Türkiye cenaze evine döndü

Bilim insanları, namuslu bürokratlar uyardı. Şahsım hükümetleri sadece seyretti. Sonuç büyük bir yıkım oldu. 20 yıllık hükümet, eğer ar damarı çatlamamışsa, sebebi olduğu böyle bir yıkım karşısında ne yapar? İstifa eder. Bu felaketlerin nihayet bulması için, artık her şey değişmek zorunda. Bakın dost acı söyler. Enkazın altından çıkanların cenazesine kefen bezi bulamayanlar, milletin dirisine de çadır bulamadılar. Daha birkaç hafta önce ‘Türkiye yüzyılı’ diyenler, liyakatsizlikleriyle, beceriksizlikleri ile, kifayetsizlikleriyle, kibirleriyle ülkemize ‘yüzyılın felaketini’ yaşattılar. Türkiye’yi şantiyeye çevirmekle övünen bu öngörüsüz, liyakatsiz, kendini beğenmişlerin elinde Türkiye’miz, koskoca bir cenaze evine döndü
 

Sorumluların sorumluluğu yok!
Bakın dostlar! Türkiye gerçekten bu ucube sistemle yetkilileri yetkisiz, ilgililerin ilgisiz, sorumluların sorumlu ama sorumsuz insanları ise biçare olduğu böyle bir dönemi hiç yaşamamıştı. Umarım bir daha da Allah bize bunları yaşatmaz. Hiç kimseyi suçlamadan söyleyelim ki bu durumdan 83 miyon kişi sorumluyuz. Bu işleri başımıza nasıl getirdi isek mutlaka da defetmek zorundayız. Düşünelim bir kere daha Anayasa ve yasalar açık Cumhurbaşkanı'nın tanımlamıştır. Sonrasında Cumhurbaşkanına hakareti de cezalandırma için yasalar koyulmuştur. Buraya kadar iyi geldik. Şimdi durum bir örnekle açıklamak gerekse; birisi masanın makam karşısına gelip bir evrak getiriyor. Aynı kişi masanın öteki yanına geçip kendi getirdiği evrakı onaylıyor. Bu Türkiye'nin seyircisi 83 milyon olan en büyük trajedisidir. Bu örnekleri dilediğiniz kadar çoğaltmanız da mümkündür. İşte bu tabloda da tek adam rejimi ve AKP itidarı korkunç trajedilerin yaşandığı bu depremde enkazın altında kalmıştır.
 

Depremden üç hafta geçti ama
Bugün, depremde 21.gün. Şu ana kadar 44binden fazla yurttaşımızı kaybettik. Cenazelerimizin gerçek sayısını ise hâlâ bilmiyoruz. Acımız, üzüntümüz çok büyük. Ruhlarımız yaralı, yüreklerimiz yangın yeri. Yüreklerdeki bu yangın da kolay kolay küllenmeyecek. Kaybettiğimiz yurttaşlarımıza bir kere daha Allah’tan rahmet diliyoruz. Yaralanan yurttaşlarımıza acil şifa diliyoruz. Tüm milletimize başsağlığı diliyoruz. Bu deprem felaketi bir kez daha gösterdi ki milletimiz, çok büyük bir millettir. İnsanımızın karakteri asildir. Felaketi duyar duymaz çıplak elleriyle, tırnaklarıyla enkaza koşan, taş kaldıran binlerce gönüllüye, aslan parçası gençlerimize şükran borçluyuz. Yine bölgeye yardım için yarışan, gecesini gündüzüne katan sivil toplum kuruluşlarına, uykuyu unutan devlet kurumlarımızın fedakâr personeline ve elbette güvenlik kuvvetlerimize müteşekkiriz. Yine, ülkemize arama kurtarma ekiplerini gönderen, adını tek tek sayamayacağımız 88 ülkeye, ayrımsız, istisnasız şükranlarımızı sunuyoruz.
 

Aksaklıklar beceriksizlikleri bitmiyor
6 Şubat’ta yaşadığımız depremlerin üzerinden, neredeyse üç hafta geçti. Çaresizlik, acı, öfke, üzüntü, birbirine karıştı. Depremde yakınlarını yitirenler, evsiz barksız kalan aileler, sahipsiz çocuklar, ‘Nerede bu devlet?’ haykırışları ve bu çaresizliği gören, yaşayan milletimiz. Hiçbirimiz artık eskisi gibi değiliz. Ruhlarımızda derin yaralar var. Kimliksiz, kefensiz, zeytin ve mersin dallarıyla, insanlarımızı toprağa verdik. Cenazelerimizin sayısı 44 bini aştı. Türkiye cenaze evine döndü. Yaralılarımızın sayısı ise 110 binin üzerinde. Gerçeğin bunun çok ötesinde olduğunu, artık bölgedeki üst düzey yetkililer de kabul ediyo. Depremin koordinatör valisi durumun, açıklanan rakamlardan 3-4, hatta 5 kat daha kötü olduğunu itiraf etti.

Asrın cinayetinde üçüncü hafta
On binlerce yurttaşımız, sarayın adam sendeciliği, vurdumduymazlığı, görevini ihmal etmesi, görevini savsaklaması nedeniyle öldü, evsiz barksız kaldı. Bilim insanları uyarmış. Devletin dürüst bürokratları uyarmış. Sivil toplum kuruluşları uyarmış. ‘Burada çok büyük bir deprem olacak, tedbir alın’ demiş. Yani bu felaket, bağıra çağıra gelmiş. Ama sarayın kibirlisi, kulağının üstüne yatmış, üç maymunu oynamış. Yurttaşlarımızın en temel hakkı olan ‘yaşam hakkını’ taammüden ellerinden almış. 6 Şubat 2023 Pazartesi günü, bu topraklarda, işleneceği önceden açıkça duyurulan, failini ve maktulünü herkesin bildiği bir cinayet yaşandı. Şimdi bu cinayetin failleri, kendilerinden başka herkesi suçluyor. ‘Asrın felaketi’ diyerek suçlarının, kabahatlerinin, sorumluluklarının üstünü örtmeye çalışıyorlar. Yaşadığımız, asrın felaketi değildir, asrın ihmalidir, asrın cinayetidir, asrın ihanetidir. Ama pişkinlik, bunların en büyük sermayesi.
 

AFAD afete yetemez dediler !
Atama İçişleri Bakanı, depremin ilk günlerinde, kendi yönetimindeki AFAD hakkında, ‘AFAD'ın toplam personel sayısı 7 bin 300'dür. Takdir edilir ki 7 bin 300 personelle Türkiye'deki bu büyük afeti veya herhangi bir afeti, altını çiziyorum, herhangi bir afeti yönetebilmek mümkün değildir’ dedi. Böylelikle bwceriksizlğin, iş bilmezliğin açıkça faoağrafını çekti. Sonra aynı atama İçişleri Bakanı, altında kaldığı depremin şokunu atlatınca çıktı, ‘Eğer Türkiye çok uzun zamandır bu hazırlıkları yapmamış olsaydı büyük bir kaos ile karşı karşıya kalırdı’ dedi. Bu sözlerin hangisi doğru? Millet yaşadığına mı, yoksa bunlara mı inanacak? Milletimiz, 48 saat enkazın altında bir başına kaldı. ‘Nerede bu devlet’ yakarışları arşa yükseldi. Asker sahaya zamanında sürülmedi. Madencilerimiz hızla bölgeye taşınamadı. Fay hattının üstüne yapılan yollar, havalimanları çöktü. Bölgeye ulaşım kitlendi. İletişimin çöktüğü bir anda, sosyal medyaya karartma uygulandı. Daha önceki depremlerden biliyoruz ki böyle bir anda sahra hastanesi, mutfağı ve çadırlar, en geç 6 saatte kurulabilirdi. Kurulamadı. Enkazın başında yakınlarının çığlıklarını duyan vatandaşlarımız, arama-kurtarma ekiplerini günlerce bekledi. Enkazın başına giden iş makineleri operatörlerle, operatörler iş makineleriyle buluşturulamadı. Koordinasyonsuzluk nedeniyle en kritik altın saatler heba edildi ve enkaz altındaki insanlarımız, ‘Sesimi duyan var mı’ diye bağıra bağıra yaşama veda etti.
 

Acımız sonsuz üzüntümüz büyük
Türkiye’miz, ucube tek kişi yönetimine geçtiğimiz 2018 yılından bu yana iki büyük krizi iç içe yaşıyor. Bir tarafta devlette yönetim krizi, diğer tarafta ekonomik kriz, milletimize çok ağır bedeller ödetti, ödetiyor. 2018’den bu yana yaşanan her acı olayda, devlet yönetimindeki zafiyet kendini daha da gösteriyor. Milletimizin canına, malına mal oluyor. Ekonomi yönetimindeki zafiyet ve kusurlar ise milletimizin cüzdanını, mutfaktaki tenceresini boşaltıyor. 2020’de Covid salgınında gördük; saray hükümetinin ilk işi millete IBAN numarası atmak oldu ama aynı yönetim, milletimize 5 maskeyi ücretsiz dağıtamadı. Binlerce insanımızı kaybettik. Peki ne yaptılar? Ölüm istatistiklerini milletten sakladılar. Düne kadar da bu istatistikleri açıklamadılar. Milletimiz depremin acılarıyla boğuşurken dün, 2020 ve 2021 yıllarında 87 bin 334 yurttaşımızı salgında kaybettiğimizi açıkladılar. Bu, Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığından 5 bin vefat daha fazla.
 

Çadır tuvalet banyo hala yok
Çukurova’da ‘Acıyı acıyla yuğmak’ diye bir tabir vardır. Salgında millete İBAN numarası gönderenler, adeta deprem acısıyla salgının acısını yuğmaya kalktılar. Yine, 2021 yazında Batı Karadeniz’i sel vurdu. Onlarca insanımız selde boğuldu. Selden birkaç gün önce Somali’ye 30 milyon dolar hibe eden Erdoğan, selden sonra yine milletimize IBAN gönderdi. Bunların afrasına tafrasına bakarsanız hac farz olmuş, ama yaptıklarına bakarsanız zekâta muhtaçlar. 2021 yazında, bu sefer güneyimizde ormanlarımız yandı, kül oldu. Yurttaşlarımız çıplak elleriyle orman yangınlarına müdahale etti. Ankara’da uçan sarayları olan iktidar, yangın söndürmek için uçak uçuramadı ve 6 Şubat’ta yaşadığımız deprem felaketlerinde 11 ilimiz yıkıldı. Milletimiz enkaz altında kaldı. 43 binden fazla canımızı kaybettik. Yüzbinlerce yurttaşımız evsiz, yurtsuz kaldı. Kendi keyfi için ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyerek Beştepe’de, Ahlat’ta, Marmaris’te, İstanbul’da saray koleksiyonu yapanların elinde, afette dağıtılacak çadır stokumuz olmadığı anlaşıldı. Bugün depremin 21. günü ve hâlâ deprem bölgesindeki bazı yerlerde çadır yok, tuvalet yok, banyo yok.
 

İnsanları yem torbasıyla gömdüler
Bir devletin itibarı, yöneticilerinin zenginliğiyle, saraylarıyla, uçaklarıyla, binlerce korumasıyla, araç konvoylarıyla değil, insanlarına ve insan yaşamına verdiği değerle ölçülür. Çünkü insan yaşarsa devlet de yaşar. 20 yıl ülkeyi yönetenler, milletimizi güvenli şehirlerde yaşatamadı. İnsanların bütün birikimlerini verip satın aldıkları evler, vatandaşlarımıza mezar oldu.
‘Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız o ülkede insanların nasıl öldüğüne bakın.’ Bu ülkede kimliksiz, kefensiz on binlerce insanımızı sıra sıra toprağa verdik. Battaniyelere, yem ve çöp torbalarına sarılı cansız bedenler toprakla buluştu. İşte 20 yıllık bir yönetimin milletimize reva gördüğü son, bu oldu. On binlerce yurttaşımız, ‘İtibardan tasarruf olmaz’ diyen, deprem için hiçbir hazırlık yapmayan, yaşadığımız kentlerin güvenliğini sağlamayan, evlerimizi depreme dayanıklı hale getirmeyen, elindeki görülmemiş imkanları kentsel dönüşüme değil, ranta ve şatafata harcayan, oy almak için imar afları çıkaran bu sorumsuz hükümet yüzünden canından oldu. On binlerce vatandaşımız, sarayın yandaşlarına rant sağlama ihtirasının, kendine yakın iş insanlarını, müteahhitleri denetlemeyerek, kayırarak, ranta boğarak kendi zenginini yaratma stratejisi nedeniyle hayatını kaybetti. İşte yaşananlar ortada.
 

Hemen beton işine giriştiler
Kalbi betonlaşmış iktidar şimdi ise bir an evvel acıların üstüne beton dökme hazırlığında. 21 yıldır ülkenin başında, şimdi çıkmış, hiç sıkılmadan, ‘Bir yıl daha bana görev verin’ diyerek kendini acındırmaya çalışıyor. Teşbihte hata olmaz. Apartmanınızı 20 yıldır aynı yönetici yönetiyor. 20 yıl boyunca ‘Asansör bozuk’ diyerek tüm apartmandan para topluyor, ama bir türlü asansörü tamir ettirmiyor ve bir gün asansörün halatı kopuyor. İçindekiler hayatını kaybediyor. Yönetici, yitirilen insanların hesabını vermek yerine, ‘Bana bir yıl daha müsaade edin, vallahi size söz, asansörü tamir ettireceğim’ diyor. Ne cevap verirsin aziz milletim? Hadi oradan. Artık çek git Erdoğan dersiniz değil mi!
 

Hakaret etmeyin istifa edin!
Sarayın kibirli başı Erdoğan, önce çıktı, ‘Bu deprem kader planı’ dedi. Sorumluluğu Yüce Allah’a yıkmaya kalktı. Tedbir almayan, tevekküle sığınmaya kalktı. Olmadı, sonra milleti not etmeye kalktı. Oysa devleti yönetsin diye iş başına getirilenler, milleti not edemez. Çünkü millet, bizzat işverendir, patrondur. Asıl millet, ‘Devleti 5 yıllığına yönet’ diyerek iş verdiklerinin notunu verir. Sandıkta da eline tasdiknamesini tutuşturur. Ama sarayın kibirlisinin gözü o kadar dönmüş ki işi millete küfre kadar götürdü. Bununla da yetinmedi, en sonunda sorumluluğu milletin üstüne bıraktı.
Şu cümleye bir bakın; ‘Vatandaşlarıma diyorum ki bize yeni bedeller ödetmeyin. Bu kentsel dönüşümü yapmamız lazım.’ Kentsel dönüşümü rantsal dönüşüme çeviren sensin. Millete sağlam evler yaptırtmak yerine, yandaşa rant yaratmanın peşine düştün. Şimdi suçlu millet mi oldu? Ortada 44 bin cenazemiz var. Anasız babasız kalan evlatlarımız, evlatsız kalan analar, babalar var. Yüz binin üzerinde yaralımız var.

 

Tek istifa bile yok
Ama ortada tek bir istifa yok. Onun yerine, millete bol bol tehdit var, hakaret var, küfür var. Söze karşı küfür, acizliktir. Küfredenin söyleyecek sözü yok demektir ve testinin içinde ne varsa dışarı o sızar. Biz, tarih kürsüsünden yaşadıklarımıza bakıyoruz ve küfre düşenlerde suçluların telaşını görüyoruz. Bizim küfredenlere diyeceğimiz bellidir. ‘Küfretme, istifa et.’ Azıcık bu millete karşı sorumluluk duygunuz kaldıysa küfretmeyin, istifa edin. Bu ülkede artık Erdoğan Şahsım Rejimi iflas etmiştir. Erdoğan devri bitmiştir. 20 yıllık muktedir dekoru, bu depremle beraber enkaz altında kalmıştır. Bu iktidarı değiştirmek işin kolayıdır, ama zor olan zihniyeti değiştirmektir.
Bu deprem göstere göstere, bağıra, çağıra gelmiştir. Devleti yönetenlerin, ‘ben bu depremin olacağını bilmiyordum’ deme şansı yoktur. Devletin namuslu bürokratları uyarmıştır. Bilim insanları uyarmıştır. Odalar, sivil toplum kuruluşları uyarmıştır. Haftalardır bu belgeleri paylaşıp duruyoruz. Ülkeyi yönetenlerin önüne pek çok rapor konmuştur. Buna rağmen, hiçbir şey yapılmamıştır. Şimdi atanmış İçişleri Bakanı çıkmış, hem de hiç utanmadan, sıkılmadan, ‘Biz depremi İstanbul’da bekliyorduk. Hazırlığımızı ona göre yaptık’ diyor. Bu kadarına da pes, artık arsızlığı, yüzsüzlüğü, sorumsuzluğu bırakın. AFAD size bağlı değil mi? Raporlarını okumadınız mı? Zerre miskal sorumluluk duygunuz varsa; İstifa edin.
 

6 Şubat "Kırmızı Pazartesi"
6 Şubat 2023 Pazartesi günü, bu ülkede ‘Kırmızı Pazartesi’ yaşadık. ‘İşleneceği önceden, açıkça duyurulan, failini ve maktulünü herkesin bildiği bir cinayet’ Marquez’in o meşhur romanında söylediği gibi: ‘Kendi kusurlarını yücelten zavallılar’ On binlerce insanımızın bağrına hançeri sapladı. Şimdi de, ‘Asrın felaketi diyerek suçlarını gizlemek’ istiyorlar. Bu yaşanan, ‘asrın felaketi’ değildir. ‘Asrın ihmalidir, asrın cinayetidir, asrın ihanetidir.’ Sorumlusu da bu hükümettir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi