Gözlerdeki ışıltı ve bizim çaresizliğimiz

Türkiye'de, cumhurbaşkanlığı sistemine geçtiğimizden beri geçen dört yılda istikrarlı olarak yükselen tek şey enflasyon. Bakın dostlar; "Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır” diyen Bakan Nebati’nin döneminde 7 milyar 609 milyon TL değerinde taşınmaz satışı yapıldı. 1986’dan 2021’e kadar 35 yılda toplam 7.9 milyar TL değerinde kamu taşınmazı satılmıştı.AKP iktidarı seçim dönemini kazasız belasız atlatmak uğraşısında. Doğaldır. Yirmi yıldır iktidar olmanın avantajı kadar dezavantajı da vardır. Yıprandılar. Dağıldılar. Güç zehirlenmesi ve kibir hastalığına tutuldular. Güç değişmez sanarak bu güçlerini kendilerine karşı kim varsa ona en sert biçimde kullanmaya başladılar. Bunu da artırarak kullanmaya devam ediyorlar. Gidene dek edeceklerde. Sözüm o değil. Son dönemde bazılarının ağızlarından düşmeyen muhafazakar devrimciliklerine. ABD'de yazılan BOP ve "Ilımlı islam" projelerinin şantiyesi haline getirilen ülkede şantiye şefliği yapmalarıdır. Muhafazakârlığı doların yeşiliyle sınırlı olanın, devrimciliği de olsa olsa, Soros’un renkli devrimciliği olur. İsviçre Alplerinde, Davos’un otel odalarında, Soros’un masasında, vs vs sevsinler sizin devrimciliğinizi
 

Nebati’nin gözleri hep ışıl ışıl
Bakın Dostlar, devrimcilikten söz açmışken; Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati özelleştirmede çağ atladı, elde ne var ne yok satmaya başladı. Nebati, “Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır, benim gözlerimdeki ışıltıyı arkadaşlarım görüyor” demişti. CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl, “AKP seçim öncesinde kamu arazi satışlarına hız verdi. Seçim harcamaları için halkın elinde kalan ne varsa satmayı göze almış bir iktidarla karşı karşıyayız. Giderayak Türkiye'yi bitirmeyi hedefliyorlar” dedi. Bingöl, “Bakan Nebati döneminde özelleştirme tarihinde görülmemiş adımlar atıldı'' diyerek “Bakan Nebati döneminde toplam 7 milyar 609 milyon TL değerinde taşınmaz satışı yapıldı. Son 33 yılda yapılan kamu arazisi satışı ise 7.9 milyar lira oldu” ifadesini kullandı.
 

Ekonomi güven vermiyor
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, yeni ekonomi modeline dair, "Bunun biraz acı verici bir şekilde geçeceğini hesaplamıştık" dedi. Bakan Nebati’nin görevde olduğu yaklaşık bir senede temel ihtiyaçlarını karşılamakta dahi zorlanır hale gelen vatandaş yine isyanlarda. Nasıl olmasınlar ki.
Yeni ekonomi modeli biraz fazla hata verdi. Sorun yapının geneli ile alakalı. Türkiye’nin genelinde bir adaletsizlik, liyakatsizlik, toplumda kutuplaşma var. Ekonomi konusunda Türkiye’de bir güvensizlik var en kötüsü de umutsuzluk var. Nebati bir bakan gibi değil, bürokrat gibi çalışıyor. Bizim ekonomi bakanımız yok, ekonomi bürokratımız var. Merkez Bankası başkanı 2 yıl önce görevden alındığından beri uluslararası camiada bir güvensizlik var. Her şeye yüzde 200 zam geldi. Geçen sene ile bu sene arasında dağlar kadar fark var, hiçbir ışık görmüyoruz. Ne zaman batacağız? Ne zaman geri çıkacağız? belli değil.
 

Deneme tahtası olduk
Bir şeyler deniyorlar kendilerince ama halkın canını yaktı, yakmaya da devam ediyor. İzlenen ekonomi politikalarını yanlış.Dünyaya meydan okuma var. Kimsenin denemediği, yapılması imkansız olan şeyleri deniyorlar. AK Parti geldiğinden bir iyileşme, ekonomi anlamında iyi bir atılım kesinlikle yok. Bunlar her zaman canımızı acıtmıştı, acıtmaya devam ediyor. Maliye Bakanı kendi tarafına göre karar alıyor, vatandaşa göre değil. Geçen sene ile bu sene arasında yüzde 200 oranında bir fark var…Her gün daha kötüyüz.Bunlar açıkça çok can acıttı, ekonomi poltikalarını kendileri bile iyi bulmuyor. Dünya’daki modelleri değil de neden böyle bir ucube model uyguluyorlar çok ilginç.
 

Ekonomi sıfırlanıyor!
Bir senedir ekonomi iyice geriledi, bu yönetimle devam edilirse herhangi bir ışık görünmüyor. Ekonomi Bakanı devamlı konuşuyor ama hiçbir yaraya merhem olmuyor. Enflasyon almış başını gidiyor. Avrupa’da istatistikleri sarsan bir Türkiye var bu anlamda. İşsizlik, enflasyon ve dolayısıyla pahalılık, özellikle sabit gelirlinin alım gücünün düşük olması gerçekten bizi çok üzüyor. Maliye Bakanını tercüme etmek çok zor, anlaşılmamak adına görevlendirilmiş gibi. Geçen bir yılda ekonomimiz kötüye gitti.
 

Eşikte beşikte ne varsa satıyoruz
Milletin atadan, dededen kalan malını, mülkünü mü, muhafaza ettiniz? Ona da hayır! Atadan dededen kalan ne varsa, hepsini 63 milyar dolara sattınız. TÜRK TELEKOM, Petrol Ofisi, yem fabrikaları, şeker fabrikaları ve daha niceleri… Hepsi satıldı. Bu ülkenin en stratejik tesislerinden birisini, Tank Palet Fabrikasını, Katar ordusuna bedava verdiniz, peşkeş çektiniz. Ordumuzun kozmik odasına bile sahip çıkamadınız, koruyamadınız. FETÖ’cü hâkimlerin kirli ellerine teslim ettiniz. Milli ordumuzun sırları, sayenizde başka karargâhların eline geçti.
 

İstanbul'a ihanet ettiniz
Tarihi, kültürel mirasımızı mı muhafaza ettiniz? Hayır! Etmediniz. İstanbul’a ihanet ettiniz. Ağızlarından muhafazakârlığı düşürmeyenlerin, ecdadın emanetine, yandaşa rant için, Doların yeşili için, hiç çekinmeden nasıl ihanet ettiler. Bumudur muhafazakârlık? Bu mudur sizin yerlilik, millilik? Bu milletin iffetli analarına küfreden densizlere, ceza yerine, ihaleler yağdırdınız. Bunların muhafazakarlıktan anladığı dolarları toplayıp ABD’deki çiftliklere New York’ta Manhattan’da gökdelenlere yatırmaktır. Siz, bu ülkede, ortak Geçtiğimiz yılın Eylül ayında, Nasreddin Hoca’nın borç ödeme fıkrasına benzer bir safsatayı, ekonomik model deyip millete yutturmaya kalktılar. Güya faiz düşecek, Türk Lirası değer kaybedecek, ihracat, ithalatı katlayacak, Merkez Bankasının kasası dövizle dolup taşacak, Türk Lirası değerlenecek, enflasyon da düşecekti. E, ne oldu? O gün bugündür, milli paramızın değeri pul oldu. Türk Lirası dolar karşısında, en fazla değer yitiren para birimi oldu. Enflasyon milletimizi ezdi, milletimizi hayat pahalılığına mahkûm etti.
İş ahlakını bozdu, bu kifayetsiz yönetim milletimizi, enflasyon canavarının dişlerine teslim etti. İşte kuzeyimizde büyük bir savaş var. İşgal altındaki Ukrayna’da enflasyon yüzde 25, işgal eden Rusya’da enflasyon yüzde 14. Bizde yüzde 84. TÜİK’in tüm makyajlarına rağmen, tüketici enflasyonunda dünya beşincisiyiz. Bunların olacağını, aklı başında tüm ekonomistler söyledi. Bizim ekonomistlerimiz söyledi “Yapmayın, etmeyin” diye, uyardı. Erdoğan ne yaptı? Kendisini uyaran ekonomistlerin, ne mandacılığını bıraktı, ne de tetikçiliğini. Geçtiğimiz günlerde, bu uydurdukları safsatayı, doğrulatmak için, bir yandan da parlatmak için, dünyanın farklı yerlerinden, Türkiye’ye 18 tane ekonomist getirtmişler. Türkiye’ye getirttikleri, Amerikalı bir profesör, ülkesine döner dönmez demeç vermiş. Türkiye’de uçuşa geçen enflasyonun, kontrol altına alınabilmesi için, Erdoğan’a IMF’ye gitmesini tavsiye ettiğini söylemiş. Ne demişler: Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste.
 

Acı reçete!
“İş insanını hayırsız evlat, siyasetçiyi ise kuru inat batırır.” Erdoğan’ın “Faiz sebep, enflasyon netice” inadı, kendini zaten batırdı ama olan da milletimize oldu. Gıda enflasyonu tüm dünyada hızla geriliyor. Bizde ise hem çok yüksek, hem de hala artmaya devam ediyor. Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada 12 aylık gıda enflasyonu yüzde 5,5’a düşmüş. Bizde yüzde 93.nDünyadakinin 17 katı. O da TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla… Birleşik Kamu-İş’in araştırmasına göre son bir yılda gıda enflasyonu yüzde 178. Ucube rejimin ucube düzeninde, vatandaşlarımız pazarda tezgâha, markette raflara artık yaklaşamaz hale geldi. Millete yapılan tüm bu zulmün, bilerek, isteyerek, taammüden yapıldığını da, Nebati Bakan çıktı, itiraf etti. Meğerse uyguladıkları politikaların, millete acı vereceğini gayet iyi biliyorlarmış. Şimdi biz de soruyoruz: Bilerek, isteyerek milletimize neden işkence ettiniz? Neden zulmettiniz? Elinize ne geçti?
 

Katıra baban kim diye sormuşlar !
Katıra, “baban kim” diye sormuşlar. “Aygır at dayımdır” demiş. İnsanlar âleminde de, bazıları geçmişinden utanır, sıkılır. Utandığı için de, ya geçmişi çarpıtır. Ya da bukalemun misali, renkten renge girerek, geçmişinden kurtulmaya çalışır. Türkiye’de de geçmişinden kaçmak için, sık sık elbise değiştiren siyasetçilerin başında, Erdoğan gelmektedir. Bundan 20 yıl önce 17 Mayıs 2003’te ne diyor Erdoğan? “Milli Görüş elbisesini dışarıda bıraktık.” İşte o gün bu gündür Erdoğan’ın, ne milliliği kaldı, ne de kendine ait bir görüşü. Bu manşetlerin atıldığı o dönemlerde, ABD Dışişleri Bakanı, Neo-con düşüncenin önde gelen isimlerinden Condoleezza Rice, ABD Gazete Editörleri Derneği üyelerine yaptığı konuşmada; “Elimizde Türkiye örneği var. Bence bunlar Ortadoğu için umut olmalı. Böylece, daha ılımlı siyasi güçleri bulup, İslam ile demokrasi arasında doğru ilişki kurabilen, her ikisine de hizmet eden kurumları oluşturabilen, bütün insanlara hoşgörülü bir demokratik süreç ortaya çıkabilir” diyordu.
 

Piyasa faizi tabelayı katladı
Para politikası ile makro ihtiyati politikalar, birbirinin ikamesi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. Para politikasının temel amacı, fiyat istikrarını sağlamaktır. Makro ihtiyati politikaların temel amacı ise, finansal istikrarı sağlamaktır. Para politikası kendi işini yapamayıp, makro ihtiyati politikalar para politikasının yerine ikame edilirse, sadece fiyat istikrarı değil, finansal istikrar da tehlikeye düşer. Tıpkı bugün ülkemizde olduğu gibi. Bugün ülkemizde; ne döviz piyasasında, ne kredi piyasasında, ne mevduat piyasasında, ne tahvil piyasasında denge ve istikrar kalmıştır.
Güya tabela faizi yüzde 10,5. Ama piyasa faizi bunun iki, üç kat üzerinde. Krediye erişim büyük sorun. İş insanları iş yapacak kredi bulamıyoruz diye barbar bağırıyor. Kamunun müdahalesi ve mali baskınlığıyla, kredi tayınlaması sorunuyla karşı karşıyayız. Ben soruyorum bugün hangi iş insanı, hangi esnaf, hangi tüccar yüzde 10,5’la kredi kullanabiliyor? Bankalar istese de kredi veremiyor. Kredi veremeyen bankalar, mevduat da toplamak istemiyor. Bankaların elindeki paraya da, idari müdahalelerle kamu el koyuyor. Bu da tahvil piyasasının etkinliğini bozuyor.
 

KKM yükü 300 milyara gidiyor
Döviz piyasasındaki denge zaten bozuk. Hem Kur Korumalı Mevduat uygulaması, hem de Merkez Bankası’ndaki emanet rezervlerin, arka kapıdan satışı döviz piyasasını bozdu. Merkez Bankası’nın net rezervleri, eksi 56 milyar 399 milyon dolar. “Merkez Bankası kasasında, tek sent kalmadı” demek için bile, 56 milyar 399 milyon dolar bulup kasaya koymaya ihtiyaç var. Daha doğrusu alacaklılara vermeye ihtiyaç var. Yurtiçi yerleşiklerin döviz talebini, kısmak için getirdikleri, kur korumalı mevduatın, Hazine’ye olan 7 aylık maliyeti 85 milyar lira. Bu da sadece Hazine kasasından. Bir o kadar da, Merkez Bankası kasasından çıkan faiz var. Orta Vadeli Programa göre bu yıl, ortalama dolar kuru 16 lira 62 kuruş olacakmış. Gelecek yıl ise 21 lira 52 kuruş.
Böyle bakarsak, Dolar, Türk Lirası karşısında, 2023’de yüzde 29,5 değer kazanacak. Faiz şu anda yüzde 10,5 tabela faizi. Kasım’da da yüzde 9’a ineceğini artık sağır sultan duydu. Gelecek yılın tamamında da böyle tutulacakmış. Bu durumda Kur Korumalı Mevduattan, Hazine ve Merkez Bankası’na binecek yük 20,5 puan. Peki, mevcut 1 trilyon 400 milyar liralık Kur Korumalı Mevduat Stoku hiç artmazsa bu durumda kamuya binecek olan yük 296 milyar lira. Bunun 142 milyar lirası Hazine’nin sırtına, geriye kalanı da Merkez Bankasının sırtına. Şimdi dönüp bakıyoruz, 2023 bütçesinde bütçeyi yapan hükümet Kur Korumalı Mevduat için ne kadar ödenek ayırmış Hazine’nin? Sadece 25 milyar lira. Yani şuanda kendi varsayımlarına göre oluşacağı söylenen yükün altıda biri… Bu; 2023 bütçesinin gerçeklikten ne kadar kopuk, tutarsız ve samimiyetsiz olduğunu göstermeye herhalde yeter de artar bile…
 

Ekonomimiz savunmasız bırakıldı
Dışarıda kara bulutlar toplanırken, bu beceriksiz Saray yönetimi; ihtiyacımız olacak tüm ekonomik tahkimatları, koltukta kalmak umuduyla sorumsuzca kullanıyor, tüketiyor. Kendisinden sonra gelecek iktidara, hiçbir esneklik, hiçbir manevra alanı bırakmamaya çalışıyor. Bu bezirgânlar giderayak kazanın dibini kazıma işindeler. Açıkça uyarıyoruz: Ekonomimiz herhangi bir ters dalgaya karşı, hiçbir zaman olmadığı kadar, savunmasız durumdadır. Milletin Masasında bir araya gelen, altı partinin ekonomi kurmayları, bundan önceki birçok krizde yaptıkları gibi, Türkiye’yi içine düşürüldüğü bu çukurdan, çekip çıkaracak programı, reçeteyi birlikte yazıyor. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun, umutsuzluğa yer yok…
 

Kendini dev sanan cüceler yönetimi
Dostlar; bunlar umutsuzluk, karamsarlık yaymaya çalışacaklardır. Ama hiç kimse şunu unutmasın: Bu ülke geçmişte de çok badireler atlatmıştır. Yine bu badireleri atlatacaktır. Artık karanlığı hep beraber yırtıp atma zamanıdır. Kendi içimizde de tüm komşularımızla da, huzur içinde yaşama zamanıdır. Ekmeği, aşı, işi hep beraber büyütme zamanıdır. Aşımızı, ekmeğimizi hakça paylaşma zamanıdır. Türkiye, sırtına tüneyen, Türkiye’nin sırtına tünediği için, kendini dev sanan cüceleri sırtından atabildiği gün, medeniyet ve refah yolunda, dev adımlarla koşmaya başlayacaktır.
 

Aileler kan ağlıyor
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Dr. Gamze Akkuş İlgezdi, okullarda çocuklara yönelik bir beslenme programı olmadığını, milyonlarca çocuğun aç karınla ders dinlediğini söyledi. Dr. Akkuş İlgezdi, “Çocuklarımızın okullardaki beslenmeden kaynaklı sıkıntıları her geçen gün büyümektedir. Okulda beslenme ihtiyacı duyan çocuklar kuru gıda ve karbonhidratla beslenmektedir. Okullarda milyonlarca çocuğumuzun karnı aç olduğu için derslerde baş dönmesi, baş ağrısı sorunu yaşadığı bilinmektedir. Milli Eğitim Bakanlığı sağlıklı beslenme konusuna duyarlı olmalı, sosyal devlet anlayışı gereği öğrencilere ücretsiz yemek imkânı sağlamalıdır. Yetersiz beslenen çocuklarda gelişim geriliğinin yanı sıra metabolik sendrom, demir yetersizliği anemisi, iyot yetersizliği hastalıkları görülmektedir. Uzun ve ucuz ekmek kuyruklarından anlaşılacağı üzere halkımız karnını karbonhidratla doyurmaktadır. Bunun yanı sıra sürekli ekmek ve türevleriyle beslenme, çocuklarda bağışıklık sisteminin zayıflamasına ve enfeksiyon hastalıklarına yol açmaktadır” dedi.
 

Çocuk yoksulluğu hızla artıyor
Duruma bakarsak; Avrupa Birliği’nin Eurostat veri tabanına göre; sosyal yardımlarla çocuk yoksulluğunu azaltmada en başarılı ülke Finlandiya, en başarısız ülke ise Türkiye’dir. 1. Sıradaki Finlandiya’da sosyal yardımlardan önce çocuk yoksulluğu 31,8 iken sosyal yardımlarla 10,2’ye düşürülmüştür. Finlandiya’nın sosyal yardımlarla yoksulluğu azaltma oranı 67,9 olmuştur. Türkiye’de çocuk yoksulluğu, sosyal yardımlardan önce 41,6 iken sosyal yardımlarla bile sadece 33.0’a düşürülmüştür. Türkiye’nin sosyal yardımlarla yoksulluğu azaltma oranı 20,7 ile ne yazık ki 34 ülke arasından sonuncu olmuştur. Ekonomik anlamda büyük sıkıntılar çeken, büyük bir ekonomik kriz ve çöküş yaşayan Yunanistan’da dahi çocuk yoksulluğu, sosyal yardımlardan önce 36.0 iken sosyal yardımlarla 24.5’e düşürülmüştür. Batmaktan olan Yunanistan’ın bile yoksulluğunu azaltma oranı 31.9 ile bizden çok daha ileridir.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi