Dertler bir değil bin değil!

Hazreti Mevlana, insanı bir ağaca benzetir. ‘Ağacın kökü, sözünde durmaktır’ der. Bu hükümet bugüne kadar millete pek çok söz verdi. Bundan 12 yıl önce 2011 seçimlerine giderken, ‘2023’te milli geliri 2 trilyon dolara, kişi başına geliri ise 25 bin dolara’ çıkaracağını vaat etti. Bu vaatleri devletin 10. Kalkınma Planı’na da yazdı. Resmi hedef haline getirdi. O dönem bu hedefler herkese makul göründü. Çünkü AK Parti iktidara geldiğinde ülke çok önemli bir krizi atlatmıştı. Ülkenin içeride ve dışarıda güven uyandıran bir programı vardı. Ekonomi hızla toparlanıyordu. Ancak 2013’ten sonra Erdoğan, kerameti kendinden menkul, kibirli yaklaşımıyla ülkeyi her gün zora soktu.

Beceriksizliklerin sonunda hedefler şaşmaya başladı. Maaş, ücret ve aylık ayarlamaları yapılırken Merkez Bankası'nın raporlarında enflasyon tahmini %22 idi. Maaş ayarlamalarının ardından: Yeni Enflasyon Raporu'nda enflasyon tahmini %58'e çekildi. Açıkladıkları son faiz kararında bu yıl enflasyonun tahminin üst bandına yakın seyredeceğini söyleyerek %62'ye çıkardılar. Açıkladıkları Orta Vadeli Program'da "Bu yıl enflasyon %65 olur" diyorlar. Bunların hepsi bir kaç hafta içinde oldu. Şimdi OVP ile 3 yıllık hedef ve tahmin açıklıyorlar. OVP'de rakam çok ama bu rakamlara nasıl ulaşılacağıyla ilgili doğru düzgün hiç bir açıklama ve tedbir yok. Beceriksizlik, liyakatsizlik aleniyet kazandı. Seçimlere kadar milletin parasını har vurup harman savurarak, yalanlarla, iftiralarla ve montaj videolarla, gizlenen ekonomik krizin faturası şimdi milletimizin önünde. Merkez Bankası’nın rezerv açığı 70 milyar dolara dayandı. Politika faizini 7,5 puan birden artırdıkları hafta bile 5 milyar dolardan fazla döviz sattılar. Yaptıkları hatalarla Türkiye’yi 50 sente muhtaç hale getirdiler. Saray kendini kurtarsın diye Halk Bankası’nı dolandırmakla suçladığı, daha önce görevden aldığı bakanı mucize adam diye ekonominin başına atadı. Onun ilk işi de sarayın faiz politikasını irrasyonel ilan etmek oldu. En son da ittifak ortaklarından biri de ‘Faiz sebep, enflasyon netice modelinin gerçek olmadığı ortaya çıktı’ dedi. Beceriksizlik, liyakatsizlik aleniyet kazandı.

Yıllık gelir yerlerde sürünüyor
Geçtiğimiz hafta 2023’ün ikinci üç ayına ilişkin milli gelir verileri açıklandı. Yıllık milli gelir Erdoğan’ın taahhüdünün ancak yarısına ulaşabildi. Kişi başına gelir ise söz verdiğinin yarısına bile ulaşamadı. Aslında hiçbir ülkeye nasip olmayan konumuyla, bereketli topraklarıyla, yer altı kaynaklarıyla, üretime katılmayı bekleyen genç nüfusuyla, dünyanın her yerinde ter döken iş insanlarıyla, cefakar ve çalışkan çiftçisiyle, işçisiyle, emekçisiyle çok büyük bir potansiyele sahip olan güzel ülkemiz kötü yönetim nedeniyle küresel ekonominin sunduğu fırsatları değerlendiremedi, kaçırdı.

Yabancı kazanıyor biz yoksullaşıyoruz
Tabelada büyüme yazılı. Ama seçim döneminde sonuna kadar açılan para musluklarına rağmen bu büyüme, ülkenin potansiyelinin altındadır. Açıklanan büyümenin özelliği tamamen iç talep çekişli. Dış açık büyümeyi son üç çeyrektir aşağı çekiyor. Biz başka ülkelerin ürettiğini tüketiyoruz. Yabancılar kazanıyor, biz yoksullaşıp borca batıyoruz. Aslında sanayi katma değeri dört çeyrek üst üste geriliyor. Böyle bir tabloyu daha önce ülkenin ve ekonominin büyük felaketler yaşadığı 1999 Marmara Depremi’nde, 2001 ve 2008 krizlerinde görmüştük. Uzun dönemde büyümenin ve rekabet gücünün en önemli belirleyicisi verimlilik artışıdır. Sanayisi küçülen bir ekonomi, verimliliğini artıramaz. Dışarıyla rekabet edemez. Borçlanabildiği sürece tüketir. Borçlanamadığında ise ‘harç bitti, yapı paydos’ der. Türkiye şimdi tam da bu noktadadır. Geçenlerde Dünya Bankası'nın, Türkiye'ye ayırdığı kaynağı "Ekonomisini istikrara kavuşmasına yardımcı olmak üzere" 17 milyar dolardan 35 milyar dolara çıkaracağı ortaya çıktı. Dünya Bankası bu tür kredileri genellikle IMF programlarını desteklemek üzere verir. Bir kaç haftadır da IMF uzmanları ile tanışma çayları haberleri dolaşıyor. Bu vergi yükü, bu rakamlar, bu haberler şunu gösteriyor: Seçimden sonra bu Hükümet IMF ile anlaşacak

Ne dediler ne yaptılar?
Bundan 2 yıl önce, ‘Faiz sebep, enflasyon netice’ diyerek; yeni bir ekonomi modeli uyguladığını iddia eden Erdoğan, ne vaat etmişti? Faiz düşecek, rekabet gücümüz ve ihracat artacak, biz üretip başka ülkelere satacaktık, döviz kasası dolup taşacaktı. Enflasyon da düşecekti. Sonuç ne oldu? Korkunç bir hayat pahalılığı, bozulan döviz dengesi, Merkez Bankası’nın tamtakır döviz kasası, yandaşa verilen ucuz krediyle, sahte gelirlerle hormonlanmış, başka ülkelerin çiftçisini, emekçisini, iş insanını zengin eden iç talep çekişli bir büyüme.

Bilal'e zor sorular
Yüzbinlerce öğretmen atanmamış, özel okullarda insanlık dışı ücretlerle çalıştırılıyor. Atanabilen öğretmen yoksulluk sınırı altındaki maaşıyla ayın sonunu getirmeye çalışıyor. Ama Erdoğan’ın oğlu Bilal Bey’in ‘İdealist değilsiniz, memur olmak için öğretmen oluyorsunuz’ suçlamalarına maruz kalıyor. Mahdum Bey’e sormak lazım; babanızın sarayında, onun kurduğu vakıflarda keyif sürerken siz ne kadar idealistsiniz.

TÜİK herkesi solladı!
Bu ay, aylık veriye baktığımızda, TÜİK enflasyonda İTO’yu ve ilk kez EN-AG’ı solladı. Bu, ‘Rasyonelleşme’ sürecinde TÜİK’in makyaj ağırlığını azaltmaya başladığı izlenimini verebilir. Ancak bunun güven verebilmesi için rakamlardaki makyajın, geriye doğru da temizlenmesi gerekir. Bu, doğru kararlar alabilmek için şart. Nitekim TÜİK’in makyajlı verilerine göre bile son bir yılda dana eti fiyatı yüzde 121, meyve fiyatları yüzde 99,8, sebze fiyatları yüzde 80,8 artmış. Dünyada gıda enflasyonunda en önlerdeyiz. Tarım, pandemide de anlaşıldı tüm dünyada stratejik sektördür. Tarımda politikasızlık, ülkenin geleceğini ateşe atmaktır.
Buradan Konya Belediyesi’ne de sesleniyoruz. Konya’da çiftçi su için yolları kapatıyor, ‘biz sandıkta oyumuzu kullandık, ama hani? Şimdi herkes goygoy yapıyor’ diye tepkisini dile getiriyor. Para etmeyen ürünlerini sokaklara saçılıyor. Hükümetten çiftçiye bir fayda olmayacağı belli oldu. Bari büyükşehir belediyesi bu domatesleri, hemşerilerinize dağıtsın, hem çiftçinin hem de Konyalının yüzü gülsün.

Okul hazırlığı cepleri yaktı
Vatandaşın derdi bir değil, bin değil. Okulların açılmasının eli kulağında, çantası, kıyafeti, eşofmanı, ayakkabısı, kırtasiyesi, her şeyin fiyatı katlanmış. Bir çocuğun okula başlama maliyeti 5 bin lirayı buluyor. Başkentte okul servis ücretleri yüzde 70 artmış. Daha bunun harçlığı var. Var oğlu var… Yumurtanın fiyatı bir yılda 2 liradan 3 lira 20 kuruşa çıkmış. Beyaz peynir yüzde 87 zamlanmış. Çocuklara sabah okula giderken bir kahvaltı ettirmek bile küçük bir servete mal oluyor. Veliler kara kara düşünüyor. Ama sadece veliler değil, artık 9-10 yaşında el kadar çocuklar bile ekonomiden, döviz kurundan konuşuyor. 13-14 yaşlarına geldiklerinde onu işsizliğe dönüyor. Çocuklar, iş bulabilmelerini sağlayacak bir eğitim almak için yarış atı gibi sınavdan sınava koşuyor. Test kitaplarının fiyatı almış başını gitmiş, pek çok çocuk ona da ulaşamıyor. Sınavları kazanıp okulları okumak da iş bulmaya yetmiyor.

Bir milyon üniversiteli işsiz var!
Bugün Türkiye’de üniversite mezunu işsiz sayısı 1 milyon civarında. Her beş gencimizden biri ne bir işte çalışıyor ne de okulda okuyor. Üyesi olduğumuz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nda ev genci oranının en yüksek olduğu 3 ülkeden biriyiz. İşsiz sayımız 9 milyona dayanmış. Bizdeki işsiz sayısı dünya üzerindeki 98 ülkenin nüfusunu aşmış. Ülkeyi hayat pahalılığının yanında işsizlik de kavuruyor. Batman’da 23 kişilik temizlik işçisi kadrosu ilanına 2 bin 713 kişi başvuruyor, ama sarayın kibirlisi hala çıkıyor istihdamda, üretimde başarı elde ettik diye masallar anlatıyor.

Ülkeyi değil algıyı yönetmekteler
Seçim öncesinden bu yana geçen 4 ayda vatandaşların kredi ve kredi kartı borcu toplamı 351 milyar lira artışla 2 trilyon 324 milyar liraya ulaştı. Bu olağanüstü bir seviye. Pahalılık artıyor, borçlar artıyor, ama gelirler reel olarak azalıyor. Maaş hiçbir şeye yetmiyor. Vatandaş tam bir kabus yaşıyor. Ülkede sosyal riskler her geçen gün artıyor. Bir hükümetin bir millete yapabileceği en büyük kötülük çocuklarının yüzündeki gülüşü, gençlerin geleceğe dair umutlarını çalmaktır. Bizdeki hükümet tam olarak bunu yapmıştır. Ama Victor Hugo’nun dediği gibi ‘millete karşı işlenen hiçbir suç zaman aşımına uğramaz, milletin alameti bir mendilin üzerinden markası sökülüp atılır gibi sökülüp atılamaz.’ Bu beceriksizliğin müsebbibi ve şürekası ülkeyi yönetmeyi beceremeyince algıyı yönetmekle meşguller.

Vatandaş çöp başında bekliyor !
En nezih, refahı yüksek sayılan semtlerde bile, çöp başında bekleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Ama sarayın kibirlisine göre hükümetin bu rezalette hiçbir suçu günahı yok bütün suç, bütün günah fahiş fiyat uygulayan satıcılarda… Milletimize soruyoruz; bu ülke bu hale geldiyse Anadolu’daki vatandaşım, konteynerlerden evine çöp rızık topluyorsa, hafta pazarlarının atıklarını toplayıp evine götürüyorsa, insanlar evinin kirasını, faturasını ödeyemiyorsa, çalışanların yarısından fazlası açlık sınırının çok daha fazlası yoksulluk sınırının altındaysa ve artık ‘yandım Allah’ diyen vatandaşa ters kelepçe takılıyorsa, bu ülkeyi bu hale kim getirdi? Erdoğan’ın safsataları getirmedi mi?

AKP muhalefet CHP iktidar?
Erdoğan depremzedelere konut yapma konusunda da sözlerini yerine getiremiyor. Böyle olunca da yine sorumluluğu başkalarına atmaya uğraşıyor. ‘Muhalefet depremzedelere bedava ev vermedi’ diye bağırıyor. İnsaf. Madem iktidarsınız, o zaman muktedir olacaksınız. Sizin imar barışlarınız nedeniyle atadığınız memurların incelemeden attığı imzalar nedeniyle, 21 yıllık iktidarınızda bir türlü gerçekleştirmediğiniz kentsel dönüşüm nedeniyle milletin evi başına

yıkılmış. Anayasa açık, sizin bu evleri sadece yapmanız değil vatandaşa parasız vermeniz de gerekiyor. Yapamıyorsunuz, çıkıyorsunuz ‘Muhalefet nerede’ diyorsunuz.

Öğretmenler atanamıyor!
Yüzbinlerce öğretmen atanmamış, özel okullarda insanlık dışı ücretlerle çalıştırılıyor. Atanabilen öğretmen yoksulluk sınırı altındaki maaşıyla ayın sonunu getirmeye çalışıyor. Ama Erdoğan’ın oğlu Bilal Bey’in, ‘İdealist değilsiniz, memur olmak için öğretmen oluyorsunuz’ suçlamalarına maruz kalıyor. Mahdum Bey’e sormak lazım; babanızın sarayında, onun kurduğu vakıflarda keyif sürerken siz ne kadar idealistsiniz? Bu ülkenin yetişmiş evlatları yurt dışına gidiyor. Yerlerini Ortadoğu ülkelerinden gelen sığınmacılar alıyor. Millet olarak sadece yetişmiş nüfusumuzu değil, kendi topraklarımız üzerindeki nüfuzumuzu da kaybediyoruz. Ama İçişleri Bakanı oralı değil… ‘Arap kardeşlerim, dostlarım gelsin. Onları istiyorum’ diye açıklamalar yapıyor. Bu ucube rejimin haksızlığı, hukuksuzluğu, adaletsizliği milletin canına tak etti. Öyle ki artık vali yardımcıları da din kisvesi altında yapılan hırsızlıklara sosyal medyadan ‘Kefen paranız olsun inşallah’ diye isyan ediyor.

Karma eğitime saldırıyorlar
Sokaklar vahşi batıya dönmüşken gazeteci Merdan Yanardağ ve Barış Pehlivan hukuk eğilip bükülerek sosyal medya troll kampanyalarıyla içeri atılıyor. Adli yılın açılışında konuşan baro başkanının bizzat Cumhurbaşkanı tarafından sesi kısılıyor. İstanbul Valisi göreve gelmesinin üzerinden daha birkaç ay geçmişken ilk iş olarak ‘Halka açık yerlerde içki içilmesinin önlenmesi için’ önceden var olan genelgeyi hatırlatan bir yazı yazıyor. Bugün bu ülkede yetersiz mesleki eğitim nedeniyle gençler iş işverenler çalıştıracak nitelikli eleman bulamıyor. Milli Eğitim Bakanı, ülkede ihtiyaç duyulan iş gücünün nasıl yetiştirileceğine kafa yoracağına imam hatipleri ‘Dünyaya model olarak sunmanın’ peşine düşüyor. Karma eğitim de büyük bir saldırı altında.

Zam zulüm konuşulmasın istiyorlar
Bize gurur yaşatan sporcularımız, iktidar yanlısı kerameti kendinden menkul ahlak bekçilerinin sosyal medya trollerinin hedefi oluyor. Bu nasıl bir rezalettir. Bu nasıl bir ahlaksızlıktır. Ülkemiz, yerel seçimlere adım adım ilerlerken yaşam tarzlarının siyasete malzeme edildiği milleti bölen, ağır bir tabloyla karşı karşıyayız. Bunu hükümet bile isteye yapıyor. Çünkü, sarpa saran ekonomik gidişat ekonomik soykırım, zam, zulüm konuşulmasın istiyor. Ama bu böyle gidemez, artık bütün gücümüzle silkinip ayağa kalkmak zorundayız. Bu sürdürülemez gidiş bu nobranlık karşısında kırıldım, küstüm, üzüldüm diye mücadeleyi bırakamayız.

GÜNÜN SÖZÜ; Son olarak Avrupa şampiyonu olan A Milli Kadın Voleybol Takımımızı Cumhuriyet’in 100. yılında kazandıkları büyük zafer için tebrik ediyorum. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in kadınları, milletimize yeni bir gurur daha yaşattı. Kadın voleybol takımımız, 100. yılında Cumhuriyetimizi taçlandırmayı sürdürdü. Filenin Sultanları bu şampiyonlukla hepimizin göğsünü bir kere daha kabarttı. Her biri bizim gururumuz. İyi ki varlar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi