Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Kıbleniz ve en yüce değer nedir?

En büyüğünden en küçüğüne hemen her devlet/hükümet yöneticileri konuşmalarına / nutuklarına başlamadan önce “en yüce değer” deyimini kullanmakta. Ne hikmetse bu terimi dillerine dolamışlar. Oysa dilleri başka söylüyor, yaptıkları icraatlar başka.
Dünden bugüne yaşamın hangi alanında olursa olsun yönetici ve yönetilenin “en yüce değerleri” hep farklıdır.
Farklılık bireysel çıkar, bencillik, kar hırsı, hâkim olma içgüdüsü, sürü karakterinden uzaklaşamamak ve bir de sürü içinde sürü başı olma heveslisi olmak var. Mülkiyet hırsı insan evladına bir virüs gibi girmesiyle yaşamındaki çatışmalar uzlaşmaz boyuta geldi, değerleri farklılaştı.
Saraylarda oturan ile barakalarda oturanın en yüce değeri aynı mı? Ovada yaşayan ile dağda yaşayanın en yüce değeri bir olur mu? Hatta teninin rengi, konuştuğu dil nedeniyle savunduğu değerler bile farklıdır.
Beyaz adam Afrika’ya gidince elinde İncil, onların elinde ise uçsuz bucaksız bakir topraklar vardı. Bir akşam vakti elindeki kitabı onlara verdi gözlerini kapatıp dua etmelerini istedi. Gözlerini açtığında ellerinde kitap beyaz adamın elinde ise topraklar vardı. Afrika'ya giden beyaz adamın “en yüce değeri” neydi?
Çölde yaşayanlar aradaki sorunlarını giderince suları bol toprağı zengin yerleri ne ile işgal etti? Birileri haçlı işgallerine bahane uydururken bunlar ne dedi?
İskender dönemin devasa ordusuyla koca Anadolu’yu aşıp, Ortadoğu’yu geçip Hindistan sınırına kadar babasının hayrına mı gitti?
Romalı Sezar, Kleopatra’nın güzelliği için mi Mısıra ordusunun başında gitti?
Emevi valisi Kuteybe, Talas kenti başta olmak üzere birçok yerde binlerce insanı neden öldürdü sadece inançları ve değerleri gereği mi ağaçlarda sallandırdı?
Osmanlı, Şeyh Bedrettin’i Serez de,  müritlerini görüldüğü yerde katledilmesi hangi “en yüce değer” de karar verdi?
Büyük savaşları, katliamları hangi “en yüce değer” yaptırdı?
Paranın sultanlığı, hükümranlığı kaç kitap varsa onun içinde değil mi?
“En yüce değerin” hep kendi dediği olduğu ve vermiş olduğu telkinlere ahlak anlayışına uyulmasını belirtenler neden sırçalı köşklerde oturmakta?
Kendilerine kanaat önderi denilenler ele “haram ve günahları” anlatırken neden yutarlar üzüm salkımını?
Kara kaplı koca kitap içinde ne yazdığı belli olmayan “en yüce değer” mi?
En yüce değer ne, kıymetli madenler, gayrimenkuller, hanlar, saraylar, yatlar mı?
Arşimet suyun kaldırma, Galileo dünyanın döndüğünü, Newton çekim gücünü bulması yaşamımızı kolaylaştırmadı mı?
İnsanı diğer canlılardan ayıran ne?
Bir işe girişmeden önce plan ve program yapması değil mi? Bilgilerini paylaşması hatta geleceğe aktarması önemli bir neden değil mi? Yılların, yüzyılların hatta bin yılların birikimi genetiğimize işlenmiş “emek” “en yüce değer” değil mi?
Bir de bugünlerde seçim yapılacak ya adayların hemen hepsi “kıble” sözünü çok kullanılmakta. Yaşamımızı idame ettiğimiz bu evrende her toplum güneşin doğduğu yere doğu battı yere batı derken kim kimin doğusunda ya da batısında hep tartışma götürdü. Bugün olduğu gibi dünde eli silahlı orduya kim sahip ise yönü de o belirledi. Hangi devlet ve onun önemli kenti hem ticaret hem de kültür sanat çekim merkezi oldu. Hatırlarsınız “her yol Roma’ya gider”, “İpek yolu” Çin’e kadar gider ve birde yakın tarihimizden “Londra asfaltı” yön tarifimizi belirlemişti.
İnsan evladının en yakın dostu olan “at” ile gidilebilecek yere kadar gitti. At’ın yetmediği yerde ona koşullu araba yaptı. Nehir, göl ve denizleri aşmak için sal, kayık ve gemi yaptı. Daha fazla öğrenmek daha fazla yerlere sahip olmak için daha büyüklerini yaptı ama yine de kıyıdan uzaklaşıp enginleri aşamadı elindeki var olanla yetindi. Bu toprakların üzerinde yaşayanlar ya Bizans’ın ya da Arap egemenliğinin ekonomik, politik ve kültürel baskılarına maruz kaldı. Kendi kültürünü yaratamayan toplumlar başkalarının kültürel (ekonomik ve politik) egemenliğine boyun eğdi. Yönünü (yani kıblesini) hep başkalarının telkini ya da baskısıyla belirledi. İstisnalar haricinde hemen hemen tüm yöneticiler çıkarları menfaatleri için yönlerini devamlı değiştirmekte. Onlar hem iktidarları hem de variyetlerinin devamı için yönlerini/kıblelerini değiştirirken inanç değerlerini de değiştirmekten çekinmedi.
İktidar ve sözde muhalefet halka, topluma ve yurttaşın gözlerinin içine bakarak yalan söylemeyi bir meziyet sanmakta. Halkına yurttaşına “en yüce değer” size hizmet etmektir derken bile ihalelerden paylarını almasını bilmekte. Onlar kıblesini çıkara, menfaate, hırsa ve paraya çevirmiş. Kendine göre devlet kurumunda irili ufaklı kadrolaşmış.
Oysa yurttaşın bilgisi ve emeği sudan bile ucuz. Toplum olarak susuzluğun, açlığın ve iktidardan nemalanmanın kavgasını ederiz de ya emeğin “güzel insanlığın” “en yüce değerin” anlamını bilip kavgasını verebiliyor muyuz?
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi