Yüreğimizdeki fay kırıkları

Bir deprem kuşağı olan Anadolu’da ardı ardına depremler oluyor, fay kırıkları evleri yıkıyor, yürekleri yakıyor.
Yüreğimizi yakmakla kalsa iyi!
Yüreğimizdeki faylar paramparça.
Yıkılan evleri yeniden yapabilirsiniz ama kırılan kalpleri kolay tamir edemiyorsunuz.
O kadar çok fay hattı var ki, yüreğimizde; her biri bir başka insana, bir başka mekana, bir başka duyguya doğru yol alan.
Bu fay hatlarında kesişen duygularımız, şimdilerde daha çok dağlıyor yüreğimizi, daha çok acıtıyor.
Bir tarafta Suriyeli diye linç edilmek istenen bir yabancı oyuncu.
Diğer yanda elleriyle,  tırnaklarıyla toprağı kazıyarak göçük altındaki bir kadınla çocuğunu kurtaran Suriyeli genç altüst ediyor, duygularımızı.
Daha da önemlisi vicdanı nasırlanmış kimilerinin hala; zorunlu olarak ülkesini terk etmiş, evinden yurdundan ayrı kalmış mülteciler üzerinden anlamsız bir siyaset üretmeye devam etmesi, iktidarın yanlış güvenlik politikasının hesabını bu çaresiz insanlardan sormaya kalkması.
Şimdi yapılmak istenen güvenli tampon bölge uygulaması daha en baştan uygulansaydı ne bu kadar çok mülteci ülkemizin farklı bölgelerine dağılacak, ne de bu tür suçlamalara, yargılamalara muhatap olacaklardı.
Şimdi Elazığ’da, Malatya’da özellikle de geceleri dondurucu soğukta sokakta, çadırlarda korunmaya çalışan yurttaşlarımıza yanar yüreğimizin bir yanı,
Bir yanı da geçmişte yine uygulanan yanlış güvenlik politikaları sonucu yitirdiğimiz yiğit insanlara yanar.
Uğur Mumcular, Gaffar Okanlar, Taner kışlalılar, Muammer Aksoylar ve daha onlarca, yüzlerce yitip giden can.
Ve onlarla birlikte yitip giden umutlarımız.
Biz toprağın üstüne değil, toprağın altına da talibiz diyen, bu ülkeye hepimizden daha çok sevdalı, Ermeni yurttaşımız Hrant Dink’in ürkek bir güvercin gibi titreyen yüreğinde ne sevdalar birikmişti kimbilir.
Ve neredeyse yedi virgül bilmem kaç şiddetinde bir deprem gibi kırıldı onunla birlikte, bizim yüreğimizde faylar.
Şimdi de artçı sarsıntılarla yıkılıyor yüreğimizdeki faylar,
Sizi bilmem ama sanki yüreğime kar yağıyor benim.
Yalnız bedenim değil, kalbim üşüyor, ruhum daralıyor.
Fırtınalar esiyor sanki beynimin en ücra köşelerinde.
Güzel ülkemin güzel insanları, yine gösterdiler geleneksel dayanışmalarını.
Kimi battaniye, çadır gönderdi
Yiyecek, giyecek ne geliyorsa elinden.
Yüreğindeki sevgiyi gönderen de oldu, dualarını gönderen de!
Çocukların minik kalplerinin çırpınışı, döktükleri gözyaşı ne kadar ulaştı deprem bölgesine bilmem ama onların bu asil davranışı bizlerin buz tutmuş yüreğimizi ısıttı.
Daha ne kadar dayanır yüreklerimiz bu acılara?
Daha ne kadar sınanırız bu afetlerle?
Hangimizin vicdanına ne kadar ateş düşer
Ve biz ne zaman başlarız yanlışlarımızla, hatalarımızla hesaplaşmaya?
Ne zaman yüzleşiriz geçmişimizle?
Çünkü biz toplum olarak ancak afet zamanlarında dinliyoruz yüreğimizin sesini.
Tabi vicdanlarımız kadar, kulaklarımızda sağır     olmamışsa.
Bu satırları yazarken Manisa ve İzmir taraflarında yine deprem olduğu bilgisi geliyor.
Deprem doğada ayrım yapmadan vuruyor ama hepimiz biliyoruz ki yoksulun alınacak önlemler için de ne parası, ne imkanları var.
Tüm doğal afetlerden korunmanın ya da en az zararla kurtulmanın yolu yine vicdandan geçiyor.
Tüm vicdansızlara inat, umudu yitirmemek, yüreğimizden sevgiyi eksik etmemek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi