9 Patron Olayı ve Basın Gazetesi

Ülkemizde ve tüm dünyada en zor koşullarda mesleklerini icra eden gazeteciler 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Gününde farklı etkinliklerde bir araya geldiler.

Aslında 1961 yılında bayram olarak adlandırılan ve kutlanan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü, içinde bulunduğumuz çok özel koşullar nedeniyle bir anma gibi kutlanmak zorunda kalınıyor.
Gelişen iletişim teknolojileri sayesinde dijital ortama yönelen gazetecilik mesleğinde kuşkusuz sahada haber kovalayan gazetecilerin önemi daha çok belirgin hale geliyor.

Bu demek değildir ki, bir olayın haber değeri kazanmasında kamuoyu oluşmasını sağlayan masa başı çalışanları; yazarlar, editörler, akademisyenler, araştırmacılar önemsizdir.

Hatta çok büyük emek harcayarak çok zor koşullarda haber takip eden muhabir arkadaşlarımızın görev yapmalarının ve onların her türlü ekonomik, sosyal ve mesleki haklarının korunmasının savunucusu ve takipçisidirler.

Bu sıkıcı girizgahtan sonra gelelim 9 patron olayına!

27 Mayıs 1960 tarihindeki darbenin ardından kurulan Milli Birlik Komitesi, basına kimi kısmi hak ve özgürlükler sağlamıştır. Gazetecilerin sosyal haklarını güvence altına almanın ötesinde özellikle de reklam-ilan dağıtımında kimi eşitlikçi uygulamalar getirince doğal olarak o dönemin en güçlü 9 gazete patronu bu duruma karşı çıkarak ortak bir bildiri yayınlamış ve üç gün boyunca gazete çıkarmayacaklarını duyurmuşlardır.

Söz konusu gazetelerde çalışan basın emekçileri de patronlara karşı haklarını savunmak adına üç gün boyunca Basın isimli bir gazeteyi yayınlayarak Türkiye demokrasisine çok önemli bir deneyim kazandırdılar.

Ayrıca basın emekçileri görüş ayrımı olmadan örgütlenmenin mümkün olabileceğine ilişkin tarihsel öneme sahip bir direnişin öncüsü oldular

O günden itibaren “Çalışan Gazeteciler Bayramı “olarak kutlanan 10 ocak, 1971 askeri müdahalesinin ardından gazetecilere yönelik bazı hakların geri alınmasıyla birlikte “10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü” olarak değiştirilmiştir.

O tarihten bu yana adına kutlama dediğimiz etkinlikler yapılan 10 Ocak Çalışan Gazeteciler günü nedeniyle bu yıl da benzer buruk kutlamalar yapıldı.

An itibariyle yüzlerce gazeteci ve yazarın hukuksuz şekilde yargılandığı, gözaltına alınıp, tutuklandığı, özgür çalışma, fikirlerini ifade edebilme haklarının ellerinin alındığı ülkemizde ne yazık ki bizler kendimize oto-sansür uygulamak zorunda kalıyoruz.

İşin doğrusu basın özgürlüğü her geçen gün daha da kısıtlanmakta, en temel haklarımız kullanılamaz hale gelmektedir.

60 yıl önce yaşanan olayda, adından da anlaşılacağı üzere “9 patron olayı”nda da görüldüğü gibi en azından bu alanda faaliyet gösteren birbirine rakip ama sisteme uyumlu 9 patron ya da 9 basın kuruluşu var.

Ya şimdi?

Birkaç medya kuruluşu dışında tüm medya kuruluşları saray tarafından kuşatılmış ve tek adam yönetimine uygun şekilde tek elden yayın yapmakta.

Basın patronlarının örgütlü olduğu bir ülkede basın çalışanlarının da örgütlü mücadele içerisinde yerlerini almaları, altmış yıl önce Basın gazetesi örneğinde olduğu gibi düşünsel ayrılıkları bir kenara koyarak hak ve özgürlük mücadelesi yapmaları gerekiyor.

Ancak kendi yaşadığım kentten örnek vermek gerekirse benim bildiğim en az 5 tane farklı örgütlenme içerisinde yer alan Muğla’lı basın emekçileri ne yazık gerçek gücünü yansıtmaktan uzak kalıyor.
Düşünsel olarak ya da ilkesel anlamda pek farklı iddiaları olmayan bu meslek örgütlerinde daha çok kişisel hesaplaşmalar, ego tatminleri ya da öne çıkma yönelimleri etkili oluyor.

Oysa bilinmesi gerekir ki, şu an ülkemiz her geçen gün sonu belirsiz bir karanlığa doğru sürükleniyor.
Yargı bağımsızlığının olmadığı, anayasa mahkemesine bile tahammül edemeyenlerin yeni anayasa yapacağız diyerek halkı oyalamaya çalıştığı bir iktidarın yönettiği bir ülkede ayrı durmak gibi bir lüksümüz olamaz.

O nedenle tam da 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’n de tüm basın çalışanlarına bir önerim olacak.
Farklı isimlerle değişik örgütlerde haklarını savunmak zorunda kalan basın emekçilerinin bir kez daha öncülük yaparak, ülkemiz için yaşamsal öneme sahip toplumsal muhalefetin örgütlenmesi aşamasında da Basın Gazetesi deneyimindeki gibi barış, demokrasi ve özgürlük mücadelesinde ön almasını istiyorum.

İnanın çok zor değil!

Yeter ki, ülke gerçeklerini dikkate alan bir anlayış ve öngörüyle bir araya gelme, birlikte mücadele etme iradesini gösterelim.

İşte o zaman hem iktidar basın emekçilerinin en temel sosyal, demokratik, ekonomik haklarını dikkate almak zorunda kalacak hem de mevcut siyasi partiler eylemli muhalefet konusunda üzerine düşeni yapmak zorunda kalacaktır.

Toplumun en duyarlı ve çileli, bedel ödemiş kesimi olarak basın emekçileri böylesine onurlu ve vazgeçilemez bir görevden uzak durmamalıdır.
Gün ayrışma değil, birlik olma zamanıdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ayhan Ongun Arşivi