Atatürk’ü doğru anlamak

Bugün 10 Kasım. Kurtuluş Savaşı’nın lideri, Cumhuriyet’in kurucusu, dev ve devrimci önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anıyoruz. Atatürk’ü anmanın en doğru yolunun, Atatürk’ten sonra yaptıklarımızın ve yapamadıklarımızın muhasebesini çıkarmak olduğuna inandığımdan, Atatürk’ten ne anladığımı paylaşacağım bugün…Bu yazıya da en büyük desteği kadim dostum  kardeşim Prof.Dr Barış Doster'den aldığımı da vurgulamak isterim.
 

10 Kasım. Büyük devrimci önderimiz Atatürk’ü milletçe anacağız. Hem aramızdan çok erken yaşta ayrılmasının acısını hem de öyle bir lidere sahip olmanın gururunu yaşayacağız, bir kez daha. Cumhuriyet başta olmak üzere eserlerine, ilkelerine, devrimlerine sahip çıkma kararlılığımızı yineleyeceğiz. Gelin hep birlikte, Atatürk’ü doğru anlamak için gerekli yöntem üzerinde tartışalım. Öncelikle  Atatürk’ün en büyük eseri olan Türkiye Cumhuriyeti, coğrafyanın diğer ülkeleriyle, Osmanlı Devleti’nin parçalanmasıyla bağımsızlığını kazanan ve dönemin dünyasında kurulan diğer devletlerle de karşılaştırılmalıdır. Başardıkları ve başaramadıklarıyla Türkiye, Ortadoğu’nun, İslam dünyasının en gelişmiş ülkesi olmasını cumhuriyete borçludur.
 

100 yıl ötesini gören lider
Önce ulu önderin birkaç sözünü burada bugün için bir kez daha anımsatmak, içinden geçmekte olduğumuz bu badireyi de bir de böyle yorumlamak isterim:  Atatürk ülkeyi kuraraken  şöyle demişti "Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır." Günümüzü göen şu sözlerle de bizlri uyarmıştı "Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir." Kurmak istediği Türkiye'yi de kısaca şu sözlerler açıklar Atatürk:" Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir."
 

Kısacık yaşama sığan dev adımlar
Benim Atatürk’üm; Trablusgarp Savaşı’nın (1911 – 1912), Balkan Harbi’nin (1912 – 1913), Birinci Dünya Savaşı’nın (1914 – 1918), Sykes – Picot Antlaşması’nın (1916), Balfour Deklarasyonu’nun (1917), Mondros Mütarekesi’nin (1918), Sevr Antlaşması’nın (1920) tasfiye ettiği Osmanlı Devleti’nin sonunu, yıllar önce saptamış ve yakın çevresiyle paylaşmış, ufkun ötesini gören dehadır. 1907’de, kolağasıyken (kıdemli yüzbaşı), devletin coğrafi açıdan daha küçük, nüfus açısından daha türdeş bir yapıya dönüşmesinin kaçınılmaz olduğunu belirten, düşündüklerini söylemekten çekinmeyen, gerçekçi, uzak görüşlü aydındır.

 

Tarihin haklı çıkardığı lider

Atatürk, tarihin haklı çıkardığı bir liderdir. Örneğin, Lozan Antlaşması halen yürürlüktedir, zira gerçekçi temellere dayanır. Örneğin, karma ekonomi anlayışı halen geçerlidir. Örneğin, laik, bilimsel, halkçı, karma eğitim anlayışının ne kadar değerli olduğu, her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. Örneğin, dış politikadaki bölge merkezli tutumunun, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilkesinin ne denli önemli olduğu, her gün bir kez daha kanıtlanmaktadır. Örneğin, alt kimlikleri, feodal bağları, Ortaçağ kalıntısı aidiyetleri aşan, yurttaşı merkeze alan felsefesinin ne kadar kıymetli olduğu, günümüzde daha iyi kavranmaktadır. 
Sözün özü:  Sözün özü: Atatürk gibi bir devrimciye sahip olmak ne denli

 büyük bir ayrıcalık ise Atatürkçü olmak da büyük bir sorumluluk ve görev bilinci gerektirir. Emperyalizmi yenen Türk milletinin kahramanı, Türk Devrimi’nin lideri, mazlum milletlerin rehberidir benim Atatürk’üm. 

İngiliz'e sığınan değil savaşan Atatürk
Benim Atatürk’üm; Osmanlı Devleti Mondros Mütarekesi’ni imzaladığında, mütareke hükümlerine karşı çıkan, “İngilizler İskenderun’a çıkarlarsa ateş açarım” diyen, güvendiği subaylara, “Askerlere silahlarını teslim etmemelerini söyleyin. Silahlarını saklasınlar. Köylerine götürsünler. Ama asla vermesinler” emri veren cesur komutandır. Benim Atatürk’üm; Maraş’tan, Bitlis’ten, Saruhan’dan, Karahisarışarki’den, Sivas’tan, Menteşe’den gelen; haklarında idam fermanı verilmiş; ölümü göze almış; açlığa, uykusuzluğa göğüs germiş; kimi İttihatçı, kimi imam, kimi muallim, kimi muharrir, kimi tabip, kimi asker; bazısı fesli, bazısı sarıklı, bazısı kalpaklı, hepsi de yurtseverlerden oluşan Milli Meclis’i kuran liderdir. Milli Mücadele’yi Meclis iradesi ve meşruiyeti altında yürüten, 23 Nisan 1920’de Hacı Bayram Camisi’nde kıldıkları namazdan sonra, İttihat ve Terakki’nin kulüp binası olarak kullandığı iki katlı binada Meclis’i açarken düşmanı kovmaya ve vatanı kurtarmaya söz vermiş kahramandır. Benim Atatürk’üm; Anadolu’nun en ücra köşelerinden kimi zaman at sırtında, kimi zaman yürüyerek 10, 15 günde Ankara’ya ulaşan; şehirde konaklama yeri çok az olduğundan ya okulların derme çatma yatakhanelerinde veya misafirperver Ankaralıların evlerinde kalan; bir kısmı yastığını, yorganını, döşeğini getiren mebuslara, en karamsar anlarında umut ve inanç aşılayan önderdir. Damı akan Meclis’te yemeklerini kendileri yapan; kazana hep birlikte kaşık sallayan; ısınması ve aydınlatması zayıf olan binayı eski sac sobalarla ısıtıp, kahvehanelerden toplanan gaz lambalarıyla aydınlatan; öğretmen okulundan getirilen sıralarda oturan; Ankaralı vatanperver marangozların hediyesi olan kürsüde konuşan mebusların oluşturduğu Gazi Meclis’in reisidir. Benim Atatürk’üm; Bağımsızlık Savaşı’nı ve Aydınlanma Devrimi’ni birlikte, eşzamanlı olarak yapan devrimcidir. Egemenliğin kökünü, kaynağını, tanımını, anlamını, içeriğini değiştiren; gökten alıp yere indiren, dini olmaktan çıkarıp dünyevi kılan, kişiden - hanedandan alıp millete veren devlet adamıdır.
 

İstibdata karşı çıkan Atatürk
Benim Atatürk’üm, istibdada karşı çıkan, “Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir” diyen bir Cumhuriyetçidir. O yüzden, genç bir subayken Harbiye Nezareti’ndeki sicilinde şöyle yazar: “Cumhuriyetçidir”. O sebeple, Erzurum ve Sivas kongreleri ile atılan adımların Meclis ile taçlanacağını gören İngiliz istihbaratı, Londra’ya şu notu geçer: “Türkler, Cumhuriyet’e gidiyor”. O nedenle Atatürk şöyle der: “Ben Cumhuriyet’i vicdanımda milli bir sır gibi taşıdım”. Ve Cumhuriyet’in toplumcu, kamucu, halkçı yönünü şu sözlerle vurgular: “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir.”
 

Her alanda devrimci Atatürk
Benim Atatürk’üm; köylüyü milletin efendisi sayan; kadın - erkek eşitliğini, Medeni Kanun’u, hukuk devrimini hayata geçiren; sanayileşme ve bütüncül kalkınma hamlesi başlatan; laik, bilimsel, halkçı eğitime öncülük eden, “Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir” diyen başöğretmendir.
 

1) Her lider, her eylem, her tarihsel gelişme, her devrim kendi koşullarında, döneminin nesnel şartlarında incelenir. Bu bilimselliğin, nesnelliğin gereği olduğu kadar, aklın, mantığın, vicdanın, hakkaniyetin de gereğidir. O nedenle Atatürk; çağının koşullarında, çağdaşı olan lider ve devrimcilerle birlikte değerlendirilmelidir.
 

2) Her lider, her devrimci, her asker elindeki tarihsel, siyasal, toplumsal, kültürel malzemeye göre hareket eder. İnsan malzemesinden bağımsız siyasal devrim, toplumsal hareket olmaz. Kimse tarihe çalım atamaz, tarihin altından tünel kazıp geçemez, tarihin üstünden sırıkla atlayamaz. Atatürk’ün, Osmanlı Devleti’nden devraldığı miras bilinmeden, Tanzimatçılar, Yeni Osmanlılar, Jön Türkler, İttihatçılar anlaşılmadan Atatürk ve Cumhuriyet anlaşılamaz.
Zamanlama dehasıdır
 

3) Atatürk’ü, yola birlikte çıktığı, Kurtuluş Savaşı’nda beraber mücadele ettiği arkadaşlarından ayıran önemli özellikler vardır. Gazi, hem devrimci hem zamanlama dehasıdır. Nerede adım atacağını da, nerede durması gerektiğini de hesaplamıştır. Milli Mücadele’ye, Cumhuriyet Devrimi’ne çok iyi hazırlanmıştır. Asker, devrimci ve devlet adamı olmanın yanında, seçkin bir aydındır. 4 bin kitabı, sayfaların kenarına notlar düşerek, yorumlar yaparak, sorular sorarak okumuştur. Atatürk, yola çıktığı pek çok arkadaşından kapsamda, amaçta, yöntemde farklıdır. Kapsamda farklıdır, çünkü yerel, bölgesel örgütleri, tek ve ulusal bir çatı altında toplamıştır. Ulusal ölçekli bir kurtuluş savaşı vermiştir. Amaçta farklıdır,çünkü yola saltanat ve hilafeti kurtarmak için değil, Cumhuriyeti kurmak için çıkmıştır. Yöntemde farklıdır, çünkü kurtuluşu manda ve himayede değil, işgale karşı silahlı mücadelede aramıştır.
Cumhuriyetçidir

4) Atatürk, Cumhuriyetçidir. Tabandan örgütlenmeyi, milli iradeyi, meclis meşruiyetini önemsemiştir. 1919’da Samsun’a çıktıktan sonra, kongrelerle halkı örgütlemiş, sonra da Ankara’da Meclis’i açmıştır. Kurtuluş Savaşı’nı Meclis iradesi ve meşruiyeti altında yürütmüştür. Başkomutan olarak yetkiyi hep Meclis’ten almıştır. Milli irade konusundaki hassasiyeti, tüm söz, eylem ve kurumlarına yansımıştır. “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” demesi de “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” demesi de bunun kanıtıdır. 
Atatürk’ün evrensel etkileri
 

5) Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet ile üçüncü dünyaya, kendi ifadesiyle mazlum milletlere örnek olmuştur. Geniş bir coğrafyada devrimcilere ilham vermiştir. Suriye ve Irak’taki Baas hareketinde, İran Şahı Rıza Pehlevi’de, Mısır’da Cemal Abdül Nasır’da, Latin Amerika’da “Jön Türk” diye anılan genç devrimcilerde, Yugoslavya’da Tito’da, Küba’da Castro’da, Hindistan’ın kurucu babaları Gandi ve Nehru’da, Cezayir Bağımsızlık Savaşı öncülerinde, Çin Devrimi liderlerinde güçlü bir Atatürk hayranlığı vardır.
 

6) Atatürk denince akla akıl, bilim, laiklik, aydınlanma, bağımsızlık, halkçılık ve antiemperyalizm gelir. Atatürk’ün devrim programının özetini ve simgesini 6 ilke, yaygın deyimle 6 Ok oluşturur. Bunlar birbirinin tamamlayanı, bütünleyenidir. Birinden vazgeçmek, ötekilerin hepsini işlevsiz kılar. Eksik bırakır. Bu ilkelerin ideolojik, politik, ekonomik, sınıfsal yönleri vardır. Atatürk’ün, “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” sözü, sınıfsal yaklaşımını, kamucu, toplumcu, halkçı tutumunu vurgular. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi