Halimiz itten beter keyfimiz paşa da yok

Kara kış henüz geçip gitmiş değil. Belki İstanbul'a kar yağmıyor ama gönlümüze ve aklımıza gece-gündüz kar yağıp duruyor. Pahalılık, koronavirüs, siyasi açmazlar, gündelik hayat telaşı falan derken; sıkıntılar üzerimize doğru büyüye büyüye gelen bir kar topunu andırıyor. Veya daha sokak ağzı tabiriyle; bir şeyler bize doğru kalkmış geliyor da diyebiliriz...

Tam bu noktada “kederli bir gülümseme” dudaklarınıza kondu değil mi? Nasıl gülmeyelim? Evet “güleriz ağlanacak halimize” veya da dediğimiz gibi; “halimiz itten beter keyfimiz paşa da yok...” Zira bu açmazda, bu ıssızlığın ve pahalılığın ortasında her şeye rağmen gülüyor ve bir şekilde umutla yaşamaya devam ediyorsak deli dolu paşalığımızı ilan edebiliriz.

Bazen yeri geliyor mesela bu hengame içinde insana keder basıyor. Bir sigara yakacak oluyorsun kör olasıca Parliament 25 lira 50 kuruş. Cepte nakit de olmadığından maaş kartıyla veya kredi kartıyla çektiriyorsun 1 lira da tekel komisyonu hop 26 lira 50 kuruş... Hadi efkarı sarhoşluğa yatıralım da; paşalığımızı katmerleyelim istiyoruz orada da en ucuzundan 1 şişe bira mekanlarda 40 lira... Hadi içmeyelim, sigara tellendirmeyelim; yemek ucuz mu? O da ateş pahası. Bugün mesela gazetemizin 6'ıncı sayfasında bir haberimiz var. Başlığı; “Kahve içmek bile lüks oldu...” diye. Esnaf diyor ki; “Vatandaş eskiden kilo ile kahve alırken şimdi sadece gramla alabiliyor...” Yani “keyif kahvesi” dediğiniz şey bile “azap verici” bir hale geldi.

Geçen ay 140 liraya ödediğim elektrik faturam mesela bu ay 200 lira artarak kaymaklı, kadayıflı geldi. Allah bereket versin. Site aidatı yükseliyor, kira yükseliyor, her şey yükseliyor ve biz aşağı doğru gidiyoruz. “Ateş pahası” deyiminin hiç bu kadar ete kemiğe büründüğü bir zaman hatırlamıyorum...

Ve bu ateş pahalılığı içinde her şey yükselip dururken biz aşağı doğru giderken; yine de gülümseyip, umutla yaşamaya devam edebiliyoruz. Çünkü biz; iflah olmaz keyifçileriz. Ne pahalılık ne fenalık üzemez bizi. Gerçi bir miktar üzüyor ama halledeceğiz. Bir şekilde halletmek zorundayız...

Koronavirüs olup da ölmezsek, domuz gribi olup da yataklara düşmezsek umut var demektir. Hoş öyle olsak bile umut var demektir. Bak ama tam bunları yazarken bir şey oldu! Mesaj geldi.

Türk Telekom Fatura bilgisi. Geçen ay 100 liraya ödediğim telefon faturam da 100 lira fazla gelerek 200 liraya koşmuş. Onu da tebrik edelim. Hal böyle olunca bir taraftan da “iyi” hissettiğim bir nokta var. Deli misin divane misin demeyin. Vallahi billahi kendimi zengin hissediyorum! Bu kadar kıt ortamda bu kadar bol ödemeler yapıyorsak; e bildiğin paşayız biz.

Sen Tosun Paşa'sın, sen İbram Paşa'sın, herkes paşa. Sen de ben de...

Bülent Kerimoğlu meselesi

Eveeet....

Koronavirüs, pahalılık, dertler derya falan derken gelelim biraz da İstanbul'un yerel gündemine. Biliyorsunuz aylarca Bakırköy Belediyesi önünde işçiler eylem yaptı. Günlük 5 lira yemek parasına maruz kaldıkları için. 1 yıl boyunca yüzde sıfır zama maruz kaldıkları için. Haklarını aradılar, grev başlattılar...

Sonra ne mi oldu?

Grev hiçbir sonuç vermedi. Sendika ağaları işçilere rağmen Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu ile anlaşma yoluna gitti. Devamında ne oldu? İşçilerin “cılız” hale gelen isyanı devam etti.

Hatta geçtğimiz pazar günü gazetemizin manşetinde bu konuyu işledik. Bakırköy'de bulunan Halk Tv binasına giden CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nu gören işçiler ve vatandaşlar; “Kerimoğlu'nu istemiyoruz” sloganlarını attılar. Peki bir sonuç çıktı mı? CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu'nun konuyu takip edeceğiz demesine rağmen elimizde somut bir sonuç var mı? Yok... Yani Kerimoğlu gitsin demiyoruz da en azından bu mağduriyete ilişkin niye bir adım atılmıyor?

Sürekli sosyal demokrasiden söz eden, yerel yönetimlerde işçilere asgari ücretin üzerinde maaş vermekle övünen, işçilerle yapılan toplu sözleşmelerle öne çıkan, daimi hak-hukuk vurgusu yapan toplumsal muhalefete umut olması gereken CHP'nin maalesef Bakırköy'deki hali içler acısı. Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, sergilediği çok sayıda haksız tutumla; işçilerle uzlaşmak yerine sendika ağalarıyla emekçilere hiçbir hak vermeden uzlaşmasıyla neyi başardı? Bilahare CHP'deki MYK üyelerine soruyorum? Kerimoğlu'na nasıl göz yumabiliyorsunuz? Şimdi AK Parti iktidarının kedere her geçen gün odun taşıdığı ve ayrışmaya tüy diktiği bir ortamda CHP tartışmayı çok sağlıklı bulmuyorum ama acaba CHP MYK'sındaki Kerimoğlu sessizliğinin sebebi; gerçekten de "Kerimoğlu CHP'nin kasası" söyleminin doğruluğundan mıdır...
 

Gündeme her türlü telaşa dair son sözümüz olsun;

Yetiş ya Hızır diye diye dilimizde tüy bitti ama Hızır da yetişmiyor. Herhalde ülkeden iltica edip Norveç'e falan gitti...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi