Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Birey ve bencil

"Ağaç ve orman, canlı ve sürü, birey ve toplum. "

Tek tek bireylerin bilgi, beceri, yetenek ve eğitimlerinin varlığı icat, buluş ve topluma önderlik etmesi toplumsal yaşamın niteliğini geliştirip değiştirmekte. Başta düşünen, aktaran, üreten, paylaşan ve bunu daha da büyüterek geliştiren canlılar dünyasından "insan" toplumuna dönüşüm çok uzun zaman aldı. Her bir insan evladı kendine özgü nitelikleriyle bulunduğu topluma değer kattı.

Binlerce yıllık gelenek ve alışkanlıkların sonunda insan evladı çalışan ve üretenin yanında, asalak ve bencil birey ve toplum yarattı. Çalışan ve üretenler asalak ve bencillerin yaşamasını ve büyüyüp gelişmesini sağladı. Ayrıcalık, iltimas, kayırma sınıflı toplumlara özgü karakter olurken sefil ve asalakça yaşam bencilce sahip olma dürtüsü dünden bugüne şekil değiştirerek çalışan ve üreten toplumun üzerine kara bulutlar gibi çöktü.

İnsanı insan eden üretim, paylaşma ve aktarım temelinde “emek, ekmek, temel hak ve özgürlük” şiarı hep birileri tarafından sömürüldü. Toplum böylelikle günümüze kadar geldi ve terazinin iki kefesi gibi ayrılarak “emek-sermaye”olarak ayrıldı. Toplumun çoğunluğunu oluşturan çalışan ve üretenler iktidar sahiplerinin çıkarı için savaşan, ölen ve sakatlanan olarak günümüzde görmekteyiz. Yaşamımızı idame ettiğimiz kapitalist/emperyalist sistemde düşünme ve yaşam ilişkileri “ya ben ya hiç” mantığı hâkim. Bu sistem yöneten ve yönetilen ya da halkımızın tabiriyle ya çoban ya da sürü olarak toplumu keskin olarak ikiye bölmüş durumda.

Bu evrende çalışan ve üreten karşısında tüketen ve yine tüketen hâkim egemen güç mutlak iktidarı elinde bulundurmakta. Çalışan ve üreten kadın ve erkeklere “siz olmazsanız yaşam olmaz, siz çalışacaksınız ki yaşam olsun” derken kendileri sırça köşklerinde otururken onlara yoksulluk ve açlık sınırında yaşamaya mahkûm etmekte. Toplumun kendileri gibi özgürce yaşamasını engellerken bireyinde düşünme ve yaşamını köreltip kendilerine biat etmesini sağlamakta. Aslında bireyin özgürce düşünmesi ve yaşaması kişinin çalışma ve üretme azminin kararlılığına bağlı. Özgür düşünce ve yaşam kararlılığı içinde olan ürettikleri ve yaşama kararlılığı çevresini etkiler.

İnsan evladının yaşamı yaşanır hale getirmek için kullandığı aletleri geliştirmesi, bir sonrakine bilgilerini aktarması tek tek bireylerin çabaları ve uğraşları sonucu oldu.Bireylerin çalışma ve üretkenliği topluma değer katarken asalaklık ve bencillik toplumda ayrıştırmayı, ötelemeyi ve düşmanlığı yarattı.

Asalak ve bencil çalışkan olmadıkları gibi üretken de olmayıp hep tüketen olmakta. Bunlar için birileri çalışıp üretecek. Sadece bununla da kalmıyor kendilerini el üstünde tutup sırçalı köşkte ömür boyu hizmet etmelerini sağlayacak. Bunların karınları doymadığı gibi gözleri de aç. Bir kere buna alışan uyuşturucuya alışmış gibi hep izzeti ikram ve el üstünde tutulmak isteyecek. Bunlar yapılmadığında kendine bağlı bin yıllardır oluşturduğu asalak “yönetici” zümresi “beli silahlı, omuzu kalabalık ve yakası kalkık” kurumlarıyla baskı ve şiddet uygulayacaktır.

Toplumsal varlığa bürünmüş olan insan evladı asalak ve bencili de yaşatıp büyütmeye devam etmekte. Kendi çıkar ve menfaatini herkesinkinden üstün tutana bencil denir. Onun için yalnızca kendi dert ve sorunları olup birlikte yaşadığı kişi ve toplumun dertleri, sorunları ve ihtiyaçlarının hiçbir önemi yoktur. Kibir onun ön adıdır. Kendi çıkar ve hesabını düşünür, başkalarını düşünmez. Toplum içinde başka insanların öneri, düşünce ve isteklerini ne kabul eder ne de dikkate alır. Varsa yoksa kendi çıkarı ve bunlara herkesin uymasını ister. Karşı çıkan kim olursa olsun onun hasmı ve düşmanıdır. Herkesin kendisine saygı duyup boyun eğmesini ister ve kendince sınırları vardır. Kendisine yapılan iyilik ya da yardıma teşekkür etmeye dahi gerek duymaz çünkü zaten bunun yapılması gerektiği ya da zaten buna layık olduğuna inanır. Sizin de bir teşekküre layık olduğunuzu düşünmez ya da düşünmeye gerek duymazlar.

Bu gibi kişiler kendilerini dünyanın merkezine koyup ilgi ve alaka ister. Etrafındaki kişilerden sürekli bir şeyler isteme eğiliminde olurken birlikte olduğu kişilere karşılıksız iyilik yapmaya gerek duymaz. Ne özür diler ne de takdir eder. Her zaman kendi isteklerinin olmasını bekler. İstekleri olmadığında öfkelenip suçlayarak hakaret eder. Konuşur ya da muhabbet ederken kimseyi dinlemez. Bencil hangi kimlik ve kılığa girerse girsin bireyin ve toplumun çıkar ve haklarını gasp eder. Bilgi ve beceriye sahip olmadığı gibi öğrenmek için çaba dahi sarf etmeyen bu kişiler yaşama, bilgiye ve üretime karşı duydukları nefreti bencilliği tavan yaparak çirkefçe şirretlik yaparak saldırmayı bir meziyet bilir.

Çalışan, üreten ve bunu toplumla paylaşan birey ve toplulukları “rab bana hep bana” anlayışıyla tahakküm altına alır. Onun tek derdi baş olmak ve sahip olmak ama ne olursa olsun sahip olmak. Sahip olma hırsı doğanın altını üstünü tarumar ederken, ağaç ve diğer canlıların yaşam alanlarını da yok etmekte. Canlıların doğa ve yaşam alanları yok edilirken aslında kendisini de yok ettiğinin farkında değil. Bu nedenle sahip olma bencilliğinin önüne kim ve ne çıkarsa çıksın sorgulamadan yakıp yıkar. Yanına asalakları da yedekleyerek talan, soygun ve gasplarına meşru zemin yaratır.

Yaşamımızı idame ettiğimiz sistemde biz çalışan ve üreten birey ve topluluklara asalak, zorba, sahtekâr, hırsız, dolandırıcı, talancı, yağmacı insanlıktan nasibini almamış bencil kişi ve yönetim erki soysuzca kişi hak ve özgürlükleri gasp etmeye devam etmekte.

İnsani değere sahip olma, topluma karşı görevlerin bireye karşı görevleri unutturmamalı. Her iki sorumluluk duygusu günümüzde toplumsal temelde çalışan ve üretenden yanadır.

Bencilin sahip olma hırsı yani kurulu sistemin devamı olan talan ve soygununa tek tek birey ve toplum olarak farkında mıyız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi