Kral değil kural önemli

DIŞARIDAN ahkam kesmek, tuzun kuru iken, tenceren kaynar maymunun oynar iken konuşmak çok kolay bu ülkede. İktidar dahil kimse ama hiç kimse açın halinden anlamıyor. Tok olanlar dalgazında, yolunda aç olanlar ise ekmek kavgasında Dostlar. Ülkeyi yönetenler 20 yıldır heryeri talan edenler, Atatürk döneminde yapıaln ne varsa satanlar; hatta zamanında " Babalar gibi satarız" diyenler ülkeyi iflasa taşıdılar. Ne 2053 vizyonu, ne 2053 hedefi, hiçbiri tutmamış. Sonra enflasyon dışarıdan geliyor, bizim yönetimimizin sonucunda değil diyorlar. Şimdi de kalkmış 2023 sonrasına düzelme sözü veriyorlar. Yüzde 29' da aldıkları enflasyon üç haneli rakamlarda geziyor düşüreceğiz diye yine uyutuyolar. Yani kısaca onlar gününü gün edip işlerine bakıyorlar. Her şey çok pahalı , Sanki savaşta olan biziz ! Saçma sapan şeyleri gündemde tutuluyor.Ekonomik kriz türkiyenin gündeminden inmemelidir.Türkiye'nin tek gündemi var, ekonomik kriz, açlık, yoksulluk,ağır zamlar ve hırsızlık... Başımıza gök taşı da düşse,bu gündemi değiştirmelerine izin vermeyin.Cahil halka göre zamlari yapanlar: Allah, Esnaf, Dış Güçler; Ama ne Allah ne esnaf ne de dış güçler iktidar sahiplerinin zengin olmasinı engelleyemiyor! Bakın Hala Bakan Nebati "Işıltı" diye twetler atıyor. Dolar hergün rekor kırıyor. Ha keza işsizlik deseniz gene öyle. Bakın Kütahya’da bir törende konuşurken, işsizlik sorunu olmadığını savunan Erdoğan, ‘Bir de utanmadan sıkılmadan diyorlar ki, ‘işsizlik var’. Ne işsizlği ya? Yeter ki iş istesin vatandaş, iş. İş çok ama ne diyor? ‘Benim istediğim gibi iş yok…” ifadelerini kullandı. Gördünüz mü!

 

Halk, AKP’nin

enkazını gördü


Artan yoksulluk, peş peşe gelen skandallar ve her alana yayılan kriz, iktidarı dibe çekerken toplumsal yapıyı AKP aleyhine dönüştürdü. İktidarın özellikle büyükşehirleri tümden kaybedeceğine vurgu yapan uzmanlar, “Halk, krizin nedeninin AKP’nin tercihi olduğunu gördü” diyor. Milyonları derinden etkileyen yoksulluk kentlerin yapısını değiştirdi, toplumu hızla dönüşüme uğrattı. Kırlarda üretim durma noktasına gelirken kentlerde ise orta sınıflar çözüldü, yoksulluk şehirlerin geneline yayıldı. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere metropoller, 20 yıllık AKP iktidarının elinden bir bir çıktı. İktidar, sanayinin güçlü olduğu, işçi sınıfının yoğun yaşadığı kentlerde de büyük oranda oy kaybetti. Ekonominin yanı sıra her alana yayılan yönetim krizi, ifşa edilen rüşvet skandalları, mafya-siyaset ilişkisi, yolsuzluk ve küçük bir gruba tanınan ekonomik imtiyazlar, baskı, yasak ve hukuksuzluklar silsilesi halkı iktidardan soğuttu.
 

Müflis müteahhit oldular


AKP yöneticileri sonra çıkıyor konuşuyorlar, "2023 hedeflerini de tutturacağız, 2053 vizyonumuz". Yahu sen taahhüdünü, dünü yerine getirememiş bir müteahhitsin. Gidip evinde oturman lazım. Sen hala 2053 vizyonu. Ne 2053 vizyonu, ne 2053 hedefi, hiçbiri tutmamış.” Son gelen elektrik ve doğalgazda peki bu fiyatları niye bu kadar artırdınız, aynı dönemde bakıyorum dolar kuruna sadece yüzde 37. Türkiye’de bir sorun var. Yöntemleri yanlış, gerekli rezervleri yok. Hata yaptılar zamanında anlaşmaları bağlamadılar. Bu gazla ilgili ve bugün Türkiye’de fiyatlar OECD’nin üç katı artıyor”
 

Güvenilmez ortak algısı


Türkiye’de aynı anda iki krizi birlikte yaşadığımız görüyoruz. Birincisi Türkiye’nin 2007 yılından sonra izlediği ekonomi modeli tıkanmış görüyor. Türkiye 2007 yılında itibaren dünyada kendine benzeyen ekonomilerden ayrışıyor. Bugün ekonomi modelinin tıkanması karşımıza ekonomik kriz olarak çıkıyor. Ekonomik krizin göstergeleri de bozulan dış denge, yetersiz döviz rezervleri, yüksek enflasyon ve niteliksiz büyüme. İkinci önemli sorunumuz tek adam rejimi ve bunun devlette yol açtığı yönetim krizi. Bu ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dediğimiz sistem devletin kurumlarında ciddi bir aşınmaya yol açtı. Artık kural kalmadı, kral var. Bir gecede her şey değişebiliyor. Kurumsal kapasite, devletin köklü kurumları hızla aşınmış durumda. Yine Türkiye ile ilgili ‘Güvenilmez ortak’ algısı güçleniyor.
 

Kural önemli


Halbuki milletlerin nasıl zenginleştiğine baktığımız zaman bunu kral yerine kural olmasına bağlıyoruz. Burada kurumsal kalite endeksi ve bileşenleri dediğimiz bir endeks çıkardık. Çeşitli bileşenleri var. Her bir bileşende en iyi olan ülkeyi tespit ettik. Bu tarafa baktığınız zaman. Bunların etrafından bir çizgi geçirdik ve sonra buna bizim de üyesi olduğumuz Kalkınma İçin Ekonomik İşbirliği Teşkilatı’ndaki kriterleri koyduk. En sona da bu kırmızı gördüğünüz Türkiye’yi koyduk. Gördüğünüz gibi bizimle en gelişmişler ve OECD dediğimiz ülkeler arasında ciddi farklar var. Şunu sorabilirsiniz, bunun büyüme ile, kişi başına gelirle, zenginleşme ile ne alakası var diyebilirsiniz. Onu da sol tarafa baktığınızda göreceksiniz. Kurumsal kalite ile kişi başına gelir düzeyi arasındaki ilişkiye baktığınız zaman da kurumsal kalite ne kadar iyiyse kişi başına gelir de o kadar yüksek oluyor. Neden kral değil kural önemli, neden kural değil kural olmalı.
 

Güya ucuz market


Bu ülkede büyüme kalitesiz. Şimdi, birkaç kişiyi zengin eden ama ülkenin neredeyse yüzde 90’ından fazlasını fakir eden bir büyüme ile karşı karşıyayız. Faik Bey bunu nereden çıkarıyorsun dediğiniz zaman, hükümetin kendi açıkladığı rakamlar var. Bakın işgücüne yapılan ödemelerin milli gelir içindeki payı. Yani bu muhtemelen rekor seviyede düşük. Yüzde 21,4. Yüzde 30’lardan yüzde 21’lere inmiş kısa sürede. Bu ülkede büyümenin insanları zenginleştirmediğini söylüyor. Bu büyüme değil aslında şişme. Bakın TÜFE 12 aylık yüzde 20’lerdeymiş geçen senenin 11’inci ayında, şimdi olmuş yüzde 80. O da TÜİK’in makyajlı rakamları ile. Bu fiyatları da başka hiçbir yerde bulamıyorsunuz. Bu üç harflilerden bir tanesinin yöneticisi dedi ki ‘Biz de enflasyon yüzde 110’. Güya ucuz market orası. TÜİK’te yüzde 80. Büyümenin kalitesiz olduğunu gösteren başka neden de cari açıktaki olağanüstü artış. Cari açıkta artış ne demek? Borca batmak demek. Bu büyüme aynı zamanda ülkeyi borca batırdığı için sürdürülebilir de değil.
 

3 Hazine Bakanı

4 MB Başkanı

5 TÜİK başkanı


Baktığımız zaman nedir problemimiz diye, kurumsal altyapının tamamen çöktüğünü, ekonominin de adeta şarampole yuvarlandığını görüyoruz.2018 Temmuz ayından bu yana, bu ucube Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtikten sonra Merkez Bankası’nın döviz kasası boşaldı. 128 milyar dolar buharlaştı. Üç Hazine ve Maliye Bakanı, dört Merkez Bankası Başkanı, beş TÜİK Başkanını o koltukta gördük. Peki ne oldu? Dünyada sıcak para azaldı, milleti borca batırıp sahte cenneti yaşatma dönemi 2007’den bu yana sürekli kapanıyordu. Ama buna rağmen bu oyunu sürdürme sevdası hükümette vardı, bu oyunu sürdürebilmek için de kerameti kendinden menkul bir safsata ortaya atıldı.


 

STRATEJİK İLLER

MUHALEFETTE


Son çalışmalarına ilişkin Aksoy Araştırma’nın kurucusu Ertan Aksoy, “Bizim ölçümlerde, büyük şehirlerdeki oy hareketliliği kırsala göre daha fazla. Önümüzdeki seçimde muhalefetin ana konsantrasyonunun büyükşehirlerde olması lazım. Kimlik, inanç gibi değerleri büyükşehirler yaşayan yurttaşlar taşraya göre daha fazla ekonomi üzerinden yorumlayabiliyor. Bu da muhalefete artı puan kazandırıyor” dedi. Muhalefet partilerinin elindeki illerin büyük çoğunluğunun stratejik iller olduğuna dikkat çeken Aksoy, “Bu belediyeler orada da gayet iyi bir performans gösteriyorlar. Bu nedenle de muhalefetin toplumu genel iktidarda iyi yöneteceğine dair ikna etme potansiyeli var. Büyükşehirlerde yaşam maliyeti de kırlara göre çok daha yüksek. Eskiye göre kır-kent dayanışması kalmadı. Kırdan kente gıda, erzak vesaire desteği de kesildiği için büyük kentlerde hayat pahalılığından etkilenme çok daha yüksek. Bu nedenle de büyük kentlerdeki seçmenin bu iktidarın olumsuzlukları karşısında siyasal olarak tepki verme potansiyeli artmış oluyor” değerlendirmesini yaptı. Önümüzdeki seçimin sonucunu büyükşehirlerin belirleyeceğini söyleyen Aksoy sözlerini şöyle sürdürdü: “Mesela İstanbul, Ankara, İzmir Mersin, Antalya gibi CHP’nin elindeki şehirler dışında Bursa, Denizli, Kocaeli ve Balıkesir gibi dört şehir için de muhalefetin, ittifakı koruması koşuluyla oraları almama ihtimali artık kalmadı. Çünkü 2019’da yerel seçime gidildiğinde iktidar bugüne göre çok daha güçlüydü. İktidarın seçmeninde moral motivasyon daha yüksekti. Bu sandığa katılma oranlarından tutun da oy tercihlerine kadar birçok şeyi etkileyen bir durum. Şimdi ise iktidarın seçmeni bir o kadar motivasyon kaybetti.”

Hedefler yerle bir oldu


Ekonomik belirsizlik arttı ve güven kayboldu. Hiçbir zaman en yüksek kur beklentisi ile en düşük kur beklentisi arasındaki fark bu kadar açılmamıştı. Yani en üst tahmin 25, en altta tahmin eden 17-18. Bu tahminleri büyük şirketlerdeki yöneticiler yapıyor. Eğer büyük şirketlerdeki yöneticilerin kafaları bu kadar karışıksa milletin kafası ne halde siz tahmin edin. Reel kesim güven endeksi düşmeye devam ediyor, en düşük seviyelerinde. Şimdi belki yavaş yavaş düzelttirmeye başlarlar, çünkü TÜİK’in başına istedik kadroları getirdiler. Bütün bu beceriksizliklerin sonunda aslında ulaşılabilecekmiş gibi olan 2023 hedefleri hayal oldu. 2023’te milli gelir 2 trilyon dolar yapacağız demişlerdi. Nerede dediler, önce AK Parti’nin 2011 seçim beyannamesine yazdılar, yetmedi sonra 2014-2018 dönemini kapsayan 10. Kalkınma Planı’nda da Meclis’te oylattılar. Meclis’ten geçirdiler, resmi hedef haline getirdiler. Neymiş resmi hedef, 2023’te 2 trilyon dolar. En son yayınladıkları Orta Vadeli Programda, 2023’te diyorlar, milli gelir 925 milyar dolar olacak. Yarısı bile değil.
 

20 bin dolar yalan oldu


Kişi başına gelir, 25 bin dolar yapacağız diye millete taahhüt ettiler, söz verdiler. 10 bin 703 dolar oldu. Ancak bu kadar olacak diyor. İhracat 500 milyar dolar olacak dediler, 242 milyar dolar. Bakıyorsunuz, tarihi ihracat rakamları filan diye her yerde var. Hedeflerinin yarısına dahi ulaşamamış vaziyetteler. Bir yerde hedefin iki katı var. İşsizlik yüzde 5 dediler, Orta Vadeli Programda 2023’te işsizlik yüzde 11,4 olacak dediler. Sonra dün çıkıyor konuşuyorlar, 2023 hedeflerini de tutturacağız, 2053 vizyonumuz. Sen taahhüdünü yerine getirememiş bir müteahhitsin. Gidip evinde oturman lazım. Sen hala 2053 vizyonu. Ne 2053 vizyonu, ne 2053 hedefi, hiçbiri tutmamış. Sonra enflasyon dışarıdan geliyor, bizim yönetimimizin sonucunda değil diyorlar. Rusya, Ukrayna’yı işgal etti. Ukrayna işgal altında. Türkiye bunların komşusu. Rusya’da enflasyon yüzde 15, Ukrayna’da yüzde 22, Türkiye’de 80. Ne dışarıdan geliyor, bal gibi içeriden geliyor. OECD ekonomilerinde 12 aylık enflasyon. Türkiye’de yüzde 80, OECD ortalaması yüzde 10. Gıda enflasyonu Türkiye’de yüzde 95, OECD’de yüzde 13,3. Enerji enflasyonu Türkiye’de yüzde 143, OECD’de yüzde 41. Bu yüzde 143’ün içinde dün akşam hepimiz gözümüzü kapamış uyurken yapılan zamlar yok.


 

SOSYAL YARDIMLAR

ARTIK TUTMUYOR


Özellikle sanayi üretimi ve hizmet sektörlerinde sermaye birikiminin yoğun olduğu hemen hemen bütün kentlerde orta gelir grubunun kentte tutunma imkanın kalmadı.Bu kentlerin en yoksulları, en ağır yoksulluk koşullarında yaşamaya razı oldukları için bu kentlerde kalmak zorunda. Çünkü hem tam anlamıyla mülksüzler, hem de eğitim ve beceri imkanlarını da bulamadıkları için emek yoğun işlerde çalışmak zorundalar. Ancak görece eğitimli ve meslek sahibi orta sınıflar hem giderek mülksüzleştikleri için hem de kazandıkları ücretlerle kendi sınıf kültürü içinde asgari yaşam standartlarını sağlayamayacakları için bu kentlerden taşınıyorlar. Bakın Dostlar ! Pazara gidip sebze fiyatlarını görünce pazarcıya verdiğiniz tepkiyi, bir yılda akaryakıta yüzde 300, gübreye yüzde 400 zam geldiğinde ülkeyi yönetenlere vermiyorsan sebze meyve pahalı diye ağlamaya hakkınız yok...

Zamlar perişan edecek


Şimdi bakın sene başından bu yana elektrik fiyatlarına konutta yüzde 95 ile 200 arasında zam yapmışlar. Bunun büyük kısmı da nisan ayından sonra. Kışın elektrik faturalarının nerelere gideceğini hep beraber bir düşünelim. Ticarethanelerde yüzde 92. Esnafın haline bir bakın. Sanayide, sanayicinin durumu iyi ya yüklensinler sanayiciye yüzde 322. Doğalgaz fiyatları konutta yüzde 164, ticarethanelerde yüzde 224. Sanayide yüzde 273. Peki bu fiyatları niye bu kadar artırdınız, aynı dönemde bakıyorum dolar kuruna sadece yüzde 37. Türkiye’de bir sorun var. Yöntemleri yanlış, gerekli rezervleri yok. Hata yaptılar zamanında anlaşmaları bağlamadılar. Bu gazla ilgili ve bugün Türkiye’de fiyatlar OECD’nin üç katı artıyor. Dostlar Bir de konut 20 yüzde Sanayi 50 yüzde. zam geldi. Allahtan eve 20 yüzde gelmiş diyen var. Üretim maliyeti artınca satın alacağın şeylere zam gelmeyecek mi mal! Şu matematik öğrenilene kadar gebereceğiz. Doğalgaz ve elektriğe zam geldi. Bu zamlar sadece enerjiyle sınırlı zannetmeyin. Yediğiniz, içtiğiniz, kullandığınız tüm ürün ve hizmetlerde elektrik var, doğalgaz var. Enerjiye zam demek, iğneden ipliğe her şeye zam demek. Vatandaşı kara kışa terk ettiler.
 

Fakirden alıp

zengine verdiler


Bu kötü yönetim sonucunda da milletimiz bütçeden hak ettiği desteği alamıyor. Faiz lobilerine 151 milyar dolar ödemişiz, ocak- temmuz döneminde. Bir de yeni icat ettiğimiz faizin kendisi olan Kur Korumalı Mevduatımız için Hazine’den ödediğimiz 60 milyar dolar. Milletin cebinden bir kuruş çıkmayacak dedik, ilk yedi ayda 61 milyar Türk lirası para ödedik. 151 milyar lira faize ödedik. Çiftçiye ne ödedik? 24 milyar ödedik, ilk yedi ayda. Esnafa Halk Bankası üzerinden 5 milyar ödedik. Bir de bütçeden doğrudan verdiğimiz destek var. O da 1 milyar Türk lirasının altında. Sonuç itibariyle iktidarın tercihini gösterir. İktidarın tercihleri arasında çiftçi, esnaf yok. Kim var? Faiz lobileri var. Onun için de en son gelen büyüme rakamlarında diğer sektörler yüzde 1 büyürken, sanayi yüzde 1 büyürken bankacılık sektörü yüzde 3,5 büyüdü. Türkiye kendisine benzeyen G20 ekonomileri içinde doğrudan destek vermede sondan üçüncü, kredi ve borç vermede birinci. Esnafımızı da pandemide sıkıntıda olan geniş halk kitlelerini de borca batırmışız. Yaptığımız iş o olmuş. Yetmez, bu borçlara baktığımız zaman ilginç bir şey oldu. Türkiye’de borcun faizi ana parasını geçti
 

Güeven kalmadı


Anket sonuçlarını konuştuğumuz ORC Araştırma Genel Müdürü Mehmet Pösteki, “AKP’li seçmen kendisini kandırılmış hissediyor. Büyük vaatler verildi ancak süreç içerisine baktığımızda ekonominin çok çok daha kötüye gittiğini gördük. Bu nedenle kendi seçmeni dahi bundan etkilenir ve bunu eleştirir hale geldi” dedi. ORC Araştırma Genel Müdürü Mehmet Pösteki, oy kaybının tek başına ekonomik nedenden kaynaklanmadığını değerlendirmesini şöyle sürdürdü: Milyonlar yoksullaşırken birtakım grupların zenginleşmesi, yolsuzluk haberleri, Sedat Peker'in iddiaları ve bu iddiaların şifresinin çürütülememesi gibi birçok şeyi görebiliyoruz. Çünkü artık çok nettir ki AK Parti kaybediyor. Korona sürecinde bunun etkisi daha az ilerliyordu. Çünkü insanların o anda tek düşündüğü şey sağlıklarıydı. Öyle ya da böyle iktidar bir şekilde o süreci götürmeyi başardı. Ama korona süreci bittikten sonra bir enkaz ortaya çıktı ve insanlar asıl ekonomik krizi, yoksulluğu veya işte adam kayırmacılığı, birtakım haberleri daha sık ve daha hissedilir olarak görmeye başladılar. Bu nedenle de güven duygusu azaldı.”
 

Kavga bunları bitiriyor


AKP'nin yıllar içerisinde oy deposu olarak kullandığı illerin hemen hemen tamamında 10 ile 20 puana varan bir oy kayıpları olduğunu söyleyen Pösteki, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi bunun ana nedenleri zaten her zaman söylediğimiz gibi ekonomi. İstanbul, Ankara gibi metropollerde ise ekonomik krizin dışında bir de kutuplaşma var. Aslında bu hikaye, AK Parti'nin yani Erdoğan'ın kendisinin hazırladığı bir şey. Yani bu kutuplaşmayı isteyen de kendisiydi. Ancak bu ters tepiyor. Oylarındaki bugünkü erime kendisinin ve ekibinin hataları yüzünden ortaya çıkan bir erimedir. Bugün toplumun çok çok büyük bir kesimi için asıl olan şey kendi huzuru, refahıdır. Muhalefet liderleri de ekonomiyle alakalı birtakım tatmin edici açıklamalar, projeler sunmaları durumunda bu erimenin daha da ilerleyeceğini söyleyebiliriz.”

SON SÖZÜM; Yazımı Dostoyevski'den üç anlamlı söz ile noktalayayım. “Bir toplumun gelişmişlik düzeyini hapishanelerinden anlayabilirsiniz.” (Fyodor Dostoyevski.). “Namuslu olmak sizi diğer insanlardan üstün yapmaz, övünme hakkını vermez, zaten herkes yaşadığı sürece namuslu olmak zorundadır.” .” (Fyodor Dostoyevski.) “Dünyayı güzellik kurtaracak.” (Budala, Dostoyevski)
 

KUTU1


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi