CHP'de değişimin adı var

CHP her seçim ardından hafif bir tersyüz oluyor, Genel merkezin 13-14. katta çalışan danışmanların sadece! odaları değişiyor. Lafa bakarsan görevlerinden alındılar. Ama sonraki seçim çalışmasını yine aynı kişiler örgütlüyor. Yani dostlar sondan söyleyeceğimi baştan söyleyim. Bu CHP'de sadece değişimin adı olur. Bazı isimler yenileriyle değişir. Yeni gelenler mutlaka ve mutlaka uyum sağlayamaz! Yine meydan eskilere eskinin yenilerine kalır. Ha bir başka net öngörümü de paylaşayım. Ekrem İmamoğlu'ndan şu an itibarıyla bir genel başkan profili çıkmaz. Zorlamalar makyajlar nafiledir. Önce İstanbul'da kendini kanıtlamalı sonrasına da yine koşullara göre bakmalıdır. Amann Dostlar yani şimdi ben CHP yazısı yazayım dedim. Yazı girişte bitti. CHP öyle bir partidir ki yazmakla bitmez kişiler de bitmek tükenmek bilmez. Üç beş medyatik isimin peşine takılanlar yada ben yaparım diyenlerin mezarlığı CHP kurultaylarıdır. Çok isim sayarım ayıp olur. Atatürk'ün koltuğu öyle hop atla zıpla ile doldurulamaz. Ha bu düzmece kamera kaydıyla göreve geldi denilen Kemal Kılıçdaroğlu için de geçerlidir. O zaman şimdi bir durumun vaziyetine hep birlikte bakalaım dilerseniz. CHP'de nitelikli kadrolar kulvar dışına itilerek, biat eden “sen ben bizim oğlan” denilen kadrolar partiye hâkim olarak, nitelikli kadrolar yönetimlerde yer alamayarak sadece seçmen olarak kalıyor ve yönetim kadrolarından sistemli şekilde uzaklaştırılıyor. Bir bakıyorsunuz yaşamında yolu hiçbir zaman CHP’den geçmeyen kişiler milletvekili, belediye başkanı ve belediye meclis üyesi olarak karşımıza çıkıyorlar. Bu tespite en güzel örnek olarak özellikle İzmir’de Buca’da bıraksan Kemeraltı’nı bulamayacak kişiler milletvekili yapılıyor. Bu yanlış uygulamadaki benzer örnekleri çoğaltabiliriz.

Değişim nedir?
Dostlar ! Temel soru: Türkiye’nin, AKP, İYİ (MHP) veya nevzuhur diğer küçük sağ-liberal partilere benzeyecek bir CHP’ye mi ihtiyacı var, yoksa ulusu geleceğe refaha esenliğe güvenliğe huzura hak ve ifade özgürlüğüne, sosyal adalete, daha çok eşitliğe, kadınları öne taşıyacak bir CHP’ye mi...
Türkiye 70 yıldır sağ partilerce yönetiliyor. Türkiye’yi bataktan hiçbiri kurtaramadı, 20 kez iflas ve İMF yönetimi. Şimdi de AKP’nin İMF yönetimi altında ülke ve 2024- 2025 milletin anasının son derece ağlayacağı bir döneme girecek yerel seçimler sonrası. Bugünleri mum gibi arayacağız. DP/Menderes-Celal Bayar, kendilerine iktidar yolunu açan CHP’nin demokrasiye- parlamenter rejime geçme kararından sonra iktidarı hazmedemedi ve ülkeyi askeri darbenin eşiğine taşıdı. Tek parti döneminin iyi yönlerini değil en kötü yönlerini aldı, ekonomi anlayışı, ulusun kendine güvenmesi gibi kazanımlarımızın hepsini çöpe attı.

Değişimin adı var
Özellikle kurultaya gönderdiği nerede ise 300 e yakın delege sayısı olan. İstanbul dükalığı herkesin ağzını sulandırıyor. Ama bu işler öyle kolay değil. Öncelikle CHP'nin İstanbul'da kazandığı Büyükşehir Belediyesi ve Adalar, Ataşehir, Avcılar, Bakırköy, Beşiktaş, Beylikdüzü, Büyükçekmece, Esenyurt, Kadıköy, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Sarıyer ve Şişli belediye başkanlıkları var. O seçimde yüzde 72,88 ile Beşiktaş CHP'nin en yüksek oy aldığı ilçe oldu. Bir önceki yerel seçimlerde Esenyurt'ta yüzde 47 ile AK Parti kazanırken, son seçimlerde Esenyurt'ta yüzde 51,52 ile CHP'nin adayı Kemal Deniz Bozkurt belediye başkanı seçildi. Yine 2014'teki yerel seçimlerde yüzde 42,9 ile Küçükçekmece'de kazanan AK Parti, bu seçimde Küçükçekmece'yi kaybetti. İlçede yüzde 50,99 ile CHP'nin adayı Kemal Çebi belediye başkanı oldu.

Belediye eksenli siyaset
Öncelikle belediyeleri neden yazdım açıklayayım. Belediyeler her parti için maddi manevi büyük güçtür.Bu güçten elbette CHP üyeleri de kıyıdan köşeden yaralanacaktır. İşin doğası bu. Ama şimdi gelin belediye başkanlarına bakalım. Burada net bir şekilde genel merkez ataması ile gelen başkan adaylarının seçimden sonra da Genel Merkez'e aidiyetlerinin devam ettiğini görürsünüz. Bu adaylık belirleme süreci çok önemlidir. Danışmanlar, MYK üyeleri hepsi bu işin içindedir.Bunların belirlenmesinde en etkin kişilerden birisi de Erdoğan Toprak'tır. 14. katın değişmez koordinatör danışmanı kendisi.Ne hikmetse el verdiği herkes partide yada belediyelerde etkindir. İki dönem önce Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu'nu bulup getirende O'dur. İl yöneticisi yaptıklarından bir kısmı milletvekili kalanı da belediye başkanı olmuştur. İsim yazmaya da gerek yok zaten partiyle biraz haşır neşir olan herkes bunları bilir. Demem o ki bu zihniyet değişmeden Değişim vs yalandır. İnanmayın. Bu sözlere de kanmayın.

İmamoğlu genel merkezdir!
Anlatmaya devam edelim. İBB Başknaı Ekrem İmamoğlu'na bakalım dilerseniz ki CHP'nin ne durumda olduğunu göresiniz isterim. İmamoğlu aldığı her görevi ayrımsız en iyi şekilde yerine getiren bir insandır. Ailenin bir kısmı sağcıdır. Olur elbette. O'nu bulup kurucu ilçe başkanı olarak göreve getiren kimdir ? Elbette Erdoğan Toprak!. Sonra kendi çabasıyla yoluna devam eden İmamoğlu partiye Beylikdüzü ilçesini alarak önemli bir başarıya imza atıı. Bu arada İmamoğlu'nun dönemin genel sekreteri Bihlun Tamaylıgil. Büyükçekmece efsanesi Başkan Hasan Akgün ile ilişkileri son derece iyidir.Son olarak İBB Başkanlığı için Kadir Topbaş ayrılınca kendisi mecliste başkan adayı yapılmıştır. Çünkü koca koca başkanlar "Harcanmayalım" diye topa girmemiş o ise Toprak ve yakın çevresinin talebiyle aday olmuş tabiiki kaybetmişitr. Ancak bu ona daha sona İBB Belediye Başkan adaylığı ve başkanlığının yolunu açmıştır.Genel merkezin İBB adayı olmasında da il Başkanı Kaftancıoğlu başta olmak üzere Erdoğan Toprak ve arkadaşlarının desteğiyle bugünlere gelmiştir. Demem odur ki genel merkezin ortaya çıkarttığı, böylesi girift ilişki ağında tam ortada yer alan İmamoğlu "Değişim" düzmecesinin de yanıltıcı önderi haline sokulmak istenmektedir. Halbuki bugün genel merkez yapısının yarattığı bir figür olan İmamoğlu'ndan toplumun bir kesimi hala "Değişim" beklemektedir.Bu olmayacak duaya amin demektir. Ancak CHP genel merkezi isterse ki öyle bir durum yok. İmamoğlu Ankara yollarına düşebilir.Bugün itibarıyla böyle bir şeyde söz konusu değildir. Kaldı ki son açıklamasıyla İmamoğlu, yerel seçimlerde İstanbul için yeniden mücadele edeceğini ifade ederek “İstanbul için yola çıkıyorum. Adayım demek kavramı siyasi olarak doğru değil. Aday olmanın usulü ve süreci vardır” diyerek tartışmayı noktaladı.
İmamoğlu konuşmasında "İstanbul ittifakını en güçlü şekilde kurmaya geliyorum. İttifaklar toplum tabanında kurulur. Tüm vatandaşlarımı bu yürüyüşe davet ediyorum. İnanın her şey çok güzel olacak. Hayatımı adadığım mukaddes şehre en üst seviyede hizmet etmeyi Türkiye’ye hizmet etmek olarak kabul ediyorum. Şehrimizin yağmalanmasına, adaletsizlik ve çevre katliamına karşı İstanbul’u bir kez daha savunmak için yola çıkıyorum.İBB’yi hep birlikte korumalıyız. İBB’yi gayri hukuki yoldan elde etmek için denediler ve denemeye devam edecekler. Ama hep birlikte engelledik, başaramadılar. Partiler ötesi İstanbul ittifakını kurmak için elimden geleni yapacağım. Ben kendimi İstanbul’a mühürlü kabul ediyorum. Siyasi hayatımın ana amacı vatandaşlarımızı çaresizlikten kurtarmak." dedi. CHP'de bir değişim safsatası da böylelikle kurultaya bile gidilmeden son buldu.

Bu pilav daha çok su kaldırır
CHP’de başlayan ilçe başkanlığı ve yönetim kurulu seçim sonuçlarına bakarak kurultay tahminleri yapılması yanıltıcı olabilir. Çünkü bir ilçede aynı grupta olan yani her ikisi de “Genel Merkezci” ya da “Değişimci” oldukları halde farklı listelerle seçime gidebiliyor. Yine belediye başkanlarından birinin kaybetmesi, o belediye başkanının taraf olduğu grubun da kaybettiği anlamına gelmiyor. Kurultay için gözlerin çevrildiği İstanbul’da geçen hafta başlayan ve dün de süren ilçe başkanlığı seçimlerinde Beylikdüzü, Ataşehir gibi belediye başkanlarının tulum tabir edilen firesiz delege yazdığı ilçeler hariç diğerlerinde ittifaklar var. Dolayısıyla delege yapısı karışık. Kimin önde olduğuna dair bir hesap yapmak ancak il başkanlığı seçiminde belli olur. Bazı ilçelerde genel merkezciler birbiriyle yarışırken bazı ilçelerde tam tersi oluyor. Birçok ilçede ise olası il başkan adayları farklı listeleri desteklediği için aynı grup birbiriyle yarışabiliyor. Belediye başkanları örgütteki anlaşmazlıklar nedeniyle aynı kanadı desteklediği halde birbirine karşı liste çıkarabiliyor.

CHP muhafazakâr parti olamaz!
CHP, Mustafa Kemal ve arkadaşlarınca geleceğin Türkiye’si için kuruldu. Gerekli devrimler ile Türkiye’nin yıldızını parlattı ve yolunu çizdi. Hayır burada tarih anlatıp sizleri sıkmayacağım. CHP’nin misyonu aslında altı okunda yazılı. Bu oklardan en önemlileri, günümüz gerçekliğinde, “devrimcilik, halkçılık ve laiklik”tir. Cumhuriyetçilik artık oturmuştur; devletçilik koşullara göre uygulanır, devletin ekonomide gerektiğinde belirli önemli yol açacak alanlarda yatırımcı olmasıdır. Milliyetçilik, yurt sevgisi ve ülkenin çıkarları doğrultusunda hareket etmektir. CHP açısından tartışılacak bir yönü yok.

Bilim oku olmalıydı
Bunlara ben bilim ve çevre okunu eklemeyi hep önerdim. Bilim, akılcılıktır ve Atatürk’ün önem verdiği bir candamarıdır. Bilim, ülkenin ileriye yönelişinin ana göstergesidir, bilim ve teknoloji üreten bir ülke olmadıkça krizler ülkesi olmaktan ve cehaletten kurtulamayız. Çevre, çağımızın ülkemizin artık yadsınamaz gerçeğidir. Bu iki okla CHP kendini daha çağdaşlaştırır ve ileriye yönelir.

CHP'nin kurucu görevi devrimcilik
Burada tutuculuk, bu altı oka şeklen dokunmamak, ama altı oktan bazılarının politik olarak içini boşaltmaktır. İki ok daha eklenirse, Atatürk’e ve dönemine ihanet edeceklerini sanan insanlar vardır CHP’li... Bilim ve çevre oklarının yanı sıra, devrimcilik, halkçılık ve laiklik, CHP’ye gelecek için politik misyonunu anımsatır.Devrimcilik, ülkeyi durmadan ileriye çağdaşlığa taşıma “kurucu görevi”dir CHP’nin. Bu misyonunu yitirmektedir CHP. Laiklik, birlikte bir arada yaşamanın, hak ve özgürlüklerin ortak paydası, cehalete karşı savaş, ulusu birkaç bin yıllık geçmişin köleci yapısından, din ticaretinin aleti olmaktan ve ülkenin din ticaretiyle iktidara gelmeyi amaç edinen sahtekârlardan kurtulmasının aracıdır. Ulusun düşüncesine geleceğine esaretin boyunduruğu vurulamaz. Halkçılık, halkın maddi ve manevi mutluluğunu kültürel ihtiyaçlarını hep ön planda ve her şeyin üzerinde tutmaktır.

Devrimcilikten vazgeçilemez
Devrimcilik, CHP’nin en çok ihtiyacı olan ilkedir. Öncelikle kendisi için, bugün içinde bulunduğu çöküntüden çıkması için, sekiz oka bakmalı ve devrimciliğin partide nasıl uygulanacağını tartışmalıdır. Bu partiyi saran tüm küflü, tozlu, örümcek ağlı, donmuş, çıkar ilişkilerine dayalı yapısını derinden ve topyekûn silkelemektir, partiyi bu yapının zincirlerinden kurtarmaktır; kişilerinden, adamcılıktan... 1962’de CHP’ye yön arayışından Turan Güneş’in şu sözlerine geri dönmek gerekir: “Eğer partinin devrimcilik vasfını muhafaza etmek istiyorsak, bugünkü statükonun değil, gelecek Türkiye’nin mücadelesini yapmalıyız. Bugünle yetinmek, partinin muhafazakârlığını kabullenmek demektir. Bu CHP için çıkar yol değildir. Partiyi, zihniyet ve mizaç itibarıyla, gelecek devrin Türkiye’sini kurarak şekillendirmeliyiz. Prensiplerimize sıkı sıkıya sarılarım. Herkesi memnun etmeye çalışmayalım. Hangi sosyal gruplara dayandığımızı tespit edelim.” 70 yıl kadar kadar önce söylenmiş bu sözleri bugün yenileyerek canlandırmak gerekir. O sözler, o zaman CHP’ye ortanın solu içeriğini kazandırmıştı. Kilit cümle: “Partiyi, zihniyet ve mizaç itibarıyla, gelecek devrin Türkiye’sini kurarak şekillendirmeliyizdir...”

Parti örgütü hantaldır

Bakın dostlar. CHP, Türkiye’nin en zengin, birikimli, donanımlı ve nitelikli insan kaynağına ve seçmenine sahip olduğu gibi, aynı zamanda ülkemizin tarihinde en büyük kurumsal yapısı ile en köklü partisi olma özelliğini taşımaktadır. CHP’deki seçmen konumundaki bu nitelikli ve donanımlı kadrolar; nedense ne ilçe ne il yönetimlerine, özellikle de nedendir bilinmez genel merkez kadrolarında yer alamıyor. Adeta görünmez bir el nitelikli kadroların bir yerlere getirilmesini son tahlilde, bir şekilde engelliyor. Bu da bize bir şeyi gösteriyor ki maalesef parti içi demokrasi partide çalışmıyor, çalıştırılmıyor. Demokrasiye olan inanç ikinci plana itilince, ortaya hemşericilik, etnik ve kimlik siyasetine çanak tutan azgelişmişlik özellikleri gösteren yapı ile desteklenen sekter, niteliksiz ve yetersiz kadrolar öne çıkıyor. Böylece nitelikli kadrolar kulvar dışına itilerek, biat eden “sen ben bizim oğlan” denilen kadrolar partiye hâkim olarak, nitelikli kadrolar yönetimlerde yer alamayarak sadece seçmen olarak kalıyor ve yönetim kadrolarından sistemli şekilde uzaklaştırılıyor.
Bir bakıyorsunuz yaşamında yolu hiçbir zaman CHP’den geçmeyen kişiler milletvekili, belediye başkanı ve belediye meclis üyesi olarak karşımıza çıkıyorlar. Bu tespite en güzel örnek olarak özellikle İzmir’de Buca’da bıraksan Kemeraltı’nı bulamayacak kişiler milletvekili yapılıyor. Bu yanlış uygulamadaki benzer örnekleri çoğaltabiliriz. Bunu aşmanın tek yolu var, partiyi halka açmak. Zor mu? Aksine çok kolay. Ancak bunun için sağlam bir irade ve mücadele ile siyaset cambazlarının partiden hızla uzaklaştırılmaları gerekir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi