Elinizi vicdanınıza koyun!

Bayramın ilk günü geçen bayramda olduğu
gibi gürütülden, siyasetten,
onulmaz tartışmalardan uzak kendimizi
edebiyatın şefkatli kollarına bırakmakta
fayda var.
Dünya ziyadesiyle çekilmez bir hal alırken,
bizi edebiyat ve sanattan başka ne kurtarabilir
ki? Gelin birlikte Aziz Nesin'in güzel bir hikayesini
okualım...
“Muhterem hâkim bey!..Suçlu olup olmadığımı
anlayabilmeniz için, hâdiseyi bütün teferruatıyla
huzurunuzda arz etmem
gerekiyor.Bendeniz altmış sekiz yaşında çoluk
çocuk sahibi bir insanım. Damatlarım, gelinlerim,
torunlarım var. Böyle bir insan hiç
yolda gördüğü kadına lâf atar mı? Ama itiraf
ederim ki, ben bu hanımlara lâf attım. Hem
güpegündüz, Beyoğlu caddesinde giden bu iki
hanıma lâf attım. Elinizi vicdanınıza, kendinizi
benim yerime koyunuz.Size hadiseyi olduğu
gibi anlatacağım. Siz benim yerimde
olsaydınız ne yapardınız?Fakirhane Kanlıca’dadır.
Artık sinnikemâle geldiğimden, is
yapmıyorum. Tekaüt olalı seneler var. Yalnız
arada sırada İstanbul’a inerim. Bu sabah
sekiz buçuk vapuruna bindim. Sıcak olduğu
için, aşağı salona indim. Karsımda iki hanım
oturuyordu. Evvelâ nazarı dikkatimi celbetmediler.
Bilâhare, sarışın hanım, yüksek sesle,
— Aman ne sıcak! diye düğmelerini çözüp
de, göğsünü mehtap gibi açınca gözümü oradan
alamadım. Muhterem Reis Bey!., insafınıza
iltica ediyorum. Siz benim yerimde
olsaydınız bakmaz mıydınız?Bunun üzerine
yanındaki sedef tenli hanım,
— Aman ben de sıkıldım, diyerek, hem
gerdanını, göğsünü açtı, hem de ceketini çıkararak
nîmüryan bir halde kaldı. Bu da kâfi
değilmiş gibi, benim başımın üstündeki fileye
çantasını koyarken, affınıızı istirham ederim,
ayan beyan meydanda olan koltuk altı ile
burnuma temas eyledi. Bayıltıcı bir rayiha ile
âdeta sarhoş oldum. Muhterem Reis Beyefendi,
zatıâliniz benim yerimde olsaydınız, ne
suretle hareket ederdiniz? Bu defa sarısın
hanım,
— Jartiyerlerim pek sıktı, diyerek, bir
anda etekliğini mıntıka-i memnua’ya kadar
fora edip, çorap bağlarını çözdü. Gözlüklerimin
üstünden nazarı hayretle temaşaya
devam eyledim.
Muhterem Reis Beyefendi, zatıâliniz kendinizi,
bendenizin yerine ikame ediniz.Siz olsanız
ne yapacağınızı bilemem, bendeniz yine
kemal-i sükûnetle ve daire-i nezaket dahilinde
seyre devam ettim.Bu kere, süt beyazı tenli
hanım da, çorap bağlarının
baldırlarını sıktığı bahanesiyle, o dahi bayram
günü bayrak çeken sefineler gibi, renk renk
ipek, dantel içi çamaşırlarını başına kaldırıp,
çorap bağlarını gevşetti.
Ba’dehu, her iki hanım da mütemadi surette
sıkıldıklarından, vücutlarındaki bütün
lâstikleri gevşettiler. Bunlar mevtime kâfi
sebep değilmiş gibi, sarışın hanım,
— Vapura ters oturmuşuz, başımız dönüyor!
deyince, her iki melek, benim oturduğum
kanepeye, biri sağıma, biri soluma
geçtiler. Vapur bomboş olduğu halde sanki
oturacak yer kalmamış gibi, her iki yanımdan
bendenizi tazyike başladılar.
Yirmi senedir hâb-ı sükûnette duran damarlarımda
cevalân-ı dem başladı.Zatıâlileri
olsalar acaba ne yolda hareket ederlerdi?Her
iki hanım, ikide bir yere bir şey düşürüp, yerden
almak bahanesiyle eğiliyor, nermin vücutlarının,
henüz bana mestur olan kısımlarını
da teshir ediyorlardı. Hattâ kaymak beyazı
hanım, yere düşürdüğü mecmuayı aldıktan
sonra, kendi yerine oturur gibi yaparak, yanlışlıkla
kucağıma çıktı ve bir müddet dalgınlıkla
böyle oturdu.Daha sonra da aralarında
şöyle muhasebeye başladılar:
• Ben yaşlı erkeklerden hoşlanırım.
• Ben de öyle… Kadından ancak yaşlı erkekler
anlar…
• Bazı erkekler de dilini kedi yutmuş gibi
susarlar. Ayol insan iki çift lâf eder…Birkaç
defa tekellüme cesaret eylediysem de, dilim
tutuldu, ağzımdan kelime-ivahide çıkmadı.
Bu sefer beyaz tenli, nermin vücutlu pâkîze
dedi ki:
— Hâlâ konuşmuyor… Dünya yüzünde hiç
nezaket, terbiye kalmamış. Biz adam yiyecek
değiliz ya…
Bendenize düpedüz hakaret ediyorlardı. Bu
sırada Köprü’ye geldik. Vapurdan çıkarlarken,
geriye dönüp bendenize öyle bir nazar-ı
âşıkane atfettiler ki, o anda yıldırımla çarpılmışa
döndüm.İstirham ederim muhterem
hâkim bey… Benim yerimde siz olsaydınız
nasıl bir hattı hareket takip ederdiniz?Benim
takip ettiğim hattı hareket, iki hanımın arkasını
takip oldu. Aynı dolmuşla Beyoğlu’na çıktık.
Ben hâlâ bir terbiyesizlik yapmamak için,
ağzımı açmıyordum.Onlar önde, bendeniz
peşlerinde yürüyorduk. Dönüp dönüp geriye,
melekâne tebessümleri ve davetkâr bakışlarıyla
bendenizi perişan ediyorlardı. Sarışın
hanım, — Her halde beyefendi, bizimle evde
konuşacaklar, dedi.Yine de terbiyemi bozup
bir kelime söylemeyecektim. Yalnız o kadar
seri gidiyorlar, serçe gibi sekiyorlardı ki bu
sinni salimde, peşlerinden takip bendeniz için
pek zahmetli oluyordu. Kalbimden muztaribim.
Fazla heyecana gelemem. Bende kalp olduğunu
anlatmak için bir ara yanlarına
sokulup,
— Affınızı istirham ederim muhterem
Hâmfendiler, her ne kadar ihtiyarsam da,
bende de kalp var, ben de Allahın kuluyum,
insaf edin! dedim.
Pek muhterem Reis Beyefendi!.. İşte kızılca
kıyamet o zaman koptu. Her iki kibar
hanım birden sokak ortasında avazları çıktığı
kadar bağırmağa başladılar:
– İmdaaaat!.. Poliiiis!.. Yasından utanmadan
koskoca herif bize lâf atıyor!!..İki hanım
da çantalarından düdük çıkarıp öttürmeğe
başladılar. Polisler de galiba evvelden hazırmış.
Gelip bendenizi derdest ettiler.Muhterem
Reis Beyfendi… Vuku-i hâl bundan ibarettir.
Hem bir cürüm işlediysem, bu hanımlar da
beni cürme teşvik ile suçludurlar.Bilâhare
muttali oldum ki, bu her iki hanım da polise
mensup olup sivil taharri memuresiymiş-ler.
Yollarda kadınlara harfendazlık eden zampara
ararlarmış. O gün iş bulamadıklarından
elleri bos dönmemek için bendenizi gözlerine
kestirmişler.
Vicdanınıza hitap ediyorum:Zatıâliniz
benim yerimde olsaydınız, ne yapardınız?”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi