Muammer Aydoğmuş

Muammer Aydoğmuş

George Orwell kitaplarının günümüze yansıması

Kitap bir distopyanın kurgusudur. Felaket bir gelecek tasarlanmıştır. Bu gelecekte insan zihni bir lider tarafından tamamen ele geçiriliyor ve makineleştiriliyor. Zekâ ölçülebilen bir gerçekliktir fakat akıl zekayı eğitimler ile geliştirebileceğimizi algılamamızdır. Kitap da tam olarak insan zihninin algısını bir partinin ele geçirmesine dayanıyor. Okyanusya’nın Gerçek Bakanlığı’nda çalışan Winston bu algıya sahip bireyler arasındadır, çelişkilerin farkındadır fakat diktatörlük rejiminin acımasızlıklarına karşı başlarda harekete geçmez. Winston’ın buradaki işi, haberlerin gerçekliğini partinin isteğine göre değiştiriyor olmasıdır.

Her yerde herkesi izleyen görüntü sistemleri bulunmaktadır. Bu sistemlerden kaçarak elde ettiği bir not defteri vardır. Yakalanmadan kısıtlı bir alan için günlük tutmaya başlar. Günlükte inovasyon sürecine gider. Yani var olan sözcüklere eklemeler ve değerlendirmeler yaparak ortaya fikirler koyar. Bu fikirler ortaya yeni atılmıştır. Fakat içinde bulunduğu düzende düşünmek suçtur ve bu düzene nefretini yazmaya başlar.

Lucia adında bir kıza âşık oldu. Bu tutku onun iradesini daha da zorlamıştı. Fikirleri kuluçka dönemine girmişti. Lucia ile sürekli gittikleri antika dükkanında yeni şeyler okuyor, deniyor, öğreniyor ve bunları tartışıyorlardı. Kuluçkaya yatan fikirler artık tam harekete geçecek zamana gelmişti ki bir gün ansızın Lucia ile sürekli buluştukları evin etrafı kuşatıldı. Antikacı aslında partiye hizmet eden bir istihbaratçıydı. Winston’a aydınlanma sürecinde yardım eden O’Brien ise partinin üst düzey üyelerinden biriydi. Winston gibi düşünce suçu işleyenleri yok etmekle görevliydi.

Winston ve Lucia ihanet fikri hakkında konuşmuştu bu onlar için yeni bir fikirdi. Winston başlarda Lucia’ya sevgisinden bahsederek işkencelere dayandı. Fakat gördüğü son işkence en büyük fobisi olan aç farelerdi. En büyük korkularıyla ve işkencelerle baş başa kalan Winston ve Lucia 101 numaralı odada birbirlerine ihanet etti. Zihinleri yok edilmek üzere tamamen arındırıldı. İktidarın bir amaç olduğu fikri ve parti ne derse onun doğru olduğu kabul ettirildi. Son kez görüşen Lucia ve Winston birbirlerine ihanet ettiklerini, yaptıklarının tamamen mantıksız olduğunu, zihinlerinin arındığını birbirlerine söyleyip bir daha görüşmemek üzere ayrıldılar. Benim sorum şudur: 1984 gerçekten bir distopya mıdır? Yoksa biz metafor da diyebilir miyiz?

Peki ya Hayvan Çiftliği? İnsanlara baş kaldıran çiftlik hayvanları bir devrim başlatıyor ve yönetimi ele geçiriyor. Sonra olan şey ise domuzların Koca Reis’in ölümünden sonra insanlaşmasından başka bir şey değildir. Her hayvan farklı bir kesimi temsil eder. Kitapta animalizmi yani gerçek hayattaki komünizmi gerçekleştiren Koca Reis devrimi göremeden öldüğü için Karl Marx olarak değerlendirilir. Devrimden sonra yönetimi devralan domuzlar giderek insanlaşmış ve sistemin beynini oluşturduklarını iddia ederek değerli yiyecekleri kendileri için ayırmıştır. Yeni doğan hayvanları alıp kendileri için asker yetiştirmiştir. Kitapların ayrıntısına daha fazla girmeyeceğim belki okursunuz ki okumanız gerekir.

Siz istediğiniz olguyu istediğiniz şekilde düşünebiliyor musunuz? İdeolojileri süzgeçten geçirebiliyor musunuz? Siz kendi gündeminizi yaratabiliyor musunuz? Yoksa siz de aslında bozuk bir ideolojinin bozuk domuzlarına maruz kalan bir halk mısınız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Muammer Aydoğmuş Arşivi