İmar aflarının sonu cinayet!

İktidar ve şürekâsı Türkiye’ye ihanet etti. Hükümet her kriz anında önce eğitimi, bilimi ve gençleri gözden çıkardığını, depremde de yurt binaları için üniversiteleri kapatma kararı aldı.
 

Saray'ı açın
“Erdoğan ‘Burası Tayyip Erdoğan’ın sarayı değil, Türk milletinin sarayı’ diyordu. O zaman kiracıyı sarayı boşaltsın. Gerçek sahibine, yani millete, saray odalarını bıraksın. Millet şu zor günlerinde geçsin, kendine ait sarayda otursun. Beştepe ’deki, Ahlat’taki, Marmaris’teki sarayların odaları depremzedelere tahsis edilsin. Devletin misafirhaneleri, külliyeleri, orduevleri, hakimevleri, kamu kampları, Antalya’daki, Muğla’daki oteller bu iş için tahsis edilsin. Yeter ki üniversitelerimiz açık kalsın. Ülkemizin ufku daha fazla karartılmasın. Kifayetsiz yönetimin artık millet hayrına yapabileceği tek şeyin emaneti artık ehline teslim etmektir. Bugün acıları paylaşma ve hafifletme günüdür. İnsanlarımıza barınacak bir çatı, ısınacak bir oda, boğazını doyuracak bir çorbayı verme günüdür. Başta Hatay olmak üzere Türkiye’nin stratejik sınır kentlerinin demografik yapısının korunması önemlidir. Belçika Başbakanı’nın Suriye’den deprem sonrası ortaya çıkacak olası bir göç dalgasının engellenmesi için Suriyelilerin Türkiye’de kalmasının sağlanmasına yönelik sözleri hadsizliktir. Bu sözleri reddediyoruz. Türkiye’mizi Suriyelileştirme politikasını asla kabul edemeyiz. Atatürk’ün şahsi emaneti Hatay başta olmak üzere sınırlarımızın güvenliği bizim kırmızı çizgimizdir.
 

En ucuz şey insan hayatı
“Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, insanlarının nasıl öldüğüne bakın” demiş, Albert Camus. Ne yazık ki ülkemizde, bu sözü çok sık tekrarlamak zorunda kalıyoruz. Bu son felaket de gösterdi ki; ülkemizde en ucuz şey insan hayatı… Ve insan hayatının ucuz olduğu ülkelerde, kibirli yöneticiler, her ölüme “kader” diyor. Büyük bir kibirle, sorumlusu olduğu ölümleri bile kabulleniyor. Hiçbir suçu üstlenmiyor. Bu kibir abideleri, Sayıştay’ın uyarılarına rağmen; hiçbir önlem almazlar. Kömür madeni patlar; madencilerimiz ölür, hayatlarını kaybeder “Kader” deyip geçmeye kalkarlar. Dere yatağına ev yapılmasına izin verirler. Göz yumarlar. Yağmur yağar, sel olur. Yurttaşlarımız sele kapılır, hayatlarını kaybeder. “Kader” deyip geçmeye kalkarlar. “İtibardan tasarruf olmaz” derler, kendilerine uçan saraylar alırlar. Ama bir yangın söndürme uçağı alamazlar. Ülkenin ormanları yanar. Ormanla beraber vatandaşlarımız yanar. “Kader” deyip geçmeye kalkarlar. Ülkenin tüm bilim insanları uyarır. Devletin kurumları uyarır. Deprem gerçeğine aldırmazlar. 20 yıl el parasıyla, bu ülkeyi “yönetirmiş” gibi yaparlar. Paralar gösterişe gider. Ruhsatsız, eksik gedik konutlara, imar barışı çıkarıp para toplarlar. Paraları depreme dayanıklı kentler için değil, seçim için harcarlar. Vatandaşın evlerini mezara çevirirler. Depremde on binlerce insanımız ölür. “Kader planı böyleymiş” deyip geçmeye kalkarlar. Bu ülkede; iyi bir şey olursa kendilerindendir. Kötü bir şey olursa kaderdendir. Utanmadan suçu Yüce Allah’a yıkmaya kalkarlar.
 

Kader, gayrete âşıktır
Oysa kader, gayrete âşıktır. Dünyada güzel olan, doğru olan her şey gayretin ürünüdür. Milletimiz seni “felaketlere karşı tedbir al”, “Benim canımı koru” diye seçiyor. Sen tedbir almıyorsun, sonra da felaket olunca “Kader planı” diyorsun. İşin içinden sıyrılmaya kalkıyorsun. Kendi hatalarını görmeyen, günahlarının sorumluluğunu kadere yıkan, kibir hastalığıyla malul bu kafa, ülkeyi yönetemiyor. Memleketimiz savruluyor. Afetler, on binlerce cana mal oluyor. Bu toprakların devlet anlayışı, “İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın” anlayışıdır. Ama 20 yıldır, “Devleti yönettiğini iddia eden” bu kifayetsizler, hiçbir felakette, insanlarımızı yaşatmayı beceremediler. Milletimiz yaşadığı her felakette, bunların elinde, çok ağır bedeller ödedi. Milletimiz, devleti yönetimini; ya sokaklardan topladı ya da enkazın altından çekip çıkardı. Bugün de aynısı oluyor. “İstasyonlarda akaryakıt yok! Fırınlarda ekmek yok! İçecek su yok! Yardım yok! Devlet yok!” feryatları, depremden sonra arşa yükseldi. “Nerede bu devlet?” çığlıkları, kulakları değil; yüreklerimizi parçaladı.
 

99 depremi ve bugün
1999 Büyük Marmara Depreminde, enkazın üstündekiler, “Sesimi duyan var mı?” diye, enkazın altına bağırıyordu. 2023 Maraş Depreminde, enkazın altındakiler, “Sesimi duyan var mı?” diye, enkazın üstüne bağırdılar. Ve o sesler tüm Türkiye’yi kahrederken, İktidar muhalefete parmak sallamakla, milleti azarlamakla, trollerine millete hakaret ettirmekle uğraşıyordu. Devletin yerleşik kurumlarını, “Vesayetle mücadele” bahanesiyle yıkan, yerine doğru düzgün hiç bir şey kuramayan, İktidar ve şürekâsı, 36 saat ne yapacağını şaşırdı, kaldı. Ne arama kurtarma ekiplerini, ne de Mehmetçiği seferber edebildi. Milletimiz duruma el koymak zorunda kaldı. Yardımları bölgeye ulaştırmak için sosyal medyadan örgütlenenler, canla başla çalışan gönüllüler, ellerindeki tesisleri depremzedelere açan iş insanları, çocuklara kazak ören kadınlar soğukta üşümesinler diye. Deprem bölgesine koşan doktor ve hemşireler, yardım kolilerini taşıyan gençler, depremin yüküne bağışlarıyla omuz veren hayırseverler, deprem enkazından elleriyle, tırnaklarıyla kazıyarak taşları kaldıranlar… Milletimizin büyüklüğünü, kadirşinaslığını, zor zamanlardaki dayanışma gücünü, bu deprem felaketinde bir kez daha gösterdiler.
 

Liyakat değil sadakat
Ülkedeki liyakatsizlik, tepeden aşağı yaşanan çürüme, bu ülkenin gözbebeği kurumlarını, bu depremde saf dışı bırakmış. Kızılay’ımız da bunlardan bir tanesi. Ülkenin en büyük konteyner üretim tesisi Malatya’da. Ve bu tesis Kızılay’a ait… Kızılay, olası bir afet için, doğru

dürüst konteyner stoku yapmamış. Neden? Basına yansıyan iddialar o ki, fabrikanın liyakatli kadroları görevden uzaklaştırılmış. “Liyakati bırak, sadakate bak” düsturuyla, bir kebap dükkânı sahibini, ehliyet isteyen bu tesise, müdür diye atamışlar. Şimdi soğuk kış günlerinde, depremzedeleri barındıracak, konteyner bulanamıyor. Alın size liyakat yerine, Saraya sadakatin sonucu…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Anıl Boduç Arşivi