Rahsa Pınar Çetinkaya

Rahsa Pınar Çetinkaya

Kılıbık mı? Kalbi ılık mı?

Yazıma kısa bir hikaye ile başlamak istiyorum...  İki arkadaş oturmuş konuşuyorlardı. Arkadaşlardan birisi 'Bu akşam arkadaşlarla maç izlemeye gideceğiz, sen de gelir misin?' diye sordu. Arkadaşının yüzüne ciddi bir yüz ifadesiyle bakan genç, "Hayır maça gelemem. Biliyorsun ben evlendim, artık gözü yolda olan ve beni bekleyen bir eşim var. Artık hayatıma daha dikkat etmeliyim." dedi. Bu ifadeyi duyan arkadaşı önce hayretle baktı arkadaşının yüzüne, ardından alaylı bir tavırla "Vay vay vay kılıbık kardeşim, yüreği sevgi dolu pek muhterem ev erkeği, bakıyorum da ilk haftada boyunun ölçüsünü almışlar. Nedir bu evdekileri ihmal etmemeliyim, artık maça gelmeyeceğim lafları?" diyerek yeni evli genç arkadaşını ayıpladı. Yeni evli genç tam ağzını açmış arkadaşına bir cevap verecekti ki yan taraflarında oturan o zamana kadar olanları göz ucuyla takip eden dede söze karıştı. "Gençler kusura bakmayın kulak misafiri oldum. Ve bu misafirlik beni yıllar öncesine götürdü. Şimdi müsaadenizle size o gün başımdan geçen olayı anlatmak istiyorum" diyerek başladı anlatmaya. "Yeni evlenmiştim, mahalleden çok sevdiğimiz arkadaşlar bir program yapmış, birlikte eğlenmek istemişlerdi. Durumu eşime anlatarak gittim; ama akşam olmak üzereyken geri döneceğime dair söz verdim. Kalkmak üzere hareket edince durumu arkadaşlarıma izah etmeye çalıştım ama hepsi birden anlaşmışlar gibi; kimisi kılıbık, kimisi korkak kimisi 'daha önce böyle değildin, evlendin böyle oldun' tarzında şeyler söylediler. Anlayacağınız zor durumdaydım. Ya eve gidip akşamı eşimle geçirmeyi tercih ederek onların gözünde korkak ve kılıbık olacak ya da arkadaşlarımla kalarak kazak erkek olduğumu ispatlayacak ve eşimi üzecektim. 
Her şeyi göze alarak oradan ayrılmaya karar verdim. Yolda gelirken evimize çok yakın olan caminin hocasıyla karşılaştım. Durumu ona açmaya karar verdim. Söylediği "Sen kılıbık değil, kalbi ılıksın" ifadesi o kadar hoşuma gitti ki, o günden bugüne ismim hep kalbi ılık olarak kaldı. O gün bana korkak diyen ve kılıbık olmakla eleştiren arkadaşlarımın birçoğu ya eşinden ayrıldı ya da zehir zemberek bir aile hayatları oldu. Oysa Allah Resulü'nün sözlerini hayatıma düstur edindiğim için evim çoluk çocukların oynaştığı bir cennet köşesine döndü.”
Dedenin bu anlattıklarından sonra kendisini maça davet eden arkadaşının yüzüne anlamlı anlamlı bakan genç "Sen istersen bana kılıbık demeye devam et. Ben maça gelmeyerek evde dört gözle beni bekleyen eşimin yanına giderek "Kalbi ılık"lardan olmaya kararlıyım." diyerek ayrıldı...
Zamane gençliği aynı zamanda özenti bir gençlik haline geldi maalesef. Bir insan hayat arkadaşının gözlerini bir eğlence uğruna yolda bırakmamalı velev ki çağıran can dostu olsa da. Varsın birileri kılıbık diye tenkitte bulunsun, evinin huzurunu ilk sırada tutmalı.
Şimdi gelelim şu eski dönemlerden bugüne kadar değişmeyen efsane söze "kılıbık" kelimesinin anlamına. Türk Dil Kurumuna göre; "sıfat karısının baskısı altında bulunan (erkek), karısı köylü, kazak karşıtı" demektir. 
Kimi insan evliliği; sadece evrak üstünde yaşatır, kimi insan da yürekte doya doya yaşatır. Evrak üstünde evlenenler belki de gayri resmi olarak arkadaşları ile evlenenlerdir. Arkadaşlarının kurbanı olmayı seçmiş kişilerdir. Öncelik sırasını bilmeyenlerdir. Evlilik bir düzen ve öncelik gerektirir. Arkadaş aileden sonraki ilk sıra olabilir ama öncelik olduğu takdirde o evlilik mutsuz bir evliliğe gebedir. Kalbi ılık olmayı tercih etmeli. 
Sevip saydığı eşine öncelik verdiği için, değer verdiği için kılıbık diyen erkekler evlerinde anlattıkları gibiler midir acaba? Yoksa arkadaşlarının karşısında kazak erkek havası vermek için, eşlerine aramamaları gerektiğini kendine has üslubu ile söylemişlerdir eminim. 
Eşine yardım edene de kılıbık diyen bir nesil olduk... 
Oysaki kadının erkeğe, erkeğin de kadına yapmış olduğu hizmet Allah katında çok büyük ibadetlerdendir. Hz. Ali (a.s): Ben ev işlerinde Hz. Fatıma'ya yardım ederken, Resulullah (s.a.a) içeriye girdi ve şöyle buyurdu: "Ey Ali, sözlerimi iyice dinle, Rabbimin buyruğundan başka bir şey söylemem ben. Evde eşine yardım eden her erkek için, vücudunda olan her bir tüy sayısıca, geceleri ibadet, gündüzleri ise oruç tutularak yapılan bir yıl ibadet sevabı verilir... 
Peygamber (s.a.s.): "En hayırlınız, aileniz için hayırlı olandır. Bana gelince ben, aileme karşı sizden en hayırlı olanınızım." buyurmuştur.
Şimdiki yaşam şartları aynı anda, hem kadının hem de erkeğin çalışmasının yoğun olduğu bir dönemde bile, akşam iş dönüşlerinde ve hafta tatillerinde evleri için alışveriş yapan, ev işlerini ortak şekilde yapmaya çalışan erkeklere de  deniliyor. Kadını karınca gibi dinlenmeden çalışkan gören erkekler siz kendinizi odunluktan terfi ettirmeniz mümkün gözükmüyor. Üzgünüm. Bu kibar olamayan odunluğunuzla üzerek üzüleceksiniz demektir. 
Evet, Rabbim kadının direncini erkeklere göre daha değerli olarak yaratmıştır ama yapılacak ev işleri kadın-erkek ayırımı yapılsaydı, baklavacılarda erkekler, kebapçılarda erkekler, temizlik işlerinde erkekler çalışmazlardı. Kadın erkek diye işin cinsiyeti yok sadece müsaitlik durumuna göre yapılacak iş var. Madem evimiz ortak kullanım alanımız, ortak payda da buluşarak evin yükünü birlikte omuzlamalı ve evi cennete dönüştürmelidir. Hayat paylaştıkça güzel değil midir? Ne kadın ne de erkek bir şey kaybetmez merak etmeyin. Kılıbık değil kalbi ılık olursunuz, bunun da Allah katında mükafatını görürsünüz emin olun. 
Allah'a emanet olun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Rahsa Pınar Çetinkaya Arşivi