Siyasi partilerin yenilenmesi psikolojisinin gerekliliği

AK Parti’yi, “Seviyoruz” veya “Sevmiyoruz” bu kelimeler, bireysel tercihlerimizi değiştirse de, yalın hakikati değiştirmez.

İster AKP deyiveririz, ister AK Parti. Bu küçük polemiğin etkisinin de halen sürmesi, küçük olmadığının delili gibi görülebilir ancak, küçüktür.

Bir meselede, mesel olanın, hacminin yüksek olması, önemli olduğu anlamına gelmez. Misalen: yeryüzündeki kötülük de çoktur ancak hiçbir şuurlu ve iradeli canlının, kötülüğün önemli olduğunu söylemesi, felsefik ve sosyal psikolojik etkileri dışında, önemli ve gerekli olduğuna gelmez…

Bizi asıl ilgilendiren konu ise; Türkiye’deki partilerin “bağnazlığının” bir an önce bitmesi gerektiğidir…

İşçi Partisi, ismini değşitirip “Vatan Partisi” olunca, ne değişti?

Gençliğimizin, DYP’li Meral Ablası’nın, sonrasında AK Parti Kurucuları arasında yer alıyorken, istediği milletvekili sayısının kabul görmemesinden midir emin değilim ama, son dakikada, AK Parti’den ayrılması ve MHP’de 2 dönem milletvekili olması, sonrasında buradan da ayrılıp, partileşme süreci ve İYİ PARTİ Genel Başkanı olması, ne değiştirdi?

CHP’de, Kılıçdar Kemal Abinin “Genel Başkan” olması, şu ana kadar ne değiştirdi?

Bu örnekler, DEVA ve Ali Babacan için, Gelecek Partisi ve Ahmet Davutoğlu için de sorulmalı…

3 Kasım 2002’den bu yana, yaklaşık 20 yılı bitirmek üzereyiz. 20 yıldır Türkiye’yi, AK Parti iktidarları yönetiyor…

Niçin?

2005’te başlayan Fetullahçılar – AK Parti gerginliğinin, tarafların birbirine olan bindirme operasyonlarında, sivil ve askeri bürokrasinin her kesimine sızmış Fetulllahçılarla, “Geleneksel  Muhafazakar” anlayıştan gelen kesimlerle olan çatışmasında, halka daha yakın olan, halkın daha içinden olan, halkın daha çok kendisi olan AK Parti destekçisi kitleler, şimdilik galip gelmiştir…

Şimdilik galip gelmiştir ifadesi, taraflardan birine taraf olmak kasdı ile sarf edilen bir nazariyyenin ifadesi değildir.

Aksine…

Türkiye’de, seçmen kitleleri arasında, Türkiye’nin gerçeğini görmekte, netlik kazanamayan araştırma şirketleri sebebiyle, bir büyük kitle, bir büyük karar verici kitle gözardı edilmektedir…

Ne gibi?

Şöyle ki…

Atatürkçü Cumhuriyet’e bağlı, dindar insanlar yok mudur?

Vardır ve milyonlarcadır…

Hiçbir cemaate, tarikate dahil olmadan, hiçbir siyasal akıma sözüyle, sadakatiyle bağımlı –angaje- olmadan, yaşayan, karar alan, oy kullanan milyonlar yok mudur?

Vardır ve milyonlarcadır…

Her Türk çocuğu, her vatansever, millet aşığı, bayrak sevdalısı insan, illa ki, o veya bu milliyetçi partilere mi oy verirler sadece?

CHP’de milliyetçilik yok mudur?

AK Parti’de, sosyal adaletçi, sosyalist paylaşımcılar yok mudur?

Miliyetçi Hareket Partisi’nde veya Büyük Birlik Partisi’nde, köylüler, işçiler, emekçiler, garibanlar, esnaflar, küçük ve orta büyüklükte işletmeler yok mudur?

Toplumsal iç içe geçişte, her partide her görüşten insan olduğu gibi, hiçbir partide yer almayan milliyetçiler, dindarlar, sosyalistler, demokratlar, devimciler de vardır…

Dönüp bakın, siyasal seçimlere. Ben çok ama çok baktım. Yıllardır bakıyorum. Ekranlar bize haram olduğu için, ekranlara davet edilmiyoruz ama ekranlarda söylenmeyeni, buradan yazmak da, özgürlük ve haktır, bu hakkı ve özgürlüğü kullanarak, söylemek gerekiyor:

Milyonlarca seçmenin, manüpülasyona uğramadan, hegomonik yönlendirmelere aldırmadan oy kullanacağına inanıyorum…

Yani ki…

CHP, bizi ikna etmeli…

İYİ Parti bizi ikna etmeli…

HDP’si, DEVA’sı, GELECEK veya Türkiye İşçi Partisi, tüm partiler bizi ikna etmeli…

Adalet ve Kalkınma Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi, Büyük Birlik Partisi bizi ikna etmeli…

Şiddetsiz, sosyal barışın ve çalışma barışının olduğu bir Türkiye’ye geçiş yapacağımıza beni kim ikna ederse, oyum helaldir kendilerine…
***
Biz, milyonlarca partisiz seçmen, ideolojik bağnazlığıa sahip olmayan milyonlarız…

Biz, genç seçmemleriniz, yaşı 18 -55  arası olan, 12 Eylül sonrası kuşaklardan, 28 Şubat sonrası kuşaklardanız…

15 Temmuzu görmüş çocuklar, bu seçimlerde oy kullanacak…

Biz, hegomonik değil, Antonio Gramsci’ye göre değil, egemen ve paralı züppeceler değil, iman üzerinden siyaset devşirenlerce değil, yerel ve merkezi iktidarların nimetinden yararlanan o parti veya şu partinin yalakalarınca değil, onurlu bir şekilde ikna edilmeliyiz…

Biz, koyun sürücü değiliz..

Biz, kutsallarımız üzerinden güdülecek sürü de değiliz…

Biz, papaza veya imama kızıp, oruç bozanlardan da değiliz..

“AK Parti’ye kızdım, sana geliyorum” diyemeyiz…

“Ötekiler tu kaka, sana mecburum AKP…” hiç diyemeyiz.

Ekranlarda, “organik aydınlar” var…!

Organik Aydın, “yetiştirme aydındır” gerçekte…

Her ideolojik kesim, kendi aydınını yetiştirdiğinde, gerçekte aydın olmayan bu kelam sahiplerine, “Organik Aydın” denir..!

Organik Aydın, efendisine hizmet için yetiştirilmiş, hazırlanmış, kafaları traş edilip, deve dersi kafalarına geçirilmiş, mankurtlardır..

Biz, mankurt da değiliz..

Biz, ikna edilmek istiyoruz..

Saygıyla, onurla, ciddiye alınarak ve önümüzdeki seçimlerden sonra, yapacaklarını vatandaşın karşısında, ekran karşısında, konuşan, ciddi, saygın siyasetçiler istiyoruz…

 


EKMEK VE VATAN ARASINA SIKIŞMAK İSTEMİYORUZ!

Üzülerek görüyorum ki, Türkiye’deki seçimler “Ekmek ve Vatan” arasına sıkıştırılmak isteniyor…
 

Yazıktır..

Bu ikilem üzerinden seçilecek kim olursa olsun, hayırlı olmayacaktır!

Bu ikilem üzerinden seçilecek parti, en geç ama en geç, 2026’da, seçimi yenilemek zorunda kalacaktır.

Devr-i Talihin keşmekeşi içinde, Kaht-ı Rical dermansızlığı yaşayan bir ülke olmamalıyız….

Her siyasi parti, ama her siyasi parti, para babalarının değil, toplumda karşılığı olan isimlerin, siyasete ve kadrolara gelmesine zemin oluşturmazsa, para babaları gelecekse yine siyasete ve aralarında yeşillik olsun, güzellik olsun diye, bir kısım da, sadıklar seçilecekse Meclis’e, o vakit yandı gülüm keten helva…

Kendini seçimlerden önce yenileyecek ve milleti, içinde olduğu ittifakla değil, sadece lideri ve partisi üzerinden ikna edenkler, gerçekten başaracaktır…

Öteki türlüsü, kaybedince, kötüye gidince, kusuru ötekisine atacak olanlara, milletin de, tarihin de, içinden geçtiğimiz süreçlerin de, tahammülü yoktur…


IRKÇI BİR MİLLET HİÇ OLMADIK

Mülteciler, buyursun gelsin ama şehirlerin göbeğine, 81 ile dağıtılırsa, bunun adı mültecilik değil, Sayın Bahçeli’nin dediği gibi “Bu bir istila hareketidir” sözüne katılmamak mümkün değil…

Afganistan’dan çıkıyorlar yola, İran Farsçılığı, bu Afganların binlercesini, onbinlercesini, Orta Asya sınırından alıp, Türkiye’nin doğusuna bırakıyor…

Nasıl giriyorlar sınırlarımızdan içeri?

Nasıl?

Her gün, bir değil birçok yabancı uyruklunun, akla ziyan hallerine, suçlarına şahidiz.

Biz, ırkçı bir millet hiç olmadık, olmayacağız da…

Ama, evimizin içine, ülkemize, yurdumuza, elini kolunu sallayıp gelen, silahlarla poz veren, ülkemizin kızlarının bedenlerine musallat olan, ülkemizin kızlarının kafalarına taşla vurup, ormana çekip, tecavüze etmeye kalkanları, yok sayamayız…

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Asker Avşar Arşivi