Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

200 liranın zamanla yarışı

Yazının kullanılması nedeniyle tarihsel süreçte yaşananları öğreniyoruz. İster taşa ister herhangi bir cisme yazılmış olsun önemli olan idari yöneticiler tarafından kabul görmüş olması önemli. İlk belge olan “Kadeş Anlaşması” zamanın güçlü ülkelerinin barış sözleşmesi oluyor. Savaş var ki barış yapmak zorunda kalıyorlar ve bunu yazılı belge haline getiriyorlar. O günden bugüne bu yazılı belge hem iletişim hem de tarihsel dönemi açıklamakta.

Ülkemin iktisatçılar özellikle son elli (50) yıllık sürede Orhan Hançerlioğlu’nun “ekonomi sözlüğü”nü kullanıyor. Önemli bir çalışma bende yararlanıyorum. Paranın tarihini anlatırken emeğin üretimi yani malın değişim değerini iktisadın kadim babasının (K.M.) söylemine yakın ifade etmekte. Bu nedenle, ‘tarihsel süreçte değiştirme olayı başlayınca ilkin trampa yöntemiyle mallar mallarla değiştirildi. O dönemde kumaş verip buğday almak isteyenin pazarda mutlaka buğday verip kumaş almak isteyeni bulması gerekirdi. Bu yüzden değiştirilmek istenen değerler arasında aracı olabilecek bir eşdeğer arandı.

Önceleri bu eşdeğer karşılığında her tür malın satın alınmasını sağlayan bir mal kabul gördü. Ramses’ler çağında genel eşdeğer ‘davar’dı. Sonra Hitit döneminde gümüş genel eş değerler arasına girdi. Daha sonra altın da eş değerler arasına katıldı. Böylelikle ağırlığı ölçülebilen işlenmemiş saf maden genel eşdeğerlik görevini yüklendi. Ticaretin gelişmesinin bu aşamasında değerli madenlerin ağırlığını gösteren damga işini “devlet” üstlendi. Bir, beş veya on gram ağırlığında altın ve gümüş paralar bastırıldı.’

Paranın ayırıcı niteliği gelinen tarihi süreçte genel eşdeğer olmaktan başka kullanım değeri olmayan bir mal olmasıdır. Aslında bu durum aracı eş değerin paranın mallarda beliren insan emeğini eşitlemektedir. Bir çuval buğday birkaç altın grama/liraya eşit dediğinde bu tarihi süreçte gerekli “emek sürelerini” dile getiren değiştirme değerinin her ikisinde de eşdeğer olduğunu belirtir. Bilinen tarihe gelindiğinde ise banknot yani kâğıt para kullanılmaya başlandı. Piyasaya sürülen ya da tedavülde kullanılan kâğıt para karşılığı kıymetli maden para çıkaran kurum kasasına emanet olarak konur. İçinde yaşamımızı idame ettiğimiz kapitalist/emperyalist sistemde paranın ikili ilişkisi var, biri ödeme diğeri dolaşım olarak.

Egemen güçler ister kurum kuruluş ister baş jandarma biçiminde görünsün çıkarı için herşeyi yapar. Kendi belirlediği paranın değişim ve dolaşımda geçerli olduğunu bu da yetmez ise ekonomik ve askeri yaptırımları gündeme gelir ki o ülkenin parasının değeri düşer. O ülkenin üreticilerinin gelirleri düşerken, çalışanların gelirleri de daha da düşer. Düşük maliyet düşük ücret ekonomik ve askeri baskıyla olurken sömürü alabildiğine artmakta. O ülke yönetimi üreticisinden alın terini satana kadar yurttaşlarının hakkını arayamayacak konuma gelir. Bir yanda düşük ücret bir yanda yüksek maliyetli yaşam ve buna bağlı borçlanma alabildiğine artar. Yaşamı idame etmek gittikçe zorlaşır.

***

Çok değil geçen yüzyılın son yirmi yılında baskı, şiddet, cebir ve dış borçlanmayı yaşadık. Paramız pul oldu. Birisi çeyrek sente muhtacız dedi. 24 Ocak 1980 kararlarından önce ABD doları 40 liradan 70 liraya çıktı. Sonra bir doları bin, on bin, yüz bin ve milyon lira olarak gördük. Yine birisi bol sıfırlardan sıkıldık altı sıfırı atalım bir doları yeni parayla 1,5 liraya endeksledi. Ne zaman 2005 yılında. Sıfır atılmayla ne değişti? Yönetim aynı kişiler aynı fakat paramızın değeri hala değersizleşmeye devam etmekte.

2005 yılında paramızdaki altı sıfır atıldı yeni “Lira” olarak güncellendi. Sıfırların atılması sorunları çözmedi; yeni gelin misali süpürdüklerini çöpe atacağına halının altına atarak sorunlar yumağını daha da karmaşık duruma getirdi. Yönetim övünme ve böbürlenmeyi bir meziyet gibi gördüğünden sıfırları atmakla sorunları çözdüğünü sanmakta. Sıfırlar atıldı fakat yeni “lira” üzerinde kendimizi kandırdık. Ekonomik sorunları çözüldüğü ilan edildi ama çok sürmedi 2009 da yeni liranın en büyük kâğıt parası Anadolu Erenlerinden Yunus Emre’nin resmiyle 200 T.L. piyasaya sürüldü.

1 Ocak 2009 tarihinde en büyük ve değerli diye söylenen 200 TL. dolaşıma çıktı. Piyasaya çıktığında dolar kuru 1.52, euro 2.12, gram altın 41.88, çeyrek altın 66.85, Cumhuriyet altını da 275 T. Liraydı. Bugün itibariyle dolar 17.20, euro 17.45, gram altın 1025, çeyrek altın ise 1650 TL’den işlem görmekte. Piyasaya çıkarken 200 TL. ile 131,57 dolar, 94,33 euro, 4,78 gram altın ve 3 çeyrek alınabiliyordu. Bugün ise ancak 11,62 dolar, 10,84 euro alabiliyoruz. Yirmi yıldır iktidarda olan parti devlet işleyişinin her şeyine müdahale etti. Kurulu devler sisteminin saç ayağı olan “ilmiye, kalemiye ve seyfiye” kurumlarını kendine benzetti. Nispi temsil sistemini bile tersleyerek tek adam ve ben yaptım oldu anlayışına getirdi.

Gelinen bu durumda Anadolu erenlerinden Yunus Emre’nin temsili resminin basılı olan 200 TL. piyasaya sürüldüğünden bugüne döviz ve kıymetli madenler karşısında değer yitirmeye devam etmekte. Paramız değer yitirirken yurttaşlarımız ne durumda yöneticilerimiz ne yapmakta?

200 TL’nin piyasaya sürülmesinden bugüne hızlıca değer yitirirken iktidar aynı biçimiyle devam ediyorsa yöneten ve yönetilenler arasında hiç kimsenin bir anlam veremediği benimde çözemediğim bir girift ilişki var. Oysa ülkede yaşayan yurttaşın geliri T.L. gideri dolar ve euro olmakta. Yönetilenler ve yönetenler bu duruma acep nasıl bir gerekçe bulmakta?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi