Hem yeşil hem sol

“Yağacaksan yağ be mübarek!” diye geçirdi içinden. Yağmur ve güneşin bu kaçamak hali duygu dünyasına azap veren vefasız bir sevgili işkencesi gibiydi.
Çoğu zaman olduğu gibi yine geçmişe yolculuk etmeden duramıyordu. Hafızasının merkezine
yerleşmiş olanlarla, zaman zaman canlanan değişik şekillerde zihninde gezinen geçmişini
düşünüyordu. Yüz hatlarına düşen karanlık gölgeler, keşke öyle olmasaydıların belirtisi içini
dağlasa da, hayatı boyunca umudu hep canlı tutmayı bilmişti. Kimi zaman azgın dalgaların
kayaları delip geçen öfkesiyle “Ben bu cihana sığmazam” diyen Seyit Nesimi’nin kadim
zamanlarından doğup “Akın var akın/ Güneşi zapt edeceğiz” in evrenin derinliklerinde kızıl
atlıların kanatlarında Nazım’la geleceğe yolculuk düşleri kurmuştu.
Yoksulluğun “Buna da şükür” çaresizlik avunmasına teslim olmuş milyonların aksine, başka
bir dünyanın mümkün olacağına ışık tutan kıvılcım yüreğinden ateşlendiğinden beri hak ve
haklıdan yana saf tutanlarla yürümenin derin bir iç huzurunu yaşıyordu. Ancak yol uzun, yol
al kan içinde, darağaçları, faili meçhuller, kör kuyular, işkenceler, zincir palet. Zorla kolay, iyi
ile kötü, zalim ile mazlum, yoksulluk ile zenginliğin, emek ile sermayenin kadim zorlu
kavgasında yenilgilerin küllerinden yeniden var olmanın zirvesinde olan “Emek ve Özgürlük”
ittifakına evrilen umudun zirvesinde “Çok şükür bu günleri de gördüm” diye mırıldandı.
Bulutların arasında güneş yeniden altın sarısı sihrini yeryüzüne saçtığında denize yansıyan
şavkı, yakamozların kıpırdanışıyla yayılan iyot kokusu başını döndürüyor, yorgun kalbi
delikanlılık sevdası gibi heyecanla çarpıyordu.
Pir Sultanı düşünürdü sık sık. Yabanın taşı neyse de dostun yüreğine açtığı gül yarasına
takılınca, buruk bir hüzün çöküyordu içine. Tarih bu, ne hırsların, ne vefasızlıkların, ne
oyunların ve ne ihanetlerin ve de fedakârlıkların, sevdaların tanığıydı. Ülkenin demokrasi
tarihine ağacın kurdu, baltanın sapı örneği her seferinde filizlerini budayan talihsizlik bir türlü
yakalarını bırakmamıştı. Her seferinde başka baharlarda açacak çiçeklerin beklentisine
mahkûm olmak ne derin talihsizlikti.
Tarihin önemli dönemeçlerinde ortaya çıkan güç dengelerinde saflar yeniden netleşirken,
kağıtlar yeniden karılırken, kimin nerede durduğu bir yerlere not edilirdi. Kazananların ve
kaybedenlerin yanına birde kazandıranlar ve kaybettirenler de yazılırdı. Emperyalizmin yirmi
yıllık ılımlı İslam projesinden tek adam otoriterliğinden, radikal kökten dinciliğin karanlığına
yelken açmış ittifakı bir yana, kapitalist dünyanın neoliberal sermaye sisteminin tamir tadilat
ittifakı diğer yanda.
Tarihte ilk defa sistem dışında bu kadar güçlü, bu kadar derli toplu ve örgütlü, sistemin
kimyasını bozan, adalet, eşitlik, özgürlük arayan en öteki mazlumların ittifaklarında
şekillenmiş halk kitlelerinin anahtar gücünün ayağa kalktığı bu dönemeçte, kimsenin armudun
sapı üzümün çöpü lüksüne, şımarıklığına, grupçuluğuna düşmek asla demokratça ve sosyalist

bir tavır olamazdı. Bir suda iki kere yıkanılmayacağını en iyi devrimciler biliyor olmalıydı..
Kurulacak yeni Türkiye’de en güçlü demokrasi dengesinde yer almak ve daha ileri taşıma
görevine halel getirenler, bulundukları makamların gücünü nereden aldıklarına zarar vermekle
kalmaz, tarihe de yaşam ağacını içten kemiren kurda dönüşürlerdi.
Demokrasi görevi şakaya gelmezdi. “ Bir oy kaybettirmek için, bir oy kazandırmak için”
Hem Yeşil Hem Sol Herkese İyi Gelir. diye düşündü. Hem yaşam, hem adalet.
Gün geceye dönerken ömürden giden geri gelir mi, geriye ne kalır gidenden? Ne demiş şair
“..bugünlerden geriye, /bir yarına gidenler kalır /bir de yarınlar için direnenler...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hasan Baki Arşivi