlar ama bir araya gelip mutlulukları daim olmaz. Şimdi ise ikisi de ayrı kentlerde yaşamlarını devam ettirmekte.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi