Ali İbrahim Önsoy

Ali İbrahim Önsoy

Sezai Sami'den bir sevdalının anısı (1)

Sezai Sami yakın bir arkadaşının yaşadığı anısını paylaştı bunu kendime saklayamadım. 
“1979 yılının hazan dönemiydi. Yapraklar gazel olarak toprağa düşerken havada bariz bir soğukluk vardı. Hele birde, havanın kararmasıyla birlikte, İstanbul’un nemli ayazı insanın kemiklerini sızlatmaya başlatmıştı. 
İki yıl önce 1 Mayıs 1977 günü Taksim Meydanı kana bulanmıştı. Hemen her gün devletin kontra gerillası ve onun sivil uzantısı faşist çeteler grevdeki işçilere, eğitim ve akademik haklarını arayan öğrencilere, demokratik kurumlarına, onların üye ve destekçilerine silahlı saldırıları aralıksız devam eder. 
İstanbul’un surdışı fabrikaların yoğun olduğu yerden biri de Bakırköy ilçesine bağlı Sarayköy’dü. Sefaköy, Şirinevler’den Kuleli’ye Londra asfaltı üzerinden fidanlığa geçince füze rampası çıkışında hemen sağdan girişi olan semttir. Ana caddeden ayrılıp sağa girerken sol tarafta devasa fabrikadır “sancaktül” . Sefaköy ’de birçok büyük işyeri vardı ama “Sancaktül” fabrikası sahibinin çalışanlara yaptıklarıyla biliniyordu. 
Bu fabrikanın sahibi Yugoslavyalı Boşnak göçmenidir. Hitler Almanya’sının hayranıdır. Nazilerin Yugoslavya’yı işgalinde Müslüman Boşnaklardan Kurulu birlikte SS militanı olarak çalıştı. Pek çok insanın ölümünden sorumlu olduğu için işgal sonrası Tito başkanlığındaki Yugoslavya yönetimi bu kişiye idam kararı verir. Hitler’in gestapoya bağlı “odessa çetesi” tarafından Türkiye’ye kaçırılır. Gelirken de Nazilerin işgal ve savaş döneminde yağmalayıp sakladığı altınları getirdiği söylenmekte. Naziler ve işbirlikçileri savaş kaybedince müttefik güçlerin eline geçmemesi için en güvendikleri emanetçiyi altınlarla birlikte Türkiye’ye kaçırır. O dönemde Türkiye’ye kaynağı belirsiz yüklü miktarda altın ve para girişi olur. 
1960’lı yıllarda bu kişiyi Türkiye’de kontra-gerillanın sivil ayağı ve finansörü olarak görmekteyiz. “Hürgün” gazetesi ve komando kampları sahibi olarak siyasi arenada yerini alır. Bu şahsa göre işçilerin hakkını araması, örgütlenmesi, sermayeye karşı emeğin hakkını savunması ayakların baş olması demekti. Bu nedenle onlara karşı “şiddet ve tehdit dâhil her yol kullanılarak acımasızca bastırılmalıdır” der. 
Bu kişinin işyerlerinde işçilerin çoğunluğu sosyal güvencesiz çalışırken diğerleri sosyal güvenceli olsa bile sarı sendika hâkimdi. Bu işyeri sahibi kendi işyerine ve çalışanlarına müdahale ederken çevredeki işyerlerine ve bölgeye müdahale etmeye başlar. Ülkücü işçi derneği adı altında silahlı çetelerini toplumun üzerine saldı. İşyerinde silahlı eğitim verip eğittikleri “komandolar” ile devletin güvenlik kurumlarında kendine yakın kişilerle birlikte baskın ve şiddet eylemlerine başlar. 
İşte bu bölgede ekonomik ve demokratik hakkını aramak örgütlenmek bir o kadar zor ve zahmetliydi. Herkes okulda, işte ve akrabalarının kendi aralarında emek sömürüsüne ve baskı karşı dayanışma ve birliktelikleri gündeme gelir. 
Sefaköy ’de ilk önceleri çoğunlukla Balkan ve Yugoslav göçmenleri ağırlıktadır. 1970’li yıllardan itibaren Karadeniz’den ama özellikle doğu Karadeniz ile Kars-Ardahan bölgesinden göç almaya başlar. Ata topraklarından iş, aş ve eğitim için göçenler kendilerinden önce gelenleri takip eder. Yerleştikleri hangi bölge olursa olsun mutlak geldikleri yörenin adıyla tanınmaktadır. Göçlerin gelmesiyle birlikte fabrikalarda işçi olarak çalışanlar gibi fabrikaların sayısı da hızla artar. Bölgede büyük işletmeler var ama genellikle orta işletmeler çoğunluğu teşkil etmekte. Emek yoğun işletmelerin ağırlıklı sahibi eğitimsiz olsa da bazı teknik iş yoğunluğu olan işyerleri sahipleri genellikle genç mühendis ve iktisat mezunlarından oluşmaktadır. İçlerinden bazıları yurt dışında eğitim görmüş iş yaşamına gittiği ülkede başlamış ve bir süre sonunda geri dönüp ülkesinde üretim yeri açar. 
1960’lı yılların başında ülkemizden yurt dışına emek göçü başlar. Bu dönemde dikkat çeken genç bir işadamı görürüz. İstisna olarak yurt dışında eğitim alıp ülkeye gelenler arasındaki bu isim Timur İmrağ’dır. Sefaköy Halkalı Caddesi üzerinde İmbat Makine kalıp fabrikasını kurar. İşyerinde çalışanların sosyal haklarını verdiği gibi gelirinin belli bir oranını çalışanlarına ikramiye adı altında dağıtır. Çalışanlarının çocuklarına staj ve iş olanağı sağladığı gibi eğitimlerine maddi katkı sağlar. Oysa Sancaktül sahibi çalışanlarına sendika kurdurmuş bile olsa köle gibi çalıştırır. İmbat Makine sahibi çalışanlarına sosyal hakları dışında şirketin geliri oranında refah payı verir. İşverenler arasında bile dünyaya bakış açısı temelinde çatışma olur. Bölgedeki birçok firma çalışanı sendikalaşma içerisine girerken İmbat Makine çalışanları sendikalaşmaya gitmez çünkü patronları kendilerini haklarını gözetir ücretlerini fazlasıyla verir.
                                                      ***
1970’li yıllarda sarı sendikalar, dinci ve milliyetçi adlarla ya da işverenlerin kurduğu işyeri sendikaları gittikçe çoğalır. Türk -İş ve özellikle DİSK, orta ve küçük işletmelerde örgütlenme yapmadı, örgütlü gelenlere de sıcak ilgi göstermedi. ‘Kamu ve devlet korumacılığından yararlanan özel sektörün işçi ve sendikacıları orta ve küçük işyerlerinde çok kötü koşullarda düşük ücret, sosyal güvencesiz çalışan arkadaşlarına, işçi kardeşlerine istisnalar haricinde destek vermedi.’ Bu işletmelerde çalışanlara devrimci ve sosyalist gençler önderlik etti. 
1975 yılı sonunda bu bölgede üç “Halkevi” açıldı. Bölge sakinleri, çalışanları ve öğrencilerin haber alıp, eğitim gördüğü, aydınlandığı, örgütlendiği ve yardım aldığı kurumdur “Halkevi”. 1977 baharında Timur İmrağ da bunlardan yardım istedi. Avcılar Halkevinden iktisatçı Osman Mehmet Önsoy, Sefaköy ’den öğretmen Vedat Güler ve Küçükçekmece’den tıp da okuyan Ahmet’i işyerinde ağırladı. 
Çağrıya katılanlar toplantıya gitmeden önce bir araya gelirler. Aralarında aldıkları bir karar vardır, karşılarındaki kim ve niçin çağırılıyoruz sorusuna yanıt almak için onun konuşup derdini ve sorunu dinlemek gerektiğine karar verirler. Timur, ülkenin ekonomik durumunu, genç beyinlerin sadece ekonomik değil politik olarak da toplumsal sorunlarla duyarlı olması gerektiğinden bahseder. Sonunda, kendi çalışanlarına sosyal hakları dışında mesleki nitelikli eğitimlerini artırmak için yurt içi ve dışı seminerlere gönderdiğini anlatır. Kendi durumu ya da ülkenin durumu ne olur belli olmaz diyerek kendilerini kurumsal örgütlenmeye gitmelerini istemiş. İçlerinden bazıları sarı sendikayı çağırmış ama hiçbirine güvenmemiş. Bölgede ki “Halkevi” yöneticileri olarak işyerindeki çalışanlara sendikal ve örgütlenme konularında bilgilendirme yapmalarını ister. 
Hatta “Gelin siz örgütleyin” der. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ali İbrahim Önsoy Arşivi