Cumhuriyet adalettir

Cumhuriyet uygarlık yolunda başı dik yürümektir.
Ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "En büyük eserim" dediği Cumhuriyet 99. yaşında. Dostlar öncelikle bu büyük bayram hepimize kutlu olsun.
Bugün bu ülkede herkes Mustafa Kemal Paşa'nın, Gazi'nin, Atatürk'ün, bu yurdu düşmandan kurtaran kişi olduğunu içtenlikle kabul eder. Sağcısı - solcusu - ortacısı, hatta şeriatçısı bile vatanı kurtaran, ülkeyi tam bağımsızlığa kavuşturan büyük komutanı yadsımaz... Ama kimileri, Atatürk'ün bundan sonraki eylemlerini, ilerici atılımlarını, uygarlık alanındaki reformlarını, Cumhuriyet devrimlerini yanlış bulur, gereksiz sayar. "Bizi geçmişimizden, tarihimizden kopardı, gelenek ve göreneklerimizi alt üst etti" diye düşünür.
Gazi'nin, yani Mustafa Kemal Atatürk'ün, en önemli yanı, en büyük, en kalıcı eseri hiç kuşkusuz Türk insanını, toplumunu, geriliklerden, ilkelliklerden kurtarmayı amaçlayan devrimleridir. Hepsi birbirinden önemli olan bu yürekli atılımların hangisi daha üstündür?Bu zor bir sorudur.   Hüseyin Rahmi, ülkenin düşmanlardan kurtuluşunu birinci mucize sayıyor, ikinci mucizeyi, Gazi'nin en büyük eserini ise şu satırlarla belirtiyor:
"Bu ikinci mucize birinciden üstündür. Bu da, taassup ejderiyle olan gazası ve büyük zaferidir. Kafes arkasında, peçe altında boğulan kadın, tabiata aykırı mahpesten yüzünü kurtardı, tabiatın bütün mahluklarına has olan açık havada nefes alma hakkına erdi. Kadın, boşluklarda yaşayan bir köstebek, anonim bir varlıktı. Batılılar ona 'muamma' diyorlardı. O, pek az muhterem nazarlara açılabilen kara örtülü bir Beytullahtı. Kadının bu mahpesten kurtuluşundan sonra bizde toplum olmaya başladı. Hayat uyandı."
Gazi Mustafa Kemal'in daha "Atatürk" adını almadığı 30'lu yıllarda büyük bir Türk yazarı böyle konuşuyor... Yaşasaydı da bugünleri görseydi, üniversite kapılarında başları sımsıkı örtülü, yerleri süpüren upuzun mantolarıyla başörtüsü özgürlüğü isteyen gencecik kızlarımızın, onları destekleyen birtakım politikacılarımızın çabalarını görseydi, ne derdi bilmem? Özgürlüğe kavuşmuş kadın, yetmiş yıl sonra nasıl oldu da kafes arkasındaki, peçe altındaki, kara çarşafla bir ucube haline gelmiş çağdışı birer yaratık olmaya heveslendi?

 

Hem savaş hem

devrim yapan lider


Mustafa Kemal Paşa, aynı anda hem savaş yapmıştır hem devrim. Savaş, emperyalizme ve içerideki uzantılarına, işbirlikçilerine karşı yapılmıştır. Devrim, egemenlik devrimidir. Egemenliğin kökünü, kaynağını, tanımını, anlamını, işlevini değiştirmiştir. Gökten alıp yere indirmiş; dini olmaktan çıkarıp dünyevi kılmış; şahıstan alıp millete vermiştir. Dünyanın en haklı ve halklı kurtuluş savaşı olan Milli Mücadele sonrasında, ulusal egemenliğe dayanan, laik ve çağdaş bir cumhuriyet kurarken, Aydınlanma Devrimi’yle de bilimin dinden, aklın inançtan bağımsızlaşmasını sağlamıştır Atatürk. “Cumhuriyet, fazilettir” demiştir.
 

Cumhuriyet

ulus devlettir


Türk halkı, Milli Mücadele’de birlikte savaşarak, Cumhuriyeti birlikte kurarak millet olmuştur. Devletleşirken milletleşmiş, milletleşirken devletleşmiştir. O nedenle tarihsel bir kırılma noktasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti; feodal bağlara değil, siyasal bilince dayanır. Etnik, dinsel, mezhepsel aidiyetlere değil, ortak özlem, arzu, tasa, keder, yazgı, kader, beklenti, gelecek bağına yaslanır. Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” şeklindeki tanımı da bunun kanıtıdır.
Atatürk’ün bu millet tanımı ve Cumhuriyetin yurttaşlık bağı, ulusal kimliğin tarihsel, kültürel, toplumsal köklerinden beslenir. Dil, tarih ve coğrafya, yani yurt ve kültür, ulusal kimliğin oluşumunda belirleyicidir. Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün anlamı budur. Türkiye, bir alt kimlikler toplamı olmadığı gibi, Türk kimliği de herhangi bir etnik aidiyetin adı değildir. Ulus kimliğin, üst kimliğin, ortak kimliğin adıdır. Vatanını savunurken, sınırlı olanaklarıyla sınırsız fedakârlıkta bulunan, canla başla savaşan, canını veren ama vatanını vermeyen, başını veren ama emperyalizme baş eğmeyen, onurlu ve büyük bir milletin adıdır Türk Milleti.

 

Cumhuriyet

antiemperyalizmdir


Cumhuriyet, öncelikle özgürlüktür, bağımsızlıktır. Aklı ve bilimi rehber edinmektir. Yurttaşların eşitliğidir. Kuvvetler ayrılığıdır, hukuk devletidir. İktisadi anlamda devletçilik ve halkçılık ilkelerine dayanan cumhuriyet, kamuculuğu, planlı ve bütüncül kalkınmayı ilke edinmiştir. Toplumsal, sınıfsal yönünü Atatürk, “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” diye özetlemiştir. Eğitimi, bilimi, kültürü, sanatı, sporu, sağlığı önceleyen; özgür bireyler yetiştirmeyi; örgütlü topluma ulaşmayı hedefleyen bir cumhuriyettir Atatürk’ün cumhuriyeti. Mazlum milletlere örnektir. Antiemperyalisttir. Atatürk’ün devrim programının özeti ve simgesi olan 6 ok, kendi içinde bütünlük içerir. Her bir ok, diğerlerinin tamamlayanı, bütünleyenidir. Cumhuriyet şehidi Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın sıklıkla değindiği üzere, Fransız Devrimi’nden esinlenen Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Laiklik; Sovyet Devrimi’nden esinlenen Halkçılık, Devletçilik ve Devrimcilik; ülkemizin özgün koşullarında, Türk milletinin gereksinimleri ışığında, milli bir sentezle, ulusal bir devrim programına dönüştürülmüştür.
 

Cumhuriyet, hak

hukuk ve adalettir


Devletin dayanağı sadece güç olamaz. Olmamalıdır. Devletin meşruiyeti güce değil, hakka, hukuka, adalete, eşitliğe dayanmalıdır. Devleti ebedi kılan unsur güç değil, adalettir. Cumhuriyetin dayanağı da hak ve adalet olmalıdır. Cumhuriyet, baskı, zulüm, adaletsizlik, şiddet kimden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelesin, karşı çıkar. Cumhuriyet hukukunun kararı, kanuna ve vicdana aykırı olamaz. Cumhuriyetin asaleti ve ölümsüzlüğü sadece gücünden kaynaklanmaz; en az gücü kadar adaleti ve eşitliğinden kaynaklanır.
 

Cumhuriyet, çağdaşlık

ve aydınlanmadır


Cumhuriyetin laik karakteri, özgür yurttaşın, kadın - erkek eşitliğinin; akıl ve bilimin, ulusal birliğin; hukuk devletinin, yasalar önünde eşitliğin; devletin tüm yurttaşlara karşı eşit, tarafsız davranmasının temelidir, güvencesidir. Bu yönüyle de çağdaşlaşma, uygarlaşma ve aydınlanmanın zeminidir. Laiklik, sadece iç barışın değil, yaşadığımız coğrafyada devletler arasındaki barış ve istikrarın da temel ilkelerinden biridir.
 

Cumhuriyet, barışı ve

kardeşliği savunmaktır


Cumhuriyet, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüyle belirtiği üzere, yurtta ve dünyada barışı savunur. Tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik konusunda hassastır, kıskançtır. Karşılıklılık ilkesini, içişlerine saygıyı esas alan, bölge merkezli bir dış politika izlemiştir. Milletin hakkını, devletin hukukunu korurken, uluslararası saygınlığını da artırmıştır. Cumhuriyet, hakkı savunmada kuvvetli, kullandığı üslupta dikkatlidir.
Sözün özü: Cumhuriyet, uygarlık yolunda, akıl ve bilimin ışığında başı dik yürümektir. Cumhuriyetçilik de bu yolda yürürken, Türkiye’nin, Türk milleti tarafından, Türkiye’den yönetilmesi için çalışmaktır.
Atatürk’ün hedefi, laik ilkelere dayalı çağdaş bir toplum kurmaktı. Temel hedef, dünya milletleri içinde saygı duyulan, uygar ve çağdaş bir Türk toplumu yaratmaktı.
Atatürk, devrimciydi...
Atatürk, antiemperyalistti...
Atatürk, laik ilkelere dayanan Cumhuriyetçiydi...
Atatürk, Türk toplumunun aydınlanma devrimlerine ulaşmasını istiyordu.
Atatürk, aynı zamanda demokrattı. Demokrasiye inanmıştı. Türk toplumunun tam ve çağdaş bir demokrasiye ulaşmasını istiyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi