Rahsa Pınar Çetinkaya

Rahsa Pınar Çetinkaya

Hayat dediğin yastık taş olmadan var olandır

Hayat; ideallere ulaşma arzusu ile hedefin çıtasını yükseltirken, kimi zamanda da kaybedilenler ile geriye gitme serüveninden ibaret...
Bir varmış bir yokmuş olan belirsiz zamanın içindeki döngü ile mücadelemizle kısıtlı belki de...

Yarının neler getireceğinden bihaber olarak yastığa başımızı koyarken esasında kendi içimize sığınırız. Ta ki taştan yastığa başımızı koyana dek bu döngü hep hayat kadar var olacak.

Taştan yastığa sahip olanlar ebediyete yolculuk eden kayıplarımız bir yıldız gibi kayıp gidiyor. Ve o giderken biz kendimize ağlıyoruz ilk başta. "Ben onsuz ne yaparım, o olmadan ben nasıl yaşarım, onunla yaşayacağım günler..." kendimize ağlıyoruz işte. O taştan yastığa sahip olan sevdiğimize sitemkar bir veda bu belki de.
O veda günü, saat mefhumu anlamını yitirir. Geçmiş de kalır. Yaşanmışlıklar arasında dar bir geçitte sıkışmışcasına, akrep ve yelkovan arasındaki o ince nokta işte o andır. Hayatın anlamı sorgulanır. Nedenlerin cevabı hep askıda kalır. Ta ki akrep ve yelkovan kendini gösteren kadar. Hayat kaldığı yerden yarasını sararak devam etmeye başlar. Ki o yara hiç kapanmaz hep açık kalır, kimi zaman kabuk bağlar hayatın akışında seyir eder ve kimi zaman da zamanın içinden bir konu kabuğu yeniden koparır, yara kanamaya başlar işte o anlarda yine yastık devreye girer tedavi görevini görerek...

Hayat akışta da, durduğu anda da bir yastıkla sarıp sarmalar. İster yumuşak yastıkta gözyaşı dökerek, ister taş yastıkta toprakla üstünü örterek bir vicdanı sorgular...

Hayat hep kazanır, biz kazandığımızı akrep ile yelkovan peşinde koşarken anlamayız olay budur...


***

Madem kısa olan bu hayatı kendimiz için yaşayacağız, peki sevdiklerimizi mutlu etmek adına kendimizi unutursak. Fedakarlıklar, cefakarlıklar ve vefakarlıklar içindeki mücadele tablosunun içinde biz ya hiç yoksak zaman geri gelecek mi? An'ı yaşamasına yaşayalım, kendimiz içinde yaşayalım ama taş yastığa başımız değdiğinde sevenlerimizin üzüleceği şeylerin dengesini de kurmak yine bize düşüyor.

Maddi kazançlar, servet yaşam standartını arttırır elbette ama sadece insan olmak için vicdan zenginliği kafidir. Hayatın kazancı insan olabilmektir, haksızlıklara, zulümlere, adaletsizliğe, bencilliklere, vefasızlıklara sağır dilsiz ve körü oynamak ile ilgili değildir. Yüreği güzel olan ve alnı açık olanların sevgi hazinesi bu yüzden büyüktür.

Şöyle ki; yastık ve huzur sözcüklerini yan yana görebilmek, ona farklı bir anlam kazanıyor. En güzel, en özel yastığa da baş konulsa vicdanın rahat değilse diken üstünde huzursuz yatmış gibi olunacaktır.

Verilen vaadler, söylenen sözlerdeki realitenin hakkı, gerçekleşmesi muhtemel hayaller kurdurmak, olmayanı var göstermemek, dünya malı dediğimiz maddiyat için adaletli olmak, doğru insan olmak ve hayatı kendin için güzel yaşamak yaraşır akrep ve yelkovan takipçilerine yani bizlere...

Kendi kıymetini bilmeyene, kim ne yapabilir ki zaten... Hayat bugün bize bahşedilmişse, o gün bir sevdiğimizi kaybettiğimiz andaki düşüncelerdeki gibi değer vererek ve o değeri hissettirerek yaşanmalıdır...
Hayat dediğin, yastık taş olmadan var olandır nihayetinde...

Taş yastıkta da yumuşak yastıkta da huzuru bulmak olsun geleceğimiz...
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rahsa Pınar Çetinkaya Arşivi