Sen ölme Müjdat Abi

Sen ölme, Müjdat Abi..
Ötekileri bilme, ister ölür,
İster ölmezler…
Kimsecikler de ölmesin aslında…
Ama sen, ama özelilkle bu aralar
Sakın sakın..
Aman aman..
Sen ölme Müjdat Abi…

***


Gezegenin neresinden gelmiş olursanız olun, bizdensınız…

Gezegenin neresine giderseniz gidin, bizdensınız…

Mars’a da gidebilirsiniz, Kars’a da…

İlla hep biz mi gideceğiz tersine…

Onlar gitsin tersine, biz gidelim cezeryesine, yörüklerine, Taşucu’na, Silifke’ye, Bozyazı’ya, Anamur’a…

Mersin’e yahu,Mersin’e…

Bekçi Murtaza ile Mersin arasında bir bağ kurabilir miyim? Kurmam gerekir mi, ki; hem?

Noktalama işaretleri, Cumhuriyet Dönemi yazarları arasında en çok kullanan, beni de dahil ederseniz bu onurlu listeye, ben varım, benden evvel Trakyalı Zülal Kısçe var bir de Aziz Nesin…

Cumhuriyet’in en soldan gelen Necip Fazıl’ını, en sağa kaptırdık…

Cumhuriyet’in en sağdan gelen Nazım Hikmet’ini de, sol kaptı ve elinde tutamadan, ele güne yele sele kaptırıverdik ve Kahpe Stalin’in elinde, memleket hasreti ve millet hasretiyle gitti Rahmetli…!

Bugün dinleye dinleye bir hal olduğum, Göğebakan Murat’ımı hatırladım, içlendim, darlandım, bunaldım, bir fiskeye bir gezegen feda edecek kadar “ADALET” diye haykırdım, içime içime…

Ben, bir siyasal ideolojinin, kör bağnazı olmayacak kadar çok canı yanmış, tastamam 41 senedir (27 Temmuz itibariyle) aralıksız okuyan, doğma büyüme Bakırköylü, doğma büyüme İstanbul Delikanlısı, tastamam 30 senedir, ülkemi geziyorum…

Şehir şehir, parça parça, lime lime, santim santim katışıyorum toprağıma insanıma…
 

Gercüş…

Sana geldim… Sende kaldım…

Palu…

Şah Murat Irmağı’nda yıkandım, yundum. Şeytan Kalesi’ne çıktım, tepelerdeki Septioğlu Ailesi kabirleri de dahil, cemil cümlesini gördüm, hayırhay dualar ikram edip, Palu’nun doğu kıyısında, Hurdacı Mehmet Abiye misafir oldum…

Şavşat, Posof, Borçka, Murgul, Yusufeli…

Her birinizde diz çöktüm, boyun eğdim, çimdim, uyudum, uyandım, ekmeğinizden suyunuzdan aldım, kanıma canıma kattım…

Trabzon’da birisi onyedisi diri, birkaç düzinesi dünyalar iyisi mevt-i şerif, bir çok güzel insanlar gördüm, bildim, sevdim, sarıldım, şimdi gidenlerini çok ama çok özlüyorum…

Artvin’den Kazım Koyuncu’yu, Elazığ’dan Baskilli Fethi Sekin’i, Niğdeli Avşaroğli Ömer Halisdemir’imi çok özledim…

Devrimci Yüreklerin çağlamasını bilirim…

Şarkışlalı Muhsin ne ise, Erzurum’a göç etmiş de, oradan kopup gerisin geri gelmiş Deniz Gezmiş de birdir, aynıdır, bir büyük ailenin çocuklarıdır…


Çocukken, büyüklerin ölmesin istersin…!

Ama zor çocukluk geçirenler de gizli gizli, utana utana “Babam ölsün” diyenleri de vardır, “Anam ölsün” diyen de vardır, “Abim, Ablam, Yengem” o bu şu ölsün diyen de vardır…

Kendi adıma; milleti soyanlar dışında, insanlığa düşman, bize düşman, Nazım’ın dediği gibi :

“Sana düşman, bana düşman
Düşünen insana düşman
Vatan ki bu insanların evidir
Sevgilim onlar vatana düşman”

“Vatan” dediğin ne ki, Nazım Baba?

“Dört nala koparak Uzak Asya’dan”

“Bir kısrak başı girdiğimiz Anadolu” mu?

Fikrim ve gönlüm diyor ki; herkesin kendine göre bir ev, evin büyüğü vatan, vatan dediğin ne varsa sevdiğin, sevdiğim, çok sevdiğim deyip, kutsalım deyip, kalbine gömdüğün, ama gözünün gördüğü, gördüğüne de gömdüğün…

Ha işte, vatan bu…

Sevdiklerimiz gidiyor elimizden…

Bir bir gidiyorlar…

Sağdan da seviyoruz Gülüm, soldan da…

Kuzeyden seviyoruz, yemin billah, güneyden de…

Sevdiklerimiz gidiyor bir bir..

Cüneyt Arkın’ın ardından, umduğum bir hasret, umduğum bir özlem için erken ama vefa için de, geç kalındı…

Bir değil, iki neslin yetişmesinde, “Komiser Muratlarıyla” bin kurşun yese de, adaleti sağlamadan, son nefesini vermeyen Cüneyt Arkın gidince rahmete “Eyvah” dedim…

Tarık Akan’ı da böyle uğurladılar, sessiz, vefasız, gürültüsüz..

Kemal Sunal’a, Halit Akçatepe’ye, Münir Özkul “Mahmut Hoca’mıza” hep sessiz kaldı kalabalıklar..

Ama vatan dediğimiz, ananlar ise, kültürü sonraki nesillere taşıyacak, ardından “İsmimizi, güzeller arasına, iyiler arasına” taşıyacaklar, en sessiz çığlıklarda, büyük bir gürültü koparmış oldular…

Hükümetin, sadece bu hükümetin değil, bundan öncekilerin de, sonrakilerin de, tarihin geçit resmi yapılırcasına, bilmeleri ve korkmaları gerekir ki, milletin sessiz ağladığı ne varsa, en büyük gürültüyle, başınızda kopar…

Demem o ki…

Müjdat Gezen…

Müjdat Abi…

Üç paragrafta anlatırdım seni….

Öztürk Serengil’in “Yeşilçam Benden Sorulur” unu okumuş olunca..

Bekçi Murteza’yı, çocuk kalbimle, saffetimle, en derin idealist ve masum yüreğimle, beynimle izlemiş olunca…

Bir de…

Sanatın en tozlu, en erken zamanlarında, sahne dekor toplayarak başladığın o vakitlerde, küçük paraları kazanıp, biriktirip, nice dönemin şöhretlilerine, nice nice…

İyilikleri konuşmak, büyük günahtır, derdi Nenecuğum…

Demem o ki…

Bizi büyük günahlara girmiş hallere koma…

İyi bakasın zatına Ağabey…

Bu aralar, bir vefaya daha, bir hasrete daha, kalbim dayanacak gibi değil…

Ömrün sağlıklı, huzurlu, daim olsun…

Gidenlerin ardından yazmaktan, yorulmadım, usandım ama, hoşuma da gitmiyor…

Gitmeden bir güzel çay demlesem de, içsek. Olur mu Ağabey?

Benim, en çok da çayım meşhurdur…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asker Avşar Arşivi