Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Açık mektup

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanına;

Sayın Merkez Bankası Başkanı sanırım birbirimizi pek tanımayız. Buraya değerli dostum Sezai Sami’nin ricasını kırmadan söylediklerini aynen yazıyorum;

“İktisatçı olmak için “bir iktisat fakültesini bitirmiş” olmak yeterli değil. İktisat toplumun(yani biz insanların) olduğu yerde vardır. Günümüzde iktisat okumuş ama onun yan dallarında uzmanlaşmış olanlar çok. Konumunuz gereği iktisadi değerli bilmek, analiz etmek ve toplumun yaşamsal çıkarını bilip onun daha iyi koşullarda yaşamasını sürdürecek ortamın devamını sağlamak temelinde planlamalar yapmak ve uygulamaktır.

Günümüzde iktisat ya da ekonomi okuyup kendine bu sıfatı yakıştıran çok kişi var. Hele ki ülkemizde hemen her il ve ilçede üniversite açılıp bu bölümler mezun vermekte. Bunların hemen hepsi iktisat okusa bile iktisatçı olamadı. Mevcut ekonomik sistem içinde hemen hemen tüm iktisat ve ekonomi okutulan fakülte ve yüksekokullarda Adam Smith ve J. M. Keynes’ in yazıları/ders notları okutulmakta. Bunları okuyup feyz aldığınız bir gerçek. Bunlar ile birlikte yol alan sıkı para politikası uygulamacısı M. Friedman’ı da unutmayalım.

İyi bir iktisatçı olmak için objektif olmak gerekir. Bu nedenle fizik bilimleriyle ilgilenenlerin bu konuda ciddi bir üstünlüğü var. Fizik bilimleri insan ve toplum olaylarından pek etkilenmez. Sosyal bilimler yani iktisat insan ve toplumun tam ortasında yer alır. Hatta siyaset ve iktisat birbirinin içine geçmiş “ekonomik ve politik” kavram birlikte kullanılmakta. İktisatçı bulunduğu konumu bir yana bırakarak yaşadıkları ekonomik durumu soyutlayarak analiz edebilmeli. Oysa ne var ki ekonomik politika yazılıp söylendiği gibi kolay değil. Kişi bir ekonomik olayı analiz ederken ister istemez durduğu yerden baktığı pencereden değerlendirme yapar.

İyi bir iktisatçı olmak için çok uzaklara gitmeye gerek yok, sizin de iyi bildiğiniz J. M. Keynes’in bir sözünü anmadan edemeyeceğim; “Usta bir iktisatçı… bir dereceye kadar matematikçi, tarihçi, devlet insanı ve filozof almalı… Geçmişin ışığında gerçeği amaçlayarak bugünü çalışmalı. İnsan doğasının hiçbir parçasını, dikkatinin dışına atmamalı… Bir sanatçı kadar soğuk ve dürüst, buna karşılık bazen bir siyasetçi kadar dünyaya yakın olmalıdır”, der. Pek ortak noktamız olmasa bile iktisatçı Mahfi Eğilmez’in günümüz iktisatçı adaylarına dedikleri sizin için de kulağa küpe olmalı; “Özetle söylemek gerekirse gerçek anlamda iktisatçı olmak zor bir iş. Çok fazla okumayı, araştırmayı başka birçok alanla ilgilenmeyi gerektirir. Onun için onbinlerce ekonomi bölümü mezunu olduğu halde çok az sayıda iktisatçı vardır.”

İçinde yaşamımızı idame ettiğimiz sistem serbest rekabetçilikten tekelciliğe ve mali sermayenin belirleyici konumuna geldi. Bugüne gelirken bölgesel pazar paylaşım savaşları yerini geçen yüzyılın başında 1. pazar paylaşım savaşı yaşadı. Aynı sistemde paylaşıma geç katılan ülkeler bu savaşa ganimet almak amacıyla büyük bir hırsla girdi. Oysa paylaşılan özellikle Osmanlı Devleti’nin kendisi oldu. Savaş bitmeden Ekim 1917 de Bolşevik Devrimiyle Rusya kendini sistem dışına çıkardı. Çok geçmeden bu savaşta yenilmiş savaş bedeli vermiş ülkeler tekrar paylaşıma gitmeden önce kendilerini ayrıcalıklı üstün ırk millet olduklarını her şeyin sahibi olduklarına inandı. Ülke ekonomisini ve sanayisini askeri kalkınmaya göre belirledi. Çarlık Rusya onlar için bir pazardı Ekim Devrimiyle pazar olmaktan çıkmasına karşı kinleri nefreti kusmaya başladı.

Bu ülkeler de toplumsal yaşam,ekonomi ve politika askeri/militarist bir anlayışla yönetilmeye başlandı.Başta Almanya da Hitler, İtalya da Mussolini, İspanya da Franko, Portekiz de Salazarolmak üzere birçok Avrupa ülkesi seçimle dahi gelseler ülke ekonomisini askerileştirdi. Kapitalizm ve emperyalizmin askeri militarist kanadı “faşizm” kendisini alenen gösterdi.Kendisi dışında hiçbir kimseye söz hakkı vermediği gibi muhalefeti ezdi. Bunlar sadece kendi ülkesi ile sınırlı kalmadı komşu ülkelere saldırı yapmaya başladı. Amaçları tekrar Pazar paylaşım savaşı yaparak paylarına düşeni arttırmaktı. İşgaller yaparak savaş naraları attılar ve 2. pazar paylaşım savaşı başladı. Sonuçta onbinlerce insanın ölmesi ve bir o kadarının sakat kalması yanında tarihte ilk defa nükleer bombanın kullanıldığını gördü. Savaş sonrası yorgun ve bitkin Avrupa merkezli dünya politikası Amerika kıtasına yani Amerika Birleşik Devletleri’ne taşındı.

2.Paylaşım savaşı sonrası yaşananlardan ders almayanlar tekrar saldırgan politikalarına başladı. Dün açıkça işgal ettikleri yerleri bugün kendilerinin desteklediği iş birliği yaptığı güçlerle devletleri yönetmeye başladı. Savaşlar ve salgın hastalıklar olmamasına rağmen ülke para birimi alabildiğine değersizleşirken toplumun alım gücü gittikçe düştü. Yoksulluk alabildiğine artarken ülkenin ekonomi politikası giderek askerileşti ve yolsuzluk artmaya devam etti. ABD bölgesel ekonomik ve askeri işbirliği çerçevesinde birlikler kurdu saldırgan politikasını dünyanın her alanına yaydı. ABD ve büyük finans kuruluşlarının desteklediği darbeler ve işgaller dönemi başladı.

İçinde bulunduğumuz sistem kapitalist/emperyalizm doğası gereği bencil, egoist, doyumsuz, hep bana rap bana mantığı işlemekte. Oysa tohumun ekilmesi, biçilmesi, değirmene götürülüp öğütülmesi bir ekip işidir. Fidanın ağaca dönüşü ardından meyve vermesi sabır ve bir o kadar emek gerekir. Emek, tarlada, bahçede, bağda, fabrikada, okulda dahası yaşamın her alanında onsuz yaşam onsuz ekonomi ve politika düşünülemez. Birileri der ki param ve malım var her şeyi satın alabilirim. Evet, herşeyi satın alabilir.Satın aldıklarında emek var onu nasıl satın alacak? Hele bu emek öğretmen, sağlıkçı, mühendis, mimar, duvar ustası, tamirci, berber ise niteliklidir. Bunlar olmayınca paranın sultanlığı olmaz.

Tarlanız var ama onu sürecek tarımcı, fabrikanız var ama orada çalışacak mühendis, teknisyen yani işçi, hastaneniz var ama çalışacak doktor, hemşire, laborant ve diğerleri, ordunuz var ama askeriniz, yargı kurumunuz var ama çalışacak hâkim, savcı ve savunman, güvenlik kurumunuz var ama çalışacak polisiniz olmalı. Devletin çarkı dönecekse buralarda çalışanın nitelik ve zorluk konumuna göre bilgi, beceri ve yetkinliği gerekir. Bilgi beceri ve yetkinlik eğitim ve öğretimle emekle olur. Emeği yok saydığınızda banknot sıradan bir kâğıt, altın ise sıradan bir maden olarak kalır. Emeği yok saymak insanı yok saymaktır.

Cumhurbaşkanlığı hükümetinin Merkez Bankası Başkanının görevi ve sorumlulukları var. Elbet hükümetin aldığı kararları uyacaksınız sizden beklentileri var. Yoksa sizi oraya babalarının hayrına getirmediler. Çalıştığınız kurumun lojmanı yoksa size uygun ikamet edeceğiniz yer bulur ve kirasını öder. Futbol milli takımının başına getirilen kişiye yüksek düzeyde nasıl maaş ve prim veriliyorsa size de veriliyor. Siz ve Sayın Şimşek ülkenin ekonomisinin düzeltilmesi için ekonomik ve politik kararlar alıyorsunuz. Aldığınız bu kararlar işveren sanayici yani iş dünyası kesiminin yeniden düzeltip dizayn etmeye çalışıyorsunuz. Fakat çalışan memur, işçi ve emeklinin dahası toplumun bundan çıkarı yok.

Mevcut hükümet bir önceki dönemin devamı, yaptıkları yapacaklarınızın teminatı. Ekonomiyi düzenlerken terazinin şirazesini kaçırıp iş dünyasının çıkarına çalışıyorsunuz. Çalışanların büyük çoğunluğu refah seviyesini geçtik asgari ücret düzeyine indirildi. Büyük oranda ekonomik yük bunların omuzlarına yüklenirken emekliler ve toplum açlık sınırı altında yaşamaya mahkûm edildi.

Merkez Bankası Başkanı olarak ekonomik durumun gayet farkındasınız. Günü kurtarmak için “şirin gözükmeye” çalışıyorsunuz, yapmayın gülünç olmakta. Can Ataklı’nın dediği gibi “Darbeyi eniştesinden haber alan bir cumhurbaşkanının yönettiği ülkede Merkez Bankası başkanı da fiyatları kapıcıdan öğrenir”, sözü bir iktisatçı olarak beni gayet üzdü…” der Sezai Sami.

Yaşamımızı idame ettiğimiz ülkemizde toplumun geniş çoğunluğunu oluşturan çalışanların ve emeklilerin yaşamsal hak ve çıkarları gözetilmeli. Toplumun bu kesimine ekonomik ve politik yük ve baskı daha da artarsa” devlet” terazinin şirazesini kontrol etmeli. Devlet bir azınlığın ve zümrenin değil toplum için varsa hem kendisini hem de teraziyi sorgulamalı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi