Düzeniniz batsın!

Esenyurt Necmi Kadıoğlu Devlet Hastanesi'nde, motosiklet kazası geçiren Mazlum B. ve Çetin K. kendi olanaklarıyla hastaneye gitti.burada hastane personeliyle tartışmaya başlayan Mazlum B. ve Çetin K., taşkınlığa devam edince güvenlik görevlisi Tuğrul Okudan, olaya müdahale etti. "Sessiz olun" uyarsına kızan hasta yakınları ile  Çetin K., arbede sırasında Tuğrul Okudan'ı kalbinden bıçakladı. Ağır yaralanan Okudan, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Evet haber bu hepiniz bir kez okudunuz ve üzüldünüz. Otuz saniyelik televizyon haberlerinde de aynı şey oldu. Halbuki işin diğer tarafı hem devlet, hem aile açısından içler acısı idi. O yeni evli görevlinin eşi ailesi ne durumda. Peki bu olay ders oldu mu? Bugün biraz buna bakalım istedim.

Öldük…Yine… Yeniden…
Bu menfur şiddet olayında bir kez daha gördükki ölen öldüğü ile kaldı. Esenyurt Devlet Hastanesi’nde güvenlik görevlisi olarak çalışan Tuğrul Okudan, görevi başında bıçaklı saldırı sonucunda hayatını kaybetti. Elbette hepimiz Üzgünüz, öfkeliyiz. Sağlıkta şiddeti besleyen sağlık politikaları terk edilmeli, caydırıcı önlemler alınmalıdır.
Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet Esenyurt Devlet Hastanesi’nde güvenlik görevlisi olarak çalışan Tuğrul Okudan’ı hedef aldı.Görevi başındayken, 22 suçtan sabıkalı madde bağımlısı bir saldırganın kalbine isabet eden bıçaklı saldırısı sonucu ağır yaralanan Okudan, yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.  Sağlıkta şiddet ülkemizin dört bir yanında artmaya devam ediyor. Yapılan eksik yasal düzenlemeler ve bu düzenlemelerin eksik uygulanması sağlıkta şiddeti önlemeye yetmiyor.

Silahlanma en büyük tehdit
Toplumsal barışı tehdit eden bir diğer sorun ise bireysel silahlanma. İnsanlar, ülkenin her yerinde açılan silah marketlerden ve tamamen kontrolsüz olarak internet sitelerinden her türlü öldürücü silaha (ateşli silahlar, kesici delici aletler, bıçak vs) kolayca ulaşabilmektedir. Sokaklar öldürücü aletlerle dolaşan ve televizyonlardaki şiddet dozu yüksek, mafyatik dizilerde gördüklerini uygulamaya çalışan insanlarla dolu. Güvenlik görevlisi Tuğrul Okudan’ın öldürülmesine neden olan bıçak darbesi de maalesef böyle bir saldırı sonucu gerçekleşti. Ülkemizin bireysel silahlanmayı engelleyecek, ortadan kaldıracak ve hatta mevcut silahları toplayacak bir anlayışa; bunun gerçekleşmesi için gerekli yasal düzenlemelere ve yapılacak düzenlemelerin kararlı ve doğru bir şekilde uygulanmasına acilen ihtiyacı var. Sağlıkta şiddet giderek yükselen bir sarmalda ve son noktaya artık göz göre hastane acil servisinde cinayet işleyecek noktaya ulaştı tavan yaptı. Bakın kaç gündür bir ses var mı Bu işin sorumlusu olması gerekenlerden ? Tık yok. Merak etmeyin çıkmayacakta .

Toplum şiddetten besleniyor
Sağlıkta şiddet bu noktaya adım adım geldi. Evet çok katmanlı bir sorun. Evet, toplumdaki genel şiddet ortamından besleniyor. Evet “sağlıkta dönüşüm” denen Dünya Bankası-AKP patentli özelleştirme, ticarileştirme modeli yüzünden sağlık çalışanlarıyla vatandaşlar sürdürülemez bir sistemin içinde birbirlerine hasım haline getirildiler. Evet bunların çözümü bugünden yarına olmayacak, bu modelin değişmesi, onun zehirli etkilerinin temizlenmesi zaman alacak. Bunların farkındayız daha önce de yazdık. Ama bugün gelinen nokta, bu uzun dönemli çözümler için beklemeyi imkansız kılıyor.

Hastaneler savaş alanı gibi
Şu anda hastaneler savaş alanı gibiler. Önüne gelen mafya, çete, kabile grubu basıyor, istediği gibi kırıyor, döküyor, darp ediyor, öldürüyor. Sonra da hiç bir şey yapmamış gibi hastasını alıp bir başka hastaneye sevk edilebiliyor. Giderken de geri dönüp öldüreceği tehdidini yapmakta bir engel görmüyor. Hiç bir gözaltı olmuyor, kimse ciddi bir ceza almıyor. Gelinen noktada işler sağlık çalışanlarının, huzur içinde ve can güvenliği ile çalışma hakkının ortadan kaldırılmasının yanında, vatandaşın ihtiyaç duyduğu sağlık hizmetini huzur ve can güvenliği içinde alma hakkının da ihlali noktasına ulaştı. O gün o anlarda Esenyurt Necmi Kadıoğlu Devlet Hastanesi'nde Acil Servisine siz ya da ben kalp krizi ile başvurmuş olabilirdik. Bu eşkiya sürüsünün saldırısı yüzünden o kritik anda ihtiyaç duyduğumuz hizmeti alamayıp ölebilirdik. Kısacası sağlık kurumları güvenli ve hizmetin sürdürülebilir olduğu mekanlar olmaktan çıktılar. İş orada kalmıyor, yandaş medya kalemşörlerinden, ağzından çıkanı kulağı duymayan imamlara, sayıları, ne hikmetse pıtrak gibi artan Doktor ünvanlı troll hesaplara,  herkes sağlık çalışanlarına hayasızca saldıyor. Hatta “doktorlar yoğun bakımlarda hastalarını bırakıp” eylem yapamaz diyor. Bugüne kadar doktor eylemlerinin hiç birinde ne yoğun bakımlarda, ne acillerde hastalar bırakılmadı. Bu birimler çalıştı. Bu ülkenin hekimleri, şükür ki sorumluluklarını siyasetçilerden çok daha iyi biliyorlar.

Hekimlerden özür dilemelidir
Sağlık hizmetlerindeki durumu yatıştırmak için, devlet yönetenlerin  hatasını kabul etmesini, ortamın gerilmesine önemli katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Hele “giderlerse, gitsinler” gibi beyanları geri alıp  "Ama" sız  "Ancak"  demeden özür dilemesi şarttır. Sağlık hizmetleri bu haliyle sürdürülemez. Bu küstah saldırganlık, X-ray cihazlarıyla, güvenlik görevlisi sayısı arttırılarak vb engellenemez. Bu noktaya siyasi tutumlar yüzünden geldik, geri dönmek için de siyasi tutumun değişmesi gerekli ilk adımdır. Bu ülkede devletin en üst düzey yetkilisi ve dolayısıyla da sorumlusu olan Cumhurbaşkanı çıkıp açıkça, saldırganları kınamalı, devletin kamu malına ve kamu çalışanına yönelen bu hadsizliği tolere etmeyeceğini kararlı bir dille açıklamalıdır. AKP yetkilileri ve malum medyanın kalemşörleri de sorumluluklarını hatırlamalı ve bin düşünüp bir söylemeli, yalan yanlış haberler yayıp, mantıksız iddialar ileri sürmekten vazgeçmelidirler. Ortalığa salınan sahte doktor hesaplı troller de geri çekilmelidir. Ortamı bir an önce sakinleştirmeleri kendileri dahil, hepimizin yararınadır. Şiddet bir halk sağlığı sorunudur. Sadece sağlık çalışanlarını değil toplumu da etkilemektedir. Bu amaçla, Sağlık Bakanlığı, sendikalar ve Türk Tabipleri Birliği ve diğer sağlık meslek kuruluşları bir araya gelerek uzun vadeli bir şiddet önleme programı hazırlamalıdır.
Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre şiddet kişinin kendisine, bir başkasına veya bir gruba karşı yaralama, ölüm, psikolojik zarar, gelişme geriliği ya da ihmal ile sonuçlanan (ya da sonuçlanma olasılığı yüksek olan) kasıtlı güç kullanımı tehdididir (WHO, World Report on Violence and Health). Her yıl 25 milyon kişinin iş ortamında şiddete maruz kaldığından söz edilmektedir (Elliot, 1997). “Sağlık Sektöründe Mesleksel Şiddet” (2002) raporuna göre tüm şiddet olaylarının yüzde 25’i sağlık sektöründe gerçekleşmektedir (ILO, 2002). Eğer bir şiddet eylemi toplumda kabul görüyor ise meşrulaşmış bir eyleme dönüşebilmektedir. Bu tür toplumlarda şiddete başvurmak sorun olarak görülmenin aksine, sorunları çözmek için ilk başvurulan eylem biçimi olarak kabul görmektedir. (Ergil, 2001).

Şiddetin sıklığı ve özellikleri
Türkiye’de sağlık çalışanlarına yönelik yapılan  çalışmada, hemşirelerin yüzde 60.3’ünün şiddetten etkilendiği belirtilmektedir. Bunlar; 24 saat kesintisiz hizmet verilmesi, stresli aile üyelerinin varlığı, aşırı kalabalık/rahatsız ortamlarda çalışılması, ilaç, alkol ya da şiddet öyküsü olan psikiyatrik hastalık tanısı almış kişilerle çalışma, vardiya halinde veya tek çalışma, sağlık bakım endüstrisinde maliyeti azaltma girişimleri nedeniyle hizmet sunumuna yansıyan eksiklikler, saldırgan davranışla baş etme konularında sağlık bakım personelinde eğitim ve deneyim yetersizliği, çevresel ortamın kötü olması (koridor/odalar/park yerleri/servisler/diğer ilgili alanların kötü ışıklandırılmış olması), toplumun şiddet içeren davranışlarının yasalarla sınırlanmamış olması vb. şiddet riskini arttıran faktörler arasında yer almaktadır

Şiddetin önlenmesi
Şiddete karşı alınacak önlemlere ilişkin birincil korunmada, öncelikle şiddetin hoş görülmediği bir ortamın oluşturulması, işyerinde meydana gelen şiddet olaylarının, şiddet türüne bakılmaksızın suç sayılma- sı, bunun için gerekli yasal altyapının oluşturulması gerekmektedir.
Özellikle hekimlerin itibarını sarsan ve hedef haline getiren bu ülkenin en yetkili ağızlarından gelen açıklamalar unutulmuyor:
“Mecburi hizmete gelen doktorları ağaca bağlayın, kaçmasınlar” (Kenan Evren)
“Ne verirseniz verin bu doktorların gözü doymaz.” (Dr. İmren Aykut)
“Doktorların eli hastaların cebinde.” (Recep Akdağ)
“Doktor efendi zamanları bitti.” (Recep Tayyip Erdoğan)
"Varsın gidiyorlarsa gitsinler,"(Recep Tayyip Erdoğan)
Güvenlik önlemleri artmalı
Şiddet anında güvenliğe haber verebilmek için “Acil C¸ağrı Butonları” olmalı.
Çalışma Şartlarının Düzeltilmesi
 Fiziki ortamın düzenlenmesi.
İş yoğunluğunun azaltılması.
Personel sayısının artırılması.
Özlem Duğan, sağlıkta şiddet haberlerinin basına yansıması konulu doktora tezinde; sağlıkta şiddet haberleri sosyal sorumluluk kuramı çerçevesinde değerlendirdiğimizde haberlerin etik ve sosyal sorumluluk kuralları gözetilerek hazırlanmadığı, gazetelerin sosyal sorumluluktan uzak bir biçimde habercilik yaptığı sonucuna varmıştır.
Sonuç olarak şiddet bir halk sağlığı sorunudur. Aynı zamanda sadece sağlık çalışanlarını değil toplumu da etkilemektedir. Şiddetin yok olması beklenemez. Ancak oranı düşürülebilir. Bu amaçla, Sağlık Bakanlığı, sendikalar ve Türk Tabipleri Birliği ve diğer sağlık meslek kuruluşları bir araya gelerek uzun vadeli bir şiddet önleme programı hazırlamalıdır

Cumhurbaşkanı 'ndan sert sözler
Anımsayalım; bu noktalara nasıl gelindi. Buralardan geçerek gelindi. AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, doktorlar hakkındaki “Varsın gidiyorlarsa gitsinler’ sözleri büyük yankı uyandırmıştı Hala da yankıları sürüyor. TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, “Kenan Evren de, kasaba siyaseti yapanlar da buna benzer cümleler kurdu” diye tepki göstermişti. Erdoğan, Kadın Muhtarlar Toplantısı’nda doktorların Türkiye’den gitmesi konusunda konuştu.

Erdoğan “Samimi konuşuyorum. Dost acı ama gerçeği söyler. Bu hastaneleri inşa eden biziz, doktorları okutan, bu devlet değil mi? Bu devlet sizi okuttu, yetiştirdi, en çok maliyeti yüksek olan sağlıktır. Şimdi az para veriyormuş. Sordum en az alan 8-9 bin, en yüksek 25 bin civarında. Buna rağmen özel sektör çok daha büyük maaş verdiği için kaçıyorlarmış. Açık konuşmayı severim. Varsın gidiyorlarsa gitsinler, bizler de üniversiteleri yeni bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam eder buralarda yola devam ederiz. Gerekirse yurt dışından dönmek isteyenleri süratle dahil eder ülkemizi istihdam ederiz” demişti.

Evren benzetmesi
Türk Tabipleri Birliği (TTB)’nden geldi. TTB Genel Sekreteri Prof. Dr. Vedat Bulut, “Kenan Evren de, kasaba siyaseti yapanlar da buna benzer cümleler kurdu. Hatta bir adım öteye gidip, ‘ağaca bağlayın gitmesinler’ diyenleri dahi gördük” diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doktorları devletin yetiştirdiğine dair söylemlerine de değinen Bulut, “Bu gençler yüzde 1’lik dilimlerde olan insanlar. Zeka seviyeleri yüksek çocuklar. Bu çocukları aileleri yetiştiriyor. Eğitim masraflarını da aileleri karşılıyor. Cumhurbaşkanı kendisi servet yapmayı biliyor. Milyarlarca doların üzerinde oturuyor, doktorları paragözlükle suçluyor. Yeni başlayan bir hekim 5 bin 500 TL maaş alıyor. Eskiden öğrenciler aynı evde kalırdı. Şimdi ise 3 asistan aynı evde kalıyor. Emekli hekimlerden bahsetmiyorum bile. Bu açıklama bizleri yaralıyor. Ancak 2023 seçimlerinde onlar gidecek biz kalacağız” ifadelerini kullandı.

Güven yerine tehdit var !
Dostlar ! Aslında; bugünkü şartlarda bir hekimin bir aylık maaşıyla, orta sınıf bir aracın yakıt deposunun en fazla altı kez dolacağını bilmiyor numarası yapmaya çalışıyorlar. Bu imkanlar var idiyse; neden daha öncekilerin yurtdışına gitmesine neden olundu ve seyirci kalındı? Hiç kimse kusura bakmasın! Güven vermek yerine tehdit eden devlet, vatandaşına nasıl nitelikli sağlık hizmeti sunacak?

Bir hekim kolayına yetişmiyor
Erdoğan ve Hükümeti ise ister anlasın ister anlamasın; bir hekim kolay yetişmiyor! Hekimlerimiz ve diğer bütün sağlık emekçilerine ahde vefa gösterilmelidir. Gösterdikleri emek ve aldıkları ücret arasındaki mağduriyet oluşturan fark giderilmelidir. Sağlığımızı koruyanları korumak yerine korkutmaya tevessül eden tavırlara da kesinlikle son verilmelidir! Türk Tabipleri Birliği'de ‘Karanlığa Karşı Önlüğümüzün Beyazına, Özlük Haklarımıza, Halkın Sağlık Hakkına Sahip Çıkıyoruz’ diye başlattığı  mücadele programında yaşanan tüm sorunları, hak kayıplarını teşhir etti. İktidar eliyle çökertilen sağlık sistemini, sağlıksızlık üreten hastaneleri, başa çıkamadığı kışkırttıkları sağlık talebine, beş dakika muayene dayatmasını, sağlığa da yansıttıkları şiddeti teşhir eden ve beyaz eylemler ile mücadeleyi büyüten hekimlere yönelik bu açıklama başarısızlığın itirafıdır. Sağlığa yönelik acil taleplerimizi görmezden gelen, insanca yaşanabilir ücret talebimizi hedefe koyan bu açıklama toplumu yanıltma, topluma hekimlerin tek istekleri paraymış gibi göstererek sağlıkta yaşanan krizin üstünü örtme çabasıdır.

Tıp fakültesi kontenjanları boş kaldı
Bu yıl Türkiye’de 36 vakıf (üç KKTC, bir Azerbaycan), 86 devlet üniversitesinde olmak üzere 122 tıp fakültesinde toplam 671 kontenjan boş kaldı. Bu sayı 2019’da devlet üniversitelerinde bir, vakıf üniversitelerinde 100’dü, üç yılda boş kontenjan sayısındaki artış altı kattan fazlaydı.
Türkiye tıp fakültesi sayısı bakımından dünyada beşinci sırada. 330 milyon nüfusu olan ABD’de 154 tıp fakültesi varken 85 milyon nüfuslu Türkiye’de bu sayı 122. Üniversite sayısı da benzer durumda. 2002 yılında Türkiye’de 93 olan üniversite sayısı füze hızı ile 20 yılda 208’e, üniversiteli öğrenci sayısı 1 milyon 890 binden 8 milyonun üzerine çıkmıştır. Sayılarda ABD’yi bile geçmişken tıp fakültelerinde kontenjanlar neden bu yıl boş kaldı? Bunu açıklayabilmek için tıp fakültelerinin eğitim durumunu gözden geçirmek gerekir. İyi bir tıp eğitimi için üç temel unsur (öge) vardır:
1- Teorik ve pratik eğitime uygun altyapı, yeterli ve donanımlı derslik, laboratuvar ve hastane.
2- Yeterli sayıda, deneyimli, donanımlı ve çağı takip eden öğretim üyesi
3- Bilimin hemen tüm kollarını içeren zor tıp eğitimini alacak kapasitede öğrenci.


Kalite düşük
Son 15 yılda tüm Cumhuriyet tarihinin iki katından fazla tıp fakültesi açılmıştır. Birçoğunun ayrı bir eğitim ve araştırma hastanesi yoktur. Yani tıp eğitiminin olmazsa olmazlarından olan altyapı yetersizdir. Çoğu tıp fakültesinde akademik geçmişi ve yeterli uzmanlık deneyimi olmayan öğretim üyeleri ders vermektedir. Bu yıl YKS’de tıp fakülteleri için başarı sıralaması 50 bin olarak belirlenmiştir. Devlet üniversiteleri içinde Sağlık Bilimleri Üniversitesi 408 taban puan ve 36 bin 629 başarı sıralaması ile sonuncu iken, bu sayılar vakıf üniversitelerinde daha da düşüktür. Taban puan ve başarı sıralamasındaki rekor düşüşe rağmen (karşın) 2022 yılında 671 tıp fakültesi kontenjanı boş kalıyor. Gençler doktor olmak istemiyor. Son 20 yılda Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar, devlet otoritesi tarafından hekim toplum nezdinde değersiz kılınmış, ekonomik ve çalışma koşulları açısından iyileştirici herhangi bir adım atılmamıştır. Yönetimin doktoru itibarsızlaştırması, hasta ve yakınlarının sağlık çalışanlarına giderek artan oranda şiddet uygulamasına yol açmıştır. Hekimlerin çalışma koşulları çok ağırdır. Ücretler asgari geçim düzeyinin biraz üzerindedir. Özellikle asistanlık döneminde mesai kavramı yoktur.
Bu koşullarda ne hekimlerin yurt dışına gidişi engellenebilir ne de boş kontenjanlar doldurulabilir.


Beyin göçü
Sonuç olarak; Türkiye’deki tıp fakültelerinin altyapı ve öğretim üyesi açısından yeterliliği  gözden geçirilmeli, yeni tıp fakültesi açmak yerine mevcutlar, altyapı ve yeterli akademik kadro ile güçlendirilmelidir. Buradan mezun olacak doktorlar için de güvenli ve huzurlu bir çalışma ortamı ve insanca yaşam koşullarının sağlanacağı yasal düzenlemeler ivedilikle yapılarak tıp fakültelerinin boş kalması ve beyin göçü önlenmelidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi