Ne dedilerse tersi oldu!

Bugünkü iktidar 20 yıldır yaptıklarıyla elbette anılacaktır. İyi şeyler de oldu. Ama eksiler artıları da aldı götürdü. Şöyle diyelim kısaca aslında 20 yılın özeti burada saklı "Ne dediler. Ne yaptılar. Ne dedilerse genelde tersini yaptılar.İktidar, Milletin halini görmeyen, sesini duymayan, kendi halkını unutmuş bir yönetim anlayışıyla, baskıyla, sansürle, yalan dolanla, akıl ve bilim dışı politikalarla ülkeyi idare etmeye, koltuğunu bırakmamaya çalışıyor. Açıkça demek gerekirse sözler hep yalan oldu. Ortalık talancılarla yalanlarla doldu.
 

AKP'nin sunduğu son bütçesi olan 2023 Bütçesinde faiz ödemeleri için 566 milyar lira ödenek koydu.Bu, OVP’deki ortalama dolar kuruyla 26 milyar 300 milyon dolar eder. Çok sevdikleri faiz lobilerine 26 milyar 300 milyon dolarlık son bir çek yazıp bıraktılar.
Geçilmeyen köprüler ve yollar için, yatılmayan hastane yatakları için 2023’te ihalecilerine ayırdıkları para 102 milyar lira.2023 bütçesinde faize, yandaşa, şatafata bütçeden 674 milyar lira para ayırıliırken yatırıma ayrılan para sadece 316 milyar lirada kaldı.
 

Sözler hep yalan oldu
Yolsuzluğu, yasakları, yoksulluğu bitirme vaadiyle oy alanlar, bu halka, yolsuzluğun, yasakların, yoksulluğun daniskasını yaşatıyor. Milletin gözünden de, gönlünden de düşen saray sosyetesi, zulmünü her geçen gün artırıyor. Ama bu toprakların irfanı, “Zulmü artanın, zevalinin yakın olduğunu” çok iyi bilir. Meşhur sözdür: “Halk, kendi hükümetinden korkmamalı; hükümet, kendi halkından korkmalıdır.” “Halkın hükümetten korktuğu yerde tiranlık, hükümetin halktan korktuğu yerde özgürlük vardır.”
 

Papua Yeni Gine parası bizden değerli!
Geçtiğimiz yıl Eylül ayında, “Faiz sebep, enflasyon netice” diyerek, bir safsata uydurdular, paramızı pul ettiler. Enflasyonu azdırdılar. Bunu ben söylemiyorum. Resmi rakamlar bile söylüyor. O makyajlı resmi rakamlar. Merkez Bankası’nın elinden faiz silahını aldıkları gün, tabela faizi yüzde 19’du, bugün yüzde 10,5. Ama o gün yüzde 19 olan enflasyon, bugün yüzde 83. O gün 8 lira 60 kuruş olan dolar, bugün 18 lira 60 kuruş. Milli paramız o günden bu güne, dolar karşısında yüzde 55 değer yitirdi. Dünya üzerinde Dolar karşısında, en çok değer yitiren para birimi, Türk Lirası. Bizim milli paramız. Milli paramız sadece dolar karşısında değil, Bulgar Levası karşısında yüzde 42, Papua Yeni Gine Kinası karşısında yüzde 52,5. Mozambik Metikali karşısında yüzde 53, Gürcistan Larisi karşısında yüzde 58, işgal altındaki Ukrayna’nın Grivnası karşısında yüzde 35, Savaştaki Rusya’nın Rublesi karşısında yüzde 60 değer kaybetti.
 

Nasıl becerdiniz?
Ama şunu anlamak gerçekten zor: Taliban’ın Kaleşnikoflu Merkez Bankası Başkanı bile, bizdeki beceriksizlerden çok daha liyakatli çıktı. Türk Lirası, Afganistan Afganisi karşısında bile, yüzde 53 değer kaybetmiş. Bu ülkeyi bu hale getirmeyi nasıl başardınız? Nasıl becerdiniz bunu?
 

Enflasyonla gasp ettiler
Yurttaşlarımızn üç beş kuruşunu, elinde, avucunda ne varsa enflasyonla gasbettiler. Peki, kimleri sevindirdiler? Kendi batık yandaş şirketlerini ve faiz lobilerini. Devlet eliyle Cumhuriyet tarihimizde, görülmemiş, korkunç bir servet transferine, son bir yılda imza attılar. Kur Korumalı Mevduat dediler, bankaların ödeyeceği faizi, fakir fukaranın, garip gurebanın ödediği vergilerle, milletin sırtına yüklediler. Bu yılın Mart ayından Eylül ayına kadar geçen 7 ayda, Kur Korumalı Mevduata ödedikleri faiz 85 milyar lira. Buna Merkez Bankası’nın ne kadar faiz ödediğini ise saklıyorlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, milletin vekillerine bilgi vermiyorlar. Buradan açıkça ifade ediyorum. Bunlar millete “bürokratik vesayetle mücadele etme” vaadiyle geldiler, bunu yerine getirmek için seçildiler şimdi kendi bürokratlarının eliyle, millet iradesinin tecelligâhı Gazi Meclis’e, bilgi vermiyor. Bu Sarayın memurları eliyle, vesayetin daniskasını uyguladığını açık seçik ortaya koyuyor.
 

Allahın bildiği kuldan saklanamaz
Allah’ın bildiğini, milletten ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden niye saklıyorsunuz? Sebebi olduğunuz talanı milletten saklamak için, beyhude uğraşmayın. Görünüyor her şey. İşte banka karları ortada. Bu yılın ilk sekiz ayında bankaların net karı, yüzde 420 artmış. Beşe katlanmış. 252 milyar lira olmuş. Soruyorum.  Bu ülkede kimin geliri beşe katlandı? İşçilerimizin, emekçilerimizin mi? Esnafımızın mı? Çiftçimizin mi? Memurlarımızın mı? Emeklilerimizin mi? Hayır! Ama faiz lobilerinin karı, beş kattan fazla arttı. İktidar ağzına ne zaman faiz kelimesini alsa, bu ülkede en çok yüzü gülen hep faiz lobileri oldu. Bu kural hiç değişmedi. İşte 2003’den bu yana, bütçeden faiz lobilerine yaptıkları ödeme; 526 milyar 821 milyon dolar. Bunu aya bölersek, her ay bütçeden ödedikleri faiz; 2 milyar 222 milyon 873 bin dolar. Güne vurursak, her gün ödedikleri faiz; 73 milyon 88 bin 363 dolar. Saat başına ödedikleri faiz, 3 milyon 45 bin 348 dolar. İşte Saray’ın faizle mücadeleden anladığı bu…
 

Son bütçe yandaşa
Meclis’e  sundukları devri saltanatlarının son bütçesinde, yandaşlara, giderayak son bir kıyağı da ihmal etmediler. Geçilmeyen köprüler ve yollar için, yatılmayan hastane yatakları için, 2023’te ayırdıkları para, 102 milyar lira. E tabii, 2023 Bütçesinde debdebe ve şatafatı da, unutulmamış. Enflasyonu yüzde 25’e düşürmeyi hedeflerken, Beştepe'nin bütçesini yüzde 62 artırmışlar. 2022’de her gün 11 milyon 199 bin 938 lira harcayan Beştepe, “2023’te artık her gün 18 milyon 183 bin 726 lira harcayacağım” diyor. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu! Faize, yandaşa, şatafata bütçeden ayrılan para 674 milyar lira. Ama bütçeden yatırıma ayrılan para sadece 316 milyar lira.
 

Yüzde 1292 artış !
Bütçenin sınırlı imkânları, faize, yandaşa, debdebe ve şatafata aktarılırsa, elbette ortaya çıkacak açık da borçla kapatılır. AKP elinde, bütçe kanunuyla alınan borçlanma limitleri, artmış diyemiyorum. Uçmuş, uçmuş. 2017’den 2023’e, Bütçe Kanunları ile alınan borçlanma yetkisindeki artış, yüzde 100 değil, yüzde 200 değil, yüzde 500 değil, yüzde 800 değil. Yüzde 1000 değil. Tamı tamına yüzde 1292. 2017’de yüzde 10’luk ilavesiyle, 52 milyar lira olan borçlanma limiti, 2023 bütçesinde 727 milyar liraya çıkmış. “Ülkeyi şahlandıracak” diye milletimize pazarladıkları bu ucube rejim, borçları şahlandırmış. Bütçenin borçlanma limiti 6 yılda 14 katına çıkmış. Bunun adı beceriksizlik, kifayetsizlik, sorumsuzluk, siyasi iflastır.
 

Millet 1 trilyon alacaklı !
AKP, “Çıkmadık candan umut kesilmez” demeye devam ediyor. Bu bütçe güya; her kesime “2023 hedeflerine uygun kaynakları” ayırmışmış. İnsan 2023 hedefleri lafını söylerken biraz sıkılır. Bu millete 2023’te, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına girmeyi vadeden kim? Sizsiniz. Bırakın ilk 10 ekonomi arasına girmeyi, ülkeyi ilk 20’den düşme sınırına getirdiniz. Erdoğan 2023 için, 2 trilyon dolar gelir vadetti. Peki, getirdiği bütçe ne diyor? “2023’te ülkenin geliri, olsa olsa 867 milyar dolar olur” diyor. 2 trilyon nerede? 867 milyar dolar nerede? Hedefin yarısı bile değil. Millet, böyle baktığımızda sizden 1 trilyon 133 milyar dolar alacaklı. Yine her bir vatandaşa 25 bin dolar gelir vadettiniz. Şimdi, “Bütçede hedefin yarısına bile ulaşamayacağız, kişi başına gelir 10 bin 71 dolar olacak” diyorsunuz. Hadi dünyada kriz vardı, pandemi vardı. 25 bin dolar olmadı, bari 20 bin dolar yapsaydınız. Ama yaptığınız ne? 10 bin 71 dolar. İşte bu rezaletin daniskasıdır. Başka da bir izah tarzı yoktur. Millete yüzde 5 enflasyon vadettiniz. Ama bu gün ipe sapa gelmez ekonomi yönetiminizle Türkiye’yi dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip, ilk beş ekonomisi arasına soktunuz. Verdiğiniz hiçbir sözü tutmadınız. Bu tablo iflasın ilamı değil de nedir? Ama şimdi müflis tüccarlar gibi eski defterleri karıştırıyorlar. 2023 vaatlerini yerine getiremeyenler, milletten çıkıp bir özür dilemesi gerekiyorken, hala caka satmaya kalkıyorlar. Pes doğrusu. Hep söylüyoruz: Bütçe bir hükümetin tercihlerini gösterir. Erdoğan’ın son bütçesinin tercihleri de, bizi hiç şaşırtmamıştır. Tercihlerinde, millet değil faiz lobileri olanlara, millet değil yandaş ve besleme müteahhitler olanlara, milletin değil debdebe ve şatafatın peşinde koşanlara, milletimiz, sandıkta okkalı bir şamar atmaya hazırlanmaktadır. Tüm kamuoyu yoklamalarının da gösterdiği budur.
 

Arsız güçlü haklı haksız!
Dostlar ! günler önce Amasra’dan gelen acı haberle, Türkiye’nin yüreğine ateş düştü. 41 maden emekçimiz, tedbirsizliğe ve ihmale kurban gitti. Sayıştay raporunun bu madenle ilgili bulgularını, daha önce paylaştık. Evladını, eşini kaybeden acılı ailelerin, şahitlikleri ve söyledikleri de ortada… Bu faciada yaşamını kaybeden madencimiz Soner Ak’ın, acılı eşi Özge Ak’ın söyledikleri ise,  iman tahtasının altında vicdan taşıyan herkesi, sarsacak nitelikte. Patlamadan üç gün önce; “Gaz çok. Ama yapacak bir şey yok” diyerek, madende çalışmaya devam eden Soner AK’a, “Bize sizin keyfiniz değil, kömür lazım” diyen anlayış, 41 madencimizi bu hayattan koparıp aldı. Ama işte arsız, kendini güçlü sanınca, haklıyı, haksız çıkarmaya kalkar. 8 yıl önce Soma’da 301 canımızı yitirdiğimizde, Erdoğan, “Bu kaza en küçük detayına kadar araştırılıyor. Hiçbir ihmalin göz ardı edilmesine izin vermeyeceğiz. Olay aydınlatılacak, hem aileleri, hem de kamuoyunu tatmin edici adımlar atılacaktır. Herkes müsterih olsun” demişti. Ama Soma davasında suçlu bulunanlar, türlü yargı kumpaslarıyla serbest bırakıldı. Hayatını kaybeden madencilerin avukatlarından başka bugün Soma’yla ilgili içerde hiçbir tutuklu yok. Bugün Amasra’daki facia için de, Erdoğan aynı lafları edip duruyor. Anlaşılıyor ki Soma’da ne olduysa, Amasra’da da aynısı olacak. Bir hafta geçti... Denetçi sayıları, savcı sayıları açık artırmaya çıktı. Ama ortada suçlanan gözaltına alınan kimse yok. İstifa eden veya görevden alınan da kimse yok. Başta Enerji Bakanı herkes yerli yerinde, koltuklarına yapışmış oturuyorlar. Bizim inancımızda önce tedbir, sonra tevekkül vardır. Kendi beceriksizliğine, kendi kifayetsizliğine “kader” demek, Yüce Allah’a iftira atmaktan farksızdır. İşte bu zihniyet elinde memlekette, madenlerdeki katliamlar kader olmuştur. Yoksulluk kader olmuştur. İşsizlik kader olmuştur. Kadın cinayetleri kader olmuştur.
 

Basına yeni baskılar getirildi
Geçtğimiz  21 Ekim Dünya Gazeteciler Günü idi. Öncelikle  "Kalemini kırıp satmayan"  gerçekleri yazan, baskıya direnen basın emekçisi kardeşlerimi kutlarım. Türkiye'de gazetecilik kolay değil. Her şeyden önce, gazeteciler özgür değil. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 149. sıradayız. Basın özgürlüğü konusunda Sri Lanka’yla, Sudan’la komşuyuz. Sadece sansürü değil, oto sansürü; sadece medyaya değil, sosyal medyaya bile atılan kıskacı konuşur hale geldik. Demokrasimizin dördüncü kuvveti medyaya Ankara'da yüksek binalardan nizam vermeye çalışanlar şunu hiç unutmasın, hiçbir yönetim zulüm ile payidar kalmaz.
Artık yolun sonu görünüyor.Bunu onlar da çok iyi biliyor. Halkı korkutarak, konuşmasını, yazmasını, protesto etmesini engelleyerek, zulmünü gizlemeye, koltuğunu muhafazaya çalışıyor. . Milletin ifade özgürlüğüne darbe vuracak, Sansür Yasası’na hemen imzayı bastılar
Bu Sansür Yasası’nın, yürütmesinin durdurulması için, CHP Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu.Bu başvuru, Anayasa Mahkemesi için, çok ciddi bir samimiyet sınavıdır. Milletin ifade özgürlüğünü, önümüzdeki seçimin adil ve güvenli bir biçimde yapılmasını, alenen tehdit eden bu düzenlemenin ilk incelemesini, 26 Ekim’de yapacaklar. Demokrasimize, Anayasal hak ve özgürlüklerimize yönelik bu tehdide, Anayasa Mahkemesi dur demelidir. Anayasa Mahkemesi, varlık sebebi olan Anayasa’yı, temel hak ve özgürlükleri koruma görevini en iyi şekilde yerine getirdiğini göstermelidir.
 

Son kurban Tele-1
Radyo Televizyon Üst Kurulu, başında bir parti komiseri, tüm muhalif kanallara ceza üstüne ceza yağdırmaktadır. Zulüm ile abat olmaya kalkanın akıbeti berbat olur. En son piyango TELE-1’e çıktı. TELE-1 için verilen ekran karartma cezası da, diğerleri gibi, seçimlere kadar muhalif kanalları susturma planları, zalimin zulmünün arşa çıktığının bir başka göstergesidir. Bütün çabaları, özellikle seçim sathı mailine girdiğimiz bu dönemde, sebebi oldukları, derin yoksulluk ve hayat pahalılığı görülmesin. Yolsuzlukları duyulmasın. İş cinayetleri konuşulmasın. Sadece Cumhur İttifakı, Havuz Medyası, trol orduları dilediği gibi konuşsun, sövsün, saysın. Erdoğan istediği gibi itibar cellatlığı yapsın. Yalan yanlış konuşsun. Onun dışında da herkesin sesi kesilsin, millet susturulsun. Ama ne yaparlarsa yapsınlar. Mazlumun ahı indirir şahı. Ülkemizde demokrasinin, hukukun, eşitliğin ve özgürlüğün yeniden tesis edileceği 2023 seçimleri yaklaşırken; demokratik muhalefeti, basını, sivil toplumu ve halkı susturmaya yönelik yeni bir girişimle daha karşı karşıyayız. Bu sansür yasasının, seçimlere en fazla 8 ay kaldığı bir dönemde Meclis’te kabul edilmesi, seçimler yaklaştıkça iktidarını kaybedeceğini anlayan Saray’ın içinde bulunduğu korku ve acizliğin boyutunu göstermektedir.
İktidarın, 40 maddelik bu yasayla, başta düşünce ve ifade özgürlüğü olmak üzere temel hak ve özgürlüklerin, gazeteciliğin ve basın özgürlüğünün altına son bir dinamit daha koymak istediği açıktır. Öyle ki, yasanın 29. maddesiyle, “Halkı Yanıltıcı Bilgiyi Alenen Yayma Suçu” diyerek sınırlarının ve içeriğinin ne olduğu belirsiz yeni bir suç tanımı yapılmaktadır. Muğlak ve ucu açık ifadelerle, Saray yargısına ve iktidar partisinin bürokratlarına hangi bilginin halkı aldatmaya, korku ve endişe yaymaya yönelik olduğunu belirleme yetkisi verilmiştir. Aynı zamanda sosyal medyada yapılan eleştiriler, “dezenformasyon” olarak yaftalanabilecektir. “Hangi haber halkta korku ve endişe yaratır, hangi paylaşım kamu düzenini tehdit eder” sorusunun yanıtı ise yasa metninde yoktur. 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası getirilen bu muğlak suç tanımının kapsamı, Saray talimatıyla hareket eden yargı mensuplarının ve iktidar partisi bürokratlarının inisiyatifine bırakılmıştır.
 

Bakın;
- TÜİK’in açıkladığı enflasyonun gerçeği yansıtmadığını, Türkiye’de gerçek enflasyonun çoktan üç hanelere ulaştığını söyleyen bir sosyal medya kullanıcısı dezenformasyon mu yapmış olacaktır?
- “8,5 milyon insanımız işsiz, insanlar iş arama ümidini kaybediyorlar, işi olanlar da açlık sınırının altındaki asgari ücretle çalışıyor” demek yalan haber yaymak mı sayılacaktır?
- Kamu ihalelerinin, sözde pazarlık yöntemiyle beşli çetelere adrese teslim verildiğini, halkın sırtından milyarlarca dolarlık yağma yapıldığını ortaya çıkaran gazeteciler suçlu mu sayılacaktır?
- “128 milyar dolar nerede?” demek, kamu barışını bozmak mı olacaktır?
- “Ormanlarımız yanıyor, uçaklar neden kalkmıyor?” diye sorgulamak, bazı savcılar tarafından halkı paniğe sevk etmek mi sayılacaktır?
İktidarın niyeti açıktır. Kendilerinin ülkemizde yarattığı ağır ekonomik buhranı, yüksek enflasyonu ve hayat pahalılığını, işsizliği, yoksulluğu, yolsuzlukları, kurumsal yıkımı dile getirmek suç haline getirilmek istenmektedir. Bugün herkesin açıkça bildiği gibi, ülkemizde yıllardır kendi siyasal çıkarları uğruna dezenformasyon yapan, halkı yanıltıcı bilgileri yayan iktidarın bizzat kendisi ve kontrol altında tuttuğu, Saray’dan yönetilen havuz medyasıdır. Üstelik bu yasa, halkın temel hak ve özgürlüklerine yönelik bu ağır saldırıyla da sınırlı değildir. 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi