Kadın haklarına sosyolojik bakış

Tüm dünyada kadınların aynı derecede hak mücadelesi verdiğini mi sanıyorsunuz? Kesinlikle yanılıyorsunuz. Kadınların cinsiyet rollerine atanan görevler sebebiyle “Haklarımı istiyorum.” diyebilmesi tarihte geç gerçekleşti. Birinin annesi, ablası, kızı, karısı olunca ve beden hakları üstünde bile erkeğin sözü geçerliyken haklarımı istiyorum demesi zaten zordu. Şimdi bu lafımı da açıklamak isterim. Bir erkek doktor olarak anılırken bir kadın falanca doktorun eşi diye anılır. Hak mücadelesini de bu gerçeklik haliyle tetikler. Bugün bu hakların gelişimini sosyolojik açıdan değerlendirmek istiyorum. Öncelikle toplumsal cinsiyet kavramına biraz bakalım...

Toplumsal cinsiyet, erkek ve kadın arasındaki toplumsal farkları incelemek için kullanılır. Toplumsal cinsiyet kavramı sonradan oluşmuştur ve cinsiyet kavramı gibi doğuştan gelmez. Bu kavramla beraber toplumsal cinsiyet hiyerarşisi oluşturulmuş ve buna dayalı eşitsizlikler gelişmiştir. Hegemonyacı eril, yani zor kullanarak değil de kültürel dinamikler ile sağladığı baskınlığı kullanan eril, bu hiyerarşi sisteminde en baştadır. Toplumsal cinsiyete dayalı eşitsizlikler, kadının sırf cinsiyeti için erilden daha düşük maaş alması gibi bir örnekle özetlenebilir. Yani erkek ve kadın aynı işi, aynı sürede ve aynı şekilde yapmasına rağmen eril daha büyük bir kazanç ve ödül sağlar. Bu durumun günlük yaşamımıza faydasına örnek verecek olursak bu durumla beraber bunalım eğilimleri başlar ve önceden vurgulanmış dişiliğe göre yaşayan kadınlar feminist ve marjinal bir tutum sergilemeye başlar. Eğer kurumsallaşmış bir bunalım oluşursa kadın ve marjinal gruplar devlete ve aileye, eğer cinsellik bunalımı oluşursa eşcinsel marjinal gruplar hegemonyacı erile, eğer çıkar oluşumuyla alakalı bir bunalım yaşanırsa toplumsal düzene başkaldırı gözlemlenir. Bu bunalım eğilimleri cinsiyet eşitsizliğini bazı sosyologlara göre kaldırabilecek güçtedir.

Yirminci yüzyılda kadın haklarının gelişimi ile ilgili kaynaklara bakacak olursanız ele alınan ilk konu eşit olmayan ücretlerdir. Bu konu günümüzde çoğu yerde hala devam etmektedir. Farklı iş güçlerini asla kıyas etmiyorum. Geri kalmış toplumlardaki cinsiyet hiyerarşisinden bahsediyorum. Yirmi birinci yüzyılda yaşayan insanlar olarak dünyanın neresinde olursak olalım bu konunun bize rahatsızlık vermesi gerektiğini düşünüyorum. İş görüşmesine gittiğinde “Çocuk düşünüyor musunuz, evli misiniz?” gibi soruların sadece kadına yöneltilmesinden bahsediyorum. Bence bunlardan erkekler de rahatsız olmalı. Erkeklerin de çıkıp “Ben de doğum izni hakkı istiyorum, ben de çocuğumla vakit geçirmek istiyorum.” diyebilmesini isterdim. Ülkemizde mümkün olmasa da birçok Avrupa ülkesinde ve Amerika eyaletinde erkeklere de doğum izni veriliyor. Bazı ailelerde kadın işe giderken erkek evde çocukla ilgileniyor.

Kadın ve erkeği biyolojik açıdan aynı konuma getirmekten bahsetmediğimizi anlamak istemeyen çok kişi var. Biz anayasada yazan kadın ve erkek eşittir ifadesinin yazıda kalmamasını uygulamaya dökülmesinden bahsediyoruz. Bazılarının da pozitif ayrımcılıkla sorunu var. Modern bir coğrafyada, modern bir ailede, kendi ekonomik gücünü kazanmış bir kadının zaten pozitif ayrımcılığa ihtiyacı yok. Kendi haklarının ve gücünün farkında olarak toplumda kendini korur ve var eder. Fakat her kadının hayatı böyle devam etmiyor. Hala Afrika’da kadın sünnetleri uygulanıyor, hala para karşılığı ya da üç dönüm tarlaya kadın takas ediliyor, hala kadının özel yaşamı herkesin diline konu oluyor. Hatta biyolojik olarak eşit değiliz biz eşit olamayızcılara şunu demek istiyorum evet: erkekler kadınları, kadınların erkekleri öldürdüğünden fazla öldürüyor. Bizim amacımız hukuk önünde eşitlik. Bir kadın tecavüze uğradığında “Nasıl giyinmişti?” gibi saçma soruların sorulmaması gibi aşağı yaşam formlarının bilinç düzeyiyle mücadeledir.

Kadınlar 1970’lerde erkek iş gücüyle mücadeleye devam ederken birçok başarıya imza atıp yönetici sınıfında da rol almaya başlamıştı. İran’da bir kadın başbakan olmuştu. Güzel gelişmeler yaşanmaya devam ederken 1979’da büyük bir gerileme dönemi yaşandı. Kadınlar geleneksel konumlarına geri dönmeye zorlandı. Doğu toplumlarında kadın hakları gerileme yaşarken batı toplumlarında kadın hakları hızla gelişmeye devam etti. Bunun size somut bir örneğini aktaracağım.

1995’te Birleşmiş Milletler büyük bir kadın konferansı gerçekleştirdi. Konferansın amacı dünyanın her yerinden kadınların ihtiyaçlarını duyurabilmesini sağlamaktır. Gelişmekte olan ve gelişmiş ülkelerin kadınları arasındaki fark bu konferansta gözler önüne serilmişti. Gelişmekte olan ülke kadınları temel eğitim, şiddete güvence, daha iyi sağlık koşulları gibi iyileştirmeler isterken gelişmiş ülke kadınları daha iyi anaokulları, aile planlaması, kontraseptif hizmetler gibi daha ileri iyileştirmeleri istemiştir. Şimdi artık sadece erkek ve kadını değil kadın ve kadını da eşit duruma getirebilmek durumu doğuyor. Bu yüzden pozitif ayrımcılık gereklidir ve suistimal edilmeden uygulanmalıdır.

Kadın ve erkek eşit değildir bu fıtrata ters cümlelerine de ayrıca toplumsal sapmanın ne olduğunu açıklamak isterim.

Bulunduğumuz topluma ait değer, norm, yargı, adet, örf ve geleneklere aykırı hareket edersek bu bir toplumsal sapma olur. Yasaları ihlal ediyorsak sapkınlık bir suçtur. Sembolik olarak çizilmiş bazı sınırlar vardır ve bu sınırları ihlal edersek ve bunların bir yaptırımı var ise bu bir sapkınlıktır. Sapkınlık sadece hukuk bilimi için geçerli değildir. Etik olmayan davranışların da sosyal bir yaptırımı vardır ve örnek verecek olursak cezamız bir kınayıcı bakış bile olabilir. Fakat sapkınlık her zaman kötü olmayabilir. Hatta gelecek nesiller bunu bir kahramanlık olarak adlandırabilir. Toplumsal sapmanın yararlarına örnek verecek olursak bunun en güzel örneği Rosa Parks’dır. Rosa Parks, ABD’de siyah ayrımcılığına karşı baş kaldırmış ve sembolik sınırları çiğnemiş ilk kadındır ve bir devrin öncüsü olmuştur. Otobüste bir beyaza yer vermeyerek sessiz ama etkili bir eylem başlamıştır ve geri kalan siyahları da yüreklendirmiştir. Günümüzde genelde marjinal gruplar toplumsal sapma göstererek hak ihlallerine karşı baş kaldırıyor ve en faydalı örneklerini gösteriyor. Hükümete sesimizi duyurmak için gösterdiğimiz her eylem şu an Türkiye’de toplumsal sapma ve marjinal gruplar olarak adlandırılıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Barış Önal Arşivi