Günlük hayatta hepimiz bazen uzaklaşmak, hep içinde bulunduğumuz ortamdan kaçmak, yeni bir şeyler düşünmek isteyebiliyoruz. Yaşamın getirdiği stresten biraz olsun uzaklaşabilmek için can atıyoruz. O anlarda yeni bir dünyanın kapısı açılsa ve oradan içeri girebilsek ne güzel olurdu değil mi? Aslında öyle bir kapı var, biz her istediğimizde o kapıdan içeri girebiliriz. Bu kapı son zamanlarda pabucunu dama attığımız kitapların ta kendisi. Akıllı telefonlara, televizyonlara ayırdığımız vakitten kırpıp okumadığımız kitaplar aslında sayısız faydaya sahip. Her kitap yeni bir dünya, yeni bir dost bizim için.
Bir kitaba başladığımızda, yazarın kurduğu yeni bir dünyaya konuk oluyoruz. O dünyada bizim günlük telaşlarımız, bıkkınlıklarımız yok. Yazarın oluşturduğu karakterler, bize anlatmak istediği yeni hayatlar var. Bir kitapla adım attığımız o dünyada birçok duyguyu kelimeler vasıtasıyla tecrübe ederken bir sürü şey öğreniyoruz. Kendi hayatımıza döndüğümüzde yanımızda yeni arkadaşlarımız ve onlardan öğrendiğimiz şeyler oluyor aslında. Bazen bu dünyadan yıllar önce geçip gitmiş birinin kelimelerini okuyoruz, bazen ise dünyanın ucundaki birinin kelimelerini. Belki de hiç tahayyül edemediğimiz yer ve zamanlarda yazılmış bu kelimeler içimize işleyip bize bir sürü duygu yaşatıyor. Günlük hayatın karmaşa ve stresinden uzaklaşmak için kitaplardan daha güzel ne olabilir ki?
Kitap okumanın bizlere tek faydası günlük yaşamdan uzaklaşmakla sınırlı değil elbette. Okuduğumuz her kitapla kelime dağarcığımız genişliyor, yeni kelimeler öğreniyoruz. Diksiyonumuza da katkısı olan kitaplar, hayal gücümüzü diri tutarken empati yeteneğimizi geliştiriyor. Kitaplar bize yeni deneyimler ve saymakla bitmez faydalar vadediyor, biz neden onlardan kaçıyoruz?
Tekrardan kitap okuma alışkanlığı kazanmak zor gibi görünse de günümüzün bir kısmını kitaplara ayırarak kendimize büyük bir iyilik yapmış oluruz. İlk fırsatta ekranlardan kurtulup elimize bir kitap alarak yepyeni bir dünyanın kapısından içeri girelim. Orada bizi neler bekliyor kim bilir…