Yangınlar, sığınmacılar ve her derde deva çaylaaar…

Yanıyoruz arkadaş. Ülkemizin ormanları başta olmak üzere, börtü böcek, yaban hayvanları vatandaşlarımızın evleri ve evcil hayvanları cayır cayır yanıyor.

Yanan sadece onlar mı?

Çaresiz olduğumuz için hepimizin ciğeri yanıyor, çırpınıyoruz ve elimizden bir şey gelmiyor.

Gelmesi icap edenlerde bizim gibi yangınları seyrediyorlar. Kimisi havadan bakarken diğerleri orman yangınlarının suçlusu olarak belediyeleri suçlamaya başladı.

Tarım ve Orman Bakanımız, Devlet yöneticimize bağlılığını belirtmek hatta Ruslarla hoş görünmek ve onlara para kazandırmak için Atatürk'ün kurduğu Türk Hava Kurumu’nu devre dışı bırakmak için onlardan uçak kiralıyor ve ne yazık ki, kiralanan uçaklar yeterli olmadığı gibi uçakların pilotları yanan ormanlar kendilerinin olmadığı için riske girmeden yangına yaklaşmak yerine, uzaklardan suyunu boşaltıp gidiyor.

AB’den gelen yardım uçaklarının özelliklerine bakıyoruz, bizim THK’nın hangarda bekleyen uçakların özellikleri ile aynı. O zaman mantık almıyor ve olsa, olsa bu kurumu Atatürk kurduğu için, daha önce onun kurduğu ve var ettiği bazı tesisler ve kurumlarda adının silindiği gibi THK’dan da adının silinmesinden ibaret olduğu anlaşılıyor.

Bir şey daha var. Bilindiği gibi Kurban Bayramlarında derileri THK topluyordu. Bununda yasaklanarak deriler hiç gereği olmayan ve kendi çıkarlarından başka hiçbir işe yaramayan vakıf ve tarikatlara gitmedi mi? Mesele bu kadar basit işte.

Bu arada ne hikmetse çıkarılan bir KHK ile devlete yani kamuya ait arazileri, ormanları, yanan yerleri turizmin gelişmesi için tahsis edilmek üzere yetki Turizm Bakanlığına verildi iyi mi?

Çaylaaarrr…

Ne hikmettir bilemem. Partili Cumhurbaşkanımız her felaket bölgesini ziyarete giderken yanında götürdüğü çayları milletin kafasına atarak, felakete uğramış halkımıza, “Hadi bakalım keyif çayı için” diyor. İşin garip tarafı halkımız sanki çok ihtiyacı varmış gibi bir paket çay kapmak için o anda acısını unutuyor ve birbirine giriyor.

Bu çay dağıtma işi sel felaketinde 7 ölü veren Giresun'da yapıldı. Elazığ depreminden sonra Malatya’da yapıldı. Hatta vatandaşın biri o esnada, “Eve ekmek götüremiyoruz” deyince, Cumhurbaşkanımız, “Yok öyle şey” diyerek vatandaşa çay paketi attı. Yine sel felaketine can ve mal veren Rize'de çay üreticileri olar Rizelilere atıldı. Şu günlerde devam eden ve tümümüzün canını yakan ve bu zamana kadar 7 can verdiğimiz orman yangınları sonrasında Marmaris’te vatandaşa çay paketi atıldı.

İlginç yanı çay atma töreninden önce , “Sayın Cumhurbaşkanımız acınızı paylaşıyor ve sizlere çay ikram ediyor” diye anons edilmesi. Yangın ekiplerine su yetiştirirken canını veren yiğit kardeşimizin ailesini yanına çağırarak baş sağlığı dilemesi, konvoyu gelirken yangına giden itfaiye araçlarını bile durdurulması ise ayrı bir konu olarak aklımıza yazıldı.

İbrahim Karagül sana ne demeli?

İlginç ve anlamsız olaylar bir yandan devam ederken, ülkemiz insanlarının gerçekten yüreği yanarken, İbrahim Karagül adlı bir gazeteci hakikaten mi, yoksa birilerine yaranmak için mi, anlayamadığımız bir şekilde sosyal medyadan ilginç bir açıklama yaptı.

Efendim, orman yangınlarını CHP, PKK ile işbirliği yaparak çıkarıyormuş. İşi başka yere çekmek için çok kirli bir ittifak içindeymişler ve Kılıçdaroğlu bir milli güvenlik meselesiymiş ve Marmaris'i böyle yakmışlar mış. Ayıptır, yazıktır günahtır ve de iftiradır…

Bu açıklamayı yazarken aklı başında mıydı, değil miydi Bilemiyorum ama, kime yaranmak için bu açıklamayı yaptı ve ne maksatla yaptı. Bu açıklamadan ne bekliyordu bilinmez. Doğrusu gazetecilik ilkeleri gereği böyle bir açıklamayı kendisine yakıştıramadım.

Ülkemiz sığınmacı ve plastik çöplüğü oluyor

Ülkemize neredeyse dünyanın her tarafından çöp geliyor. Bu gelenler neden gelir, ne faydası vardır bilemem ama zararlarının sayılmayacak kadar çok olduğu bilinen bir gerçek. Buna rağmen hala neden izin verilir anlamak mümkün değil.

Öte yandan ülkemiz sığınmacı çöplüğü ve kampına dönüşmeye başladı. Biz kendi kimsesizlerimizi, yoksulumuzu, işsizimizi bakamaz ve besleyemezken ülkemiz neden bu sığınmacılara sınırlarımızı açar anlamıyorum.

Sınır namus demek olduğuna göre, elini kolunu sallayan, Suriyeliler zaten dolup koloni oldular. Yakında hak talep etmeye başlayacaklar. Afrikalılar yetmedi şimdide Afganlılar. Bunlara dur demenin ve tedbir alıp memleketlerine göndermenin tam zamanıdır.

Bir ara sığınmacıları Yunanistan ve Bulgaristan üzerinden Avrupa'ya göndermeye kalktık adamlar bize savaş ilan etmedikleri kaldı. Şimdi Afganlıları kamyon ve otobüslerle ülkemize getiren İran’a biz neden bir şey diyemiyoruz ya da hududumuzu neden koruyamıyoruz?

Bahçeli’ye hak verdim

Sınırlarımızın kevgire dönmesinden sonra sığınmacı sorununa değinen Bahçeli, “Biz ilkesel olarak ülkemizde geçici statüde bulunan yabancı ülke vatandaşlarının güvenli ve huzurlu şekilde tekrar ülkelerine gönderilmesi den yanayız. Ülkesinden savaştan kaçtığını belirtenler, sığındıkları ülkemizin plajlarında keyif sürerken vicdanları sızlatmaktadır. Diğer taraftan savaştan kaçtıklarını belirtenler bayram tatillerinde ülkesine gidip problem yaşamadıklarına göre bunların geriye gelmelerine de lüzum yoktur” demesini takdirle karşıladım. Bahçelinin bu görüşünü gerçekleştirmesi için ortağı olan hükümete bu yönde baskı yapmasını gelecekteki demografik açıdan da tedbir alınmasını istemesi gerektiği kanaatindeyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Dolu Arşivi