Yakup Gülaçtı

Yakup Gülaçtı

Bitmeyen kavga

Aradan yüz sene geçmiş olmasına rağmen cumhuriyetle kavgası bitmeyen ortaçağ kafalılar, yine ortaya çıkmaya başladılar. Galata Köprüsü’nde yapılan “Şehitlerimize Rahmet, Filistin’e Destek, İsrail’e Lanet” mitinginde de oradaydılar. Ellerinde hilafet bayrağı salladılar. Buna karşı duran genci de cezalandırdılar. Demek ki bu ülkede hilafet bayrağı sallamak değil ona karşı çıkmak suç haline gelmiş…

Bu mitingin doğrudan iktidar tarafından organize edildiği belirtilmemiş olsa da iktidarın gücüyle türeyen vakıflar ön plandaydılar. Türk toplumunun en hassas olduğu bir konu yine politikleştirildi.

Gazze’deki zulmün karşısında olmayan bir Türk evladı bulamazsınız bu ülkede. Ama işin içine politika girince işler hiç de beklenildiği gibi gitmiyor. Yirmi milyonluk İstanbul’da mitinge katılım beklenildiği gibi olmadı. Nedeni belliydi; Bu, iktidarın mitingiydi. Bütün amaçları iç siyasete mesaj vermekti. Tavşana kaç, tazıya tut, politikası.

İç siyasete verilen İsrail karşıtlığı mesajına rağmen arka limanlardan gemiciklerle ticaret bütün hızıyla devam ediyordu. Oysa İsrail’in mazlum insanları öldürmesine engel olmanın en etkili yolu ambargodur. Ticari ve diplomatik ilişkilerinizi askıya alır elçinizi geri çağırırsınız, onlarınkini de yurtdışı edersiniz. Böylesi sert kararlarınız meydanlarda yapacağınız göstermelik, taraftar mitinglerinden daha etkili olurdu.

Gelelim hilafetçi kafalara. Bu kafalar, Milli Mücadele'nin önderlerini hak-hukuk tanımayan caniler, hilafet ve saltanat karşıtları ve düzen bozucular olarak tanımlamış, bunların ardından giden herkesi de asi ilan ederek bu asilerin öldürülmelerinin dinen vacip olduğunu belirtmişlerdi. Bu kafalar Menemen’de Kubilay’ın kafasını kesmiş, Şeyh Sait isyanında cumhuriyete karşı durmuştur. Bu kafalar, Tuzla piyade okulunda Atatürk’ün fotoğraflarını yakalarına takmak istememişlerdir. Diyarbakır surlarına hilafet bayrağı asma cesaretini kendilerinde bulabilmişlerdir. Onların bu denli cesaretlenmelerinin nedenini hepimiz biliyor, arkalarındaki gücü görüyoruz.

Sosyal medyada dolaşan bir sokak röportajı aklıma geldi. Gazze’de yaşanan soykırım için hararetli bir dille İsrail’e lanet okuyan amcaya, Gazze’ye gidip İsraillilere karşı savaşmak için otobüs kaldırılacağını, bunun için onu da listeye dahil etmek istediklerini söyleyince: Benim hastam var, gidemem, deyişi toplumun ruh halini anlatıyor.

Şunu da çok merak ediyorum. Elinde hilafet bayrağı taşıyan delikanlıya: Hangi ülkede yaşamak istersin? diye sorsalar, acaba bir Ortadoğu ülkesi mi, yoksa Avrupa ülkesini mi söyler? Cevabı tahmin etmek çok kolay değil mi?..

AKP’li Ömer Çelik kendisine yöneltilen soruya: Hilafet gündemimizde yok, diyor. Bir de olsaydı!.. Oysa sayın Çelik “Ne hilafeti kardeşim, biz demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletiyiz, hangi devirde yaşıyoruz?” demeliydi. Ama o sadece “gündemimizde yok” diyebildi.

Yazıya başlarken de söylediğim gibi bu yönetimin “cumhuriyet” sorunu var. Daha doğrusu birilerinin sorunu. Buldukları her fırsatta bu kin ve nefretlerini kusuyorlar. Bu cesareti kimlerden aldıkları belli değil mi?

Yüz senedir barışamadığımız bu cumhuriyeti nasıl koruyacağız?

Cumhuriyet düşmanlarına sesleniyorum: Filistin halkının arkasına sığınmayın. Türk toplumu sizi tanıyor. Yüzünüzdeki maske şeffaf, sizi görünmez yapmıyor. Bu toplum, sizin şeyhülislamınızın idam fermanına rağmen arkasından yürüdüğü Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyete ne denli sahip çıktığını Suudi Arabistan bedevilerine de gösterdi. Siz de görün artık. Yaşamak istemediğiniz bir toplumun rejimine özlem duymanız sizi sadece komik yapar.

Toplum olarak buralara nasıl geldik biliyor musunuz?

Adnan Menderes 29 Kasım 1955’te TBMM grup toplantısında Demokrat Parti milletvekillerine: “Siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz” demişti ya; oradan başladı bütün bunlar. Oysa o günlerde mecliste ezici bir çoğunluğu olan Demokrat Partide kimse “hadi getirelim” dememişti. O gün başlayan “din ve siyaset” ilişkisi bütün hızıyla devam ediyor.

Yirmi iki senelik AKP iktidarıyla siyasetin dine ne denli zarar verdiğini anladı bu toplum. Hep şuna inandım: İnanç, insanların kutsalıdır.

İnanmayanın inanana, inananın da inanmayana saygı duymasının gerekliliğini laik cumhuriyet öğretti bize.

Etrafımızda bulunan toplumlardaki “dinci” yönetimlerin içinde bulundukları manzara ortada. Muhalefetin ağzını açamadığı, bir zamanların demir perdesi ülkeleri gibiler.

Cumhuriyetin kazandırdığı özgürlükleri kullanarak cumhuriyeti ortadan kaldırmak isteyenlere karşı yasal bir tedbirimizin olması gerekir. Bu da hilafet bayrağını sallayana güle güle, ona karşı çıkana demir parmaklık, diyerek olmamalı.

Dünyada kendini kanunlarla korumayan bir rejim yoktur.

Demokrasi, cumhuriyet ve laikliğe karşı eylemler düşünce özgürlüğü olarak değerlendirilemez. Tıpkı ülkeyi bölmek anlamına gelen HÜDA PAR’ın “özerklik ve yerinden yönetim” gibi arzularına karşı durduğumuz gibi onların bir başka versiyonu olan hilafetçilerin fikirlerine de özgürlük diyemeyeceğimiz gibi…

Çok geç olmadan cumhuriyetimize sahip çıkmalıyız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Yakup Gülaçtı Arşivi