İnsanların parasızlıktan öldüğü ülke!

Türkiye... Üç tarafı denizlerle çevrili bir yarımada... Kuzeyi Karadeniz, batısı Ege- Marmara, güneyi Akdeniz... 
Verimli topraklar... 
Doğusunda insanlar hayvancılıkla geçinir, batısında tarımla. Büyükşehirlerinde sanayi vardır sonra. Mesela deniz kıyı kentlerinde balıkçılık çok yaygın değildir ama bir kısmı da balıkçılıkla geçinir halkının...
Sonra; hizmet sektörü. Vatandaşlarının büyük kısmı bu sektörde çalışır. Kimi özel kimi devlet... Devlet memuru olmak mesela. Ne fiyakalı işti ha... 657'ye tabii olmak! Bir defe verdin mi sırtını devlete daha hiçbir şey olmaz derdi eskiler değil mi?
Ve sonra okumuş olmak. Eli kalem tutmuş olmak. Fakültelerin mantar gibi türemediği zamanlarda, lise talebelerinin bir iki yabancı lisan bildiği dönemlerde mesele; diploma sahibi olmak ne kıymetliydi değil mi? Dönem dizilerinde izliyoruz şimdi; “Oğlum-kızım okuyacak büyük adam, büyük kadın olacak. Doktor olacak, mühendis olacak, öğretmen olacak...”
E bunlar zaten bildiğiniz şeyler değil mi? Üç tarafımız denizlerle çevrili vs. Az biraz coğrafya okumuş herkesin bildiği şeyler. Sonra kimin neyle geçindiği, ülke halkının gelecek beklentileri hemen hemen hep bildiğimiz şeydi. Mesela evlenecek kızlara sorulan en önemli soru neydi; “Görüştüğün oğlanın sigortası var mı?...”
Bu denli basit bu denli tamaşadan uzak ülkemiz, bu denli verimli topraklara sahip, bu denli maviliklerle çevrili ülkemizin topraklarında şimdi ot bile bitmez olmuş.
Samanını ithal ettiğimiz, denizlerinde bırakın balık tutmayı tatillerde yüzmeye bile giremediğimiz ülkemiz...
Bırakın ay sonunu getirmeyi. Haftayı nasıl bitireceğini düşünen insanlarımız.
Sokağa bir çıkın mesela. Çevirin insanları ve sorun. Kaçının borcu var? 10 kişiden belki 8, belki 9'unun borçlu olduğunu iddiaya girebiliriz değil mi? Geçim telaşı değil bu geçinememek acısı.
Geçtiğimiz aylarda bu minvalde bir yazı daha yazmış, geldiğimiz vahim tabloyu izah etmeye gayret etmiştim ama akrep ve yelkovan döndükçe zaman geçtikçe; insanlığımıza ayrılan sürenin gitgide sonuna doğru geliyormuşuz hissine kapılıyorum.
Şu son zamanlarda geçinemediği için intihar edenler artmadı mı?
Hatay'da bir baba mesela. “Çocuklarım aç” diyerek kendini ateşe etti. Deli dediler. Bilmediler ki insanları açlıkla, hacizlerle, icralarla sınayıp deli ettiler...
Ve sonra bir başka baba mesela. Ekmek teknesi olan kamyonuna astı kendisini. Ve; “Borçlarım nedeniyle geçinemiyorum” diyerek astı kendini. Ona da “deli” dediler...
Sonra bir matematik öğretmeni... Atanamamış bile adamcağız. Bir veda videosu çekip sosyal medya hesabında yayınlamış. Sefaletten, kapitalizmin acımasızlığından, insanların zalimliğinden bahsetmiş. Ona da ne dediler “imanı zayıf olmasaydı intihar     etmezdi” dediler... Bilmediler ki insanları aç, sefil bıraktıkları gibi imanları da zayıflattılar.
Sonra bir başka öğrenci. Üniversite mezunu.  İletişim Fakültesi, Radyo Televizyon Bölümü'nden mezun. İş bulamamış. Cep delik, cepken delik. Sonuç intihar... O'na da “sorumsuz” dediler mesela... Bilmediler ki insanları sorumluluktan bile ettiler!
Velhasıl açlıktan ölene vuracak damga çokta açlığı doyuracak iyilik yok. Oysa açlıktan dem vurana bu kadar kızmak niye? Ne diyor bir Çin atasözü;
“Dünyada üç şey saklanamaz. Aşk, duman ve parasızlık...”
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi