İzmir’den ders alınmasını umarım

Öylesine ilginç bir ülkede yaşıyoruz ki, yüreğimizi yakan deprem’in daha şiddetini bile tam olarak bilmiyoruz.

Kimine göre ve ülkemizde kabul edilen oran Rihter ölçeğine göre 6,6. Bir başka kurum ve devlete göre 6,9 Amerika ve Rusya’ya göre 7 hatta 7’nin üzerinde olduğunu söyleyenler bile var.

Ülkemizde ya da dünyada bir olay olduğunda o konunun uzmanları alabildiğine çoğalıyor ve televizyonlarda boy göstermeye başlıyorlar.

Şu günlerde daha önce adını sanını duymadığımız deprem ve ABD uzman ve profları çoğaldı. İyi güzel de bunların birinin söylediği diğerini tutmuyor. Başta da belirttiğimiz gibi giden canlarımız teker teker toprağa veriliyor ama hala ölçü belirlenemedi. Bu durum bana Aziz Nesin Ustanın “Kazığın başı nasıl olacak” kitabını hatırlattı.

Buradan yöneticilerimize geçelim. Hemen herkes ve her parti mensubu depremi kullanmaya başladılar. Hükümet kanadı Cumhurbaşkanı başta olmak üzere tüm bakanlar sıraya geçti ve herkes bir şeyler söylüyor. Muhalefet partileri demeç verme yarışında.

Hatta bazıları, “Vatandaşımız neden sağlam binalarda oturmuyorlar ki” diyerek neredeyse suçu onlara yüklüyor.

Belediye ve bakanlık suçu birbirine yüklemeye çalışıyor. Bayraklı Belediyesi yıkılan 3 bina dahil,  Bayraklı’da 208 çürük bina olduğunu ilgili Bakanlığa bildirildiğini ve her hangi bir işlem yapılmadığını belirtiyor.

Bakanlık kendilerine böyle bir bildirim yapılmadığını belirtiyor.

Ülkemiz insanının bu ve benzer durumlarda ülke ve halk için bir araya gelmesi ve yumak gibi olması bilinen bir gerçek. Bunu daha önceleri gördüğümüz gibi bu deprem dede gördük.

Ülkemizin her yöresinden ve her belediyesinden kurtarma ekipleri oraya akın etti. Onlarda rekabet içerisinde yarıştılar. Acılarda gözyaşı iyi haberlerde sevinç’i hep beraber yaşadılar.

Bu konuda anlamadığım onca ekibin ve yüzlerce kişinin yıkığın üzerinde aynı anda bulunması uygun mu değil mi? Bu konuda bir organizasyon bozukluğu var mıydı?

Kurtarma ekipleri nöbetleşe ve görev dağılımı yaparak çalışmaları daha uygun olmaz mıydı gibi sorular akla geliyor.

Önergeler neden reddedildi?

Bizim devlet ve milletimizi ilgilendiren konularda bir bütün olma geleneğimizin olduğu bir gerçek. Bu durum, elbette gurur verici bir şey.

İyi güzel de!

Ülkemizin deprem bölgesinde olduğu ve deprem gerçeği ile yaşadığımız göz önüne alındığında, 1999 depreminden bu yana olan depremlerden hala ders almadığımız, alamadığımız hatta almak istemediğimiz gibi bir husus var.

 Son yıllarda dünya üzerinde olan depremlere bakıldığında oralarda olan depremler ülkemizde olan depremlerin şiddetinden daha fazla olmasına rağmen bizim kadar can vermedikleri gerçeği ile karşılaşıyoruz.

Üstelik bu ülkeler depremde uzmanlaşmış Japonya değil, Meksika ve Papau Yeni Gine gibi gelişmemiş ülkeler olması insanın aklını karıştırıyor.

O zaman inşaatlarda yapılan yolsuzluk ve usulsüzlükler ve ahlaksızlıklar akla geliyor.

Mesela muhalefet lideri Kılıçdaroğlu 2003 yılından bu yana deprem araştırma komisyonu kurulması için 58 kez önerge verdiklerini ve tümünün AKP ve MHP oyları ile ret edildiğini belirtiyor. Bu zamana kadar bu hususu neden reddettiklerini anlatan birileri var mı bilmiyorum.

Şimdilerde vicdanlarını dinlemiş olmaları gerek ki, bu komisyonun kurulması için çalışmaların başladığı bilirtiliyor.

Yine haklı olarak 99 depreminden sonra yürürlüğe giren ve halen devam elden deprem vergisinden bu zamana kadar 35 Milyar dolar tahsil edildiği belirtiliyor ve nerelere harcandığı soruluyor. Verilen cevap toplanan vergi devletin işlevine göre çeşitli yerlerde harcanabilir olarak açıklanıyor.

Buyurun görev sizde

Yine Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’a sorulan riskli bina önergesine verdiği cevapta ülkemizde toplam 500 bine yakın binanın riskli olduğunu belirtmiş.

Yine hepimizin bildiği gibi yakın zamanda ülkemizde İmar Affı Kanunu kabul edildi ve vatandaştan milyarlarca lira toplandı. Bu paraların da nerede olduğu belli olmadığı gibi, imar affından yararlananlara da ne gibi bir işlem yapıldığı da belli değil.

Burada bir hususa dikkat çekmek isterim. İmar Affından yararlanmak için İstanbul’dan 485 bin 875, İzmir’den ise 242 bin 604 başvuru yapılmış.

Beyler bunun anlamı her an deprem beklenen iki büyük ilimizdeki kaçak, imarsız, ruhsatsız bina ve bağımsız bölüm demektir.

İzmir’i sarsan ve ülkemizi yasa boğan deprem aslında İzmir Depremi değil Ege denizinde olan Sisam’daki fay da olan depremdir. Yine o uzmanların belirttiklerine göre, İzmir’i etkileyecek faylar halen mevcut olup buralarda ve İstanbul’da beklenen o büyük deprem henüz olmamıştır ve ne zaman olacağı da belli değildir.

O zaman ülkeyi yönetenler ve yönetmeye aday olan sizler bir araya gelin, bir an evvel başınızı iki elinizin arasına alın iyice düşünün ve alınması gereken tedbir her neyse, hiçbir menfaat, art düşünce ve rant beklentisi olmadan, İmar Affı ile affettiğiniz kaçak, ruhsatsız binaların sayısını ve İzmir İle İstanbul ve diğer illerdeki çürük ve dayanıksız binalar bilindiğine göre, gereğini lütfen yapın.

Bunun nasıl yapılacağı zaten belli.

O zaman gelecekte belki de çok yakında tekrar ağlamak ve sızlanmamak, toprağa yeni canlar vermeden gerekeni yapın.

Yapın ki, yıkıntılar üzerinde verdiğiniz görüntüleri gelecekte yapılacak seçimde de kullanabilesiniz.

Yoksa halk iktidardan da, muhalefetten de hesap sorar haberiniz olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Dolu Arşivi