Kaçınılmaz sonun başlangıcındayız

Ülkemizde 20 yıllık AKP iktidarı var. Bunun dört senesi ise tamamen Başkanlık Sistemi içinde tek adam yönetimidir. Artık kaçınılmaz sonunda başlangıcına gelmişlerdir. Nereye baksanız, hangi yöne baksanız bir sıkıntı var. Bunu sadece yolsuzlukla açıklamak mümkün değil. Bence öncelikle bu ortaya konan deli cesaretini sorgulamak gerekir. Yahu örgütlenip örgütlenip çökmüşler. Be Allah'tan korkmaz kuldan utanmazlar. Hiç mi aynaya bakmazsınız. İçinizde hiç mi zerre kadar inanç duygusu kalmadı. Bir kağıt parçası(Para)na bu kadar tamah ve aşık olmak ancak aklını yitirmiş insanlarda olur. Ama demekki sizlerde aklınızı iktidar sarhoşluğu, ben yaparım olur rahatlığıyla kaybettiniz. Yanlız unuttuğunuz bir şey var. Bu halk yetkiyi verdiği gibi almasını da iyi bilir. Duvara toslar düşerseniz haliniz nice olur.

Bakın bugün geldğimiz noktada Türkiye’nin gündemine oturan borsa manipülasyonu, danışmanlık kisvesi altında yapılan iş takipçiliği, istenen ve itiraf edilen rüşvet iddiaları rezilliktir. Daha büyük rezillik ise “Bu iddialarla ilgili kayıtları, belgeleri, rüşvetin tarifesini, rüşvetlerin nerede saklandığını, hangi evde kaç kasa bulunduğunu, ne kadar rüşvet toplandığını, kolluk kuvvetleri, İçişleri Bakanı veya Cumhuriyet Savcıları değil, bir mafya babası açıklıyor. Memleketi düşürdükleri hale bakın.


 

HER GÜN YENİ

BİR SKANDAL!

Bu çürümüş, yozlaşmış yönetim elinde, gün geçmiyor ki, yeni bir skandal patlamasın. Son yaşadığımız borsa skandalı; memleketimizin, ülkeyi hamuduyla götürmeye gelmiş, sakat bir zihniyet tarafından yönetildiğini, bir kez daha göstermiştir. Borsa İstanbul’daki skandalın, başrol oyuncuları; Sarayın Sermaye Piyasasına atadığı üst düzey bürokrat. Sarayın listelere yazdığı milletvekili. Sarayın atadığı Cumhurbaşkanlığı Danışmanı. Yani sarayın adamları, Sarayın şürekası 32 kısım tekmili birden bir saray oyunu…

Bu oyunun başrol oyuncularından biri olan, atanmış eski Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı, daha önce de Bank Asya’da üst düzey görev yapmış. Banka kapatılmadan birkaç gün önce de kefilsiz, teminatsız, birilerine 100 milyon dolar kredi kullandırdığı iddia edilen bir kişidir. Bank Asya’ya evinin kirasını yatıranı, Bank Asya’nın önünden geçen ne kadar insan varsa içeri atan bu yönetim, önce Halkbank’ın başına, sonra SPK’nın başına bu kişiyi neden getirmiştir? Verildiği iddia edilen 100 milyon dolar kredi aynı ipte oynayan iki cambazdan, ipten düşene mi gitti, yoksa ipin üstünde kalana mı gitti?

Türkiye bunların döneminde, rüşvetin belgesi olduğunu; bir suç örgütünün başındaki kişiden, duydu, gördü, öğrendi. Bunlar sadece onun bildikleri, onun eline geçenler. Konunun çok daha derin olduğu açık. Devletin istihbaratının, polisinin, İçişleri Bakanının elinde çok daha fazlası olduğu şüphe götürmez. Ama herkes kulağının üstüne yatıyor. İçişleri Bakanı mafyadan 10 bin dolar alan, siyasetçi olduğunu söyledi. Ne oldu? Hangi işlem yapıldı? Hiçbir şey… Deveye sormuşlar; “Boynun niye eğri?” diye… O da “Nerem doğru ki” demiş. Hesap o hesap. Bugün bu son skandalda rüşvet istenen iş kadını, Sermaye Piyasası Kurulu’nda işinin görülmesi için, bir AK Parti milletvekilinin rüşvet istediğini, bu rüşvet talebini CİMER’e yazdığını, bir televizyon kanalında çıktı açıkça itiraf etti. Bu iddiaların hemen ertesi günü, Sermaye Piyasası Kurulu, “Benden rüşvet istendi” diyen, rüşveti CİMER’e şikâyet eden bu iş kadını hakkında, suç duyurusunda bulundu.

TÜRK MİLLETİNİN

ZAFER AYI AĞUSTOS

Ağustos ayı, bizim tarihimizde zaferler ayıdır. Ağustos ayında yaşanan iki müstesna zafer, sadece bu topraklarda değil, tüm dünyada tarihin akışını değiştirmiştir. İlki, 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi. İkincisi ise; yine 26 Ağustos 1922’de başlayan; ardından da, 30 Ağustos Zaferiyle sonuçlanan, Büyük Taarruz. İlk zaferle ecdadımız, Anadolu’nun kapılarını açmış, bu güzel toprakları bizlere yurt yapmıştır. İkinci zaferle, bu vatan topraklarının sonsuza kadar bizlere ait olacağı, emperyalist çizmeleri altında ezdirilmeyeceği, tarihe altın harflerle kazınmıştır. Tarihimiz, milletimizin ortak hafızasıdır. 26 Ağustos 1071 de bizimdir. 30 Ağustos 1922 de bizimdir. Sultan Alparslan da bizimdir, Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bizimdir. Ama bugün ne yazık ki, milli bayramlarımızı bile bölen, parçalayan, çarpık bir zihniyet iş başındadır.

Dünyanın en

fukara 3. ülkesiyiz

Gelelim 80 milyonun mağduriyetine ekonominin batık haline... Her yıl yayımlanan, Uluslararası Legatum Refah Endeksine göre, bu ucube hükümet sisteminin elinde, dünyada en hızlı refah kaybına uğrayan üçüncü ülke Türkiye. Yani milletimizi hızla fakirleştiren bu sistem, bizi fukaralaşmada dünya üçüncüsü yapmıştır. Bizden daha kötü durumda olan iki ülke vardır. Venezuela ve Tunus. Yine bu tek kişilik AKP iktidarı, ülkemizi, yüzde 145 üretici enflasyonuyla, dünya enflasyon liginde şampiyon yapmıştır. O da TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla… Ardından çıkıp milletin gözünün içine baka baka, “Enflasyon benim yanlış politikalarımdan değil, dünyadan kaynaklanıyor” diyebiliyorlar Hala da demektedirler. Kuzeyimizde artık yedinci ayına giren bir savaş var. Ukrayna, Rusların işgali altında. Tüm dünya Rusya’ya ambargo üstüne ambargo uyguluyor. Ama işgal altındaki Ukrayna’da enflasyon yüzde 22. İşgal eden ve ambargolara maruz kalan Rusya’da enflasyon yüzde 15. Türkiye’de tüketici enflasyonu yüzde 80. Tekrar edeyim, o da TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla…

Enflasyoına teslim olduk

Bugün ucuzcu marketlerin yöneticileri bile, “Son bir yıldaki enflasyon yüzde 110” diyor. Ucuzcu marketlerde bile enflasyon yüzde 110. Ama TÜİK marketlerinde yüzde 80. Her işleri yalan, her işleri dolan. Ekonomist olduğunu iddia eden, ancak ekonomiden hiç anlamadığı, millete yaşattığı zulümle ortaya çıkan, daha da acı olanı; bilmediğini de bilmeyen bir anlayış, bir kibir abidesi, milletimize ve ekonomimize, savaşın vermeyeceği zararları veriyor. Ama bu “cehli mik’ab” zırvaları, her gün bir başka zirve yapıyor. En son zırva, Türkiye’deki yüzde 80 enflasyon, Avrupa’daki yüzde 9 enflasyondan, daha az yıkıcıymış. Cesaret edip, bir sokağa çıkın da milletin ne halde olduğunu görün. Milletin aklıyla alay etmeyin. Avrupa’da insanlar sokağa dökülüyormuş. Bizde böyle bir şey yokmuş. Milli şairimiz Akif’in dediği gibi; “Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!”

Vakarı yanlış anladılar

Yurttaşlarımızın, vakar ve karakterini yanlış anlayanlar, sandıkta milletten yiyeceği ağır tokada şimdiden hazırlansınlar. AKP, Avrupa için ağıtlar yakıyor ama Avrupa kendi vatandaşlarına, destek üstüne destek açıklıyor. Almanya vatandaşlarının enerji faturası için, 300 Avroluk çekler dağıttı. Şehir içi ulaşım için ucuz biletler dağıttı. Akaryakıt vergilerini indirdi. Ailelere çocuk başına ilave 100 Avro ödedi. Peki, Avrupa’ya ağıt yakanlar ne yaptı. Kendi vatandaşlarına ne verdi? Vatandaşlarımız için ne yaptı, hangi destekleri verdi? Asgari ücreti artırdık, artırdık diyor. Bugün bu ülkede açlık sınırı 6 bin 890 lira. Asgari ücret 5 bin 500 lira. Ondan sonra çıkıp Avrupalıya ağıt yakıyor. Ağıt yakacaksan kendi milletine yak, sebebi olduğun bu ağır tabloya yak.

Memleketin çivisi

çıkmış durumda

Maalesef Türkiye’de tuz kokmuş, devletin çivisi çıkmış durumda. Bunlar yapılıyor. Hırsızlık var mı, var. Namussuzluk var mı, var. Rüşvet var mı, var. Yolsuzluk var mı, var. Ama bunların hepsinin nasıl kapatmak istiyorlar? Kutsal değerlerimizi kullanarak kapatmak istiyorlar. Kur’an’ı kullanıyorlar. Bayrağı kullanıyorlar, vatanı, ezanı kullanıyorlar. O kadar namussuzluk ortaya çıkmış, ‘Bayrak inmez, ezan susmaz, vatan bölünmez’ diyorlar. Bu kadar alçaklığı, namussuzluğun olduğunu ve yaşandığını herhalde tarih yazmadı. Bütün pisliklerini kutsallarımız ile kapatmak istiyorlar. Hırsızlık yapmışsın, sen bayrağı niye kullanıyorsun? Namussuzluk yapmışsın, bayrağı niye kullanıyorsun.Son yaşanan borsa skandalı; memleketin ülkeyi hamuduyla götürmeye gelmiş sakat bir zihniyet tarafından yönetildiğini gösteriyoır.


 

Ağacın kurdu kendindendir

Büyük Zaferin 100. yıl dönümünü, büyük bir coşkuyla kutladık. Bugün ay yıldızlı şanlı bayrağımız, hala göklerde nazlı nazlı dalgalanıyorsa, camilerimizde ezan gürül gürül okunuyorsa, bunu Büyük Taarruza ve ardından gelen büyük zafere, bu zaferin eşsiz başkumandanına ve Kurtuluş Savaşımızın tüm kahramanlarına borçluyuz. Hindistan’ın kurucusu Mahatma Gandhi’nin “Mustafa Kemal İngilizleri yenene kadar, Tanrı’yı da İngilizlerin yanında sanıyordum” sözleri bu zaferin dünyanın tüm mazlum milletlerine, nasıl umut olduğunu da ortaya koymaktadır. Kazanılan zaferin büyüklüğünü, elde edilen başarının olağanüstülüğünü, bundan daha iyi ifade edebilecek bir söz de yoktur. Ama ağacın kurdu da kendi içinden olur derler. AK Partili eski bir Meclis Başkanı çıkar, “Fetih kutlanır, kurtuluş kutlanmaz” der. İngiliz zırhlılarına binip kaçanların, bu ülkede bıraktığı tohumlar, gençliğinde Amerikan Altıncı Filosunu, kendine kıble yapan densizler, elbette bu zaferin büyüklüğünü, anlam ve önemini anlayamazlar. “Keşke Yunan galip gelseydi” diyenlerin, bu çürük ve kokuşmuş zihniyetini, bu emperyalizm uşaklarını, milletimiz zaten vicdanında mahkûm etmiştir. Biz bu vesileyle, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü, Sultan Alparslan’ı, bu toprakları bizlere yurt yapan ve yurt olarak kalmasını sağlayan, tüm şehit ve gazilerimizi, saygıyla, minnetle, rahmetle anıyoruz. Hepsinin mekânı cennet olsun.

Yama dikiş tutmuyor

Borsa İstanbul’daki skandalın başrol oyuncuları; Sarayın Sermaye Piyasasına atadığı üst düzey bürokrat, Sarayın listelere yazdığı milletvekili, Sarayın atadığı Cumhurbaşkanlığı Danışmanı… Yani sarayın adamları, Sarayın şürekası, özetle sarayın yanaşmaları ve beslemeleri… 32 kısım tekmili birden bir saray oyunu..

Bakın Dostlar ! Sezgin Baran Korkmaz meselesinden başlayarak, Türkiye maalesef birçok şeyini kaybetti. En büyük kaybetmiş olduğu şey, ülkeyi yönetenlerin utanma duygusu yok. Onlardan hala açıklama yok. Her gün ‘cehape, cehape’ diyen beylerden açıklama yok. Şarkıcı Gülşen’i tutuklayanlar, bununla ilgili adım atmış beyinler, din, iman ve vatanla kendi ahlaksızlıklarının, namussuzluklarının üzerini örtmeye çalışıyorlar.

Arıyı yemişler!

Maalesef ‘Bal tutan parmağını yer’ diye Anadolu’da kötü bir atasözümüz var. Bunlar bırakın parmağı kolu yemişler, hatta bal yapan arıyı yemişler bunlar. En yerli, en milli, en muhafazakar dönemde Türkiye dünyada rüşvet ve yolsuzluğun olduğu ülke olarak karşımıza çıkmaya devam ediyor. Soruşturma var mı, yok mu? Hakkında kaset olduğu iddia edilen birisi, saray danışmanı ne yapıyor? Sağlık sorunları sebebiyle istifa ediyor. Bu istifa ile kapatılacak bir konu değil. Keşke sadece bu saray danışmanı olsa. Saraydaki danışmanların birçoğu para ile iş takibi yapıyor. Dünyada ne kadar namussuz, hırsız, dolandırıcı varsa Türkiye’ye geliyor. Türkiye’de bu siyasetçilerin koruması altına giriyor.

Bu oyunun başrol oyuncularından biri olan, atanmış eski Sermaye Piyasası Kurulu Başkan ve daha önce de Bank Asya’da üst düzey görev yaptı. Bu; Banka kapatılmadan birkaç gün önce de kefilsiz, teminatsız, birilerine 100 milyon dolar kredi kullandırdığı iddia edilen bir kişidir. Bank Asya’ya evinin kirasını yatıranı, Bank Asya’nın önünden geçen ne kadar insan varsa içeri atan bu yönetim, önce Halkbank’ın başına, sonra SPK’nın başına bu kişiyi neden getirmiştir? Verildiği iddia edilen 100 milyon dolar kredi aynı ipte oynayan iki cambazdan, ipten düşene mi gitti, yoksa ipin üstünde kalana mı gitti?

Algıyı yönetmek

çabasındalar

Ülke yönetimini bırakmışlar, algı yönetimiyle günü geçirmeye, milleti birbirine düşürerek sebebi oldukları yıkımı, gizlemeye çabalıyorlar. Bir pop sanatçımız Gülşen… Kastını aşan bir şaka yapmış. Bu şakanın içeriğini kabul etmek elbette mümkün değil. Nitekim şarkıcı da şakasının kastını aştığını, fark etmiş, kamuoyundan çıkıp özür dilemiş. Ama yolsuzluklara batmış, milletin ekmeğine, aşına kan doğramış, bu yozlaşmış yönetim, “Sin külahın görünmesin” diyerek, bu şarkıcıyı yargı eliyle linç etmeye kalkmış. Adalet Bakanı koltuğunda oturan şahıs, sosyal medyadan yargıya talimat veren mesajlar atıyor. Bu linçin tetikçiliğine soyunuyor, sonra da eleştiriyor. Bunların amaçları belli. Milleti bölerek, toplumu kutuplaştırarak, gençlerimizin arasına, kin ve nefret tohumları ekerek millete yaşattıkları pahalılığı, yoksulluğu, ağır ekonomik bunalımı unutturmaya çalışıyorlar. Niye? Oturdukları o koltuklardan kalkmamak için…

Ettikleri hakaretler

ansiklopedi olur

Bu ülkede “bakara-makara” diyen, “Her Cuma bir ayet sallıyorum” diyen, rüşvet iddialarından henüz aklanmamış birini, bu ülkenin büyükelçisi yapan Allah aşkına kim? Milletimizin iffetli analarına, ağza alınmayacak küfürleri eden birinin adını, kalkıp İlahiyat Fakültesinin binasına veren kim? Yine bu yozlaşmış yönetim. Bunların milletimize ettiği hakaretleri, kendi yandaşlarını kayırmalarını yazmaya kalksak, 20 ciltlik Meydan Larousse Ansiklopedisi az gelir sığmaz. Bütün bu verdiğim örnekler, meselenin bir hakaret meselesi olmadığını amacın gençleri bölmek, birbirine düşürmek olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Ama milletimizde, gençlerimizde olan bitenin farkındadır. Bu olaydan sonra Türkiye’nin dört bir yanından, “Becerebilirsen zapt et hadi” diye sesler yükselmeye başlamıştır. Vicdanlardan yükselen bu ses, Gülşen’in bugün serbest bırakılmasını sağlamıştır. Ama Saray yine hukuku katlederek, Gülşen’i şimdi de evinde zapt etmeye çalışmaktadır.

SON SÖZÜM; Tam 17 Aralık 1927'de Tam 95 ııl önce ulu önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk Mecliste şunu diyor: "Efendiler, biz tekke ve zaviyeleri din düşmanı olduğumuz için değil; bilakis, bu tip yapılar din ve devlet düşmanı olduğu, Selçuklu ve Osmanlı'yı bu yüzden batırdığı için yasakladık. Çok değil, yüz yıla kalmadan, eğer bu sözlerime dikkat etmezseniz göreceksiniz ki bazı kişiler bazı cemaatlerle bir araya gelerek bizlerin din düşmanı olduğunu öne sürecek, sizlerin oyunu alarak başa geçecek ama sıra devleti bölüşmeye geldiğinde birbirine düşeceklerdir. Ayrıca, unutmayın ki o gün geldiğinde her bir taraf diğerini dinsizlikle suçlamaktan geri kalmayacaktır."

Kutu1


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi