Türkiye'de 3 çocuktan 1'i yoksul!

20 yıllık AKP iktidarında her şeyi gördük yaşadık. Boyalı, makyajlı yatırımlar bile altındaki pisliği yokluğu ve yoksulluğu kapatamadı. Kapatamaz da. Sadece yandaşa ve faiz lobilerine çalışan iktidar döneminde yokluğun yoksulluğun her türlüsünü bu ülke gördü. Acıdır ki görmeğe de devam ediyor. Bugün de geleceğimiz olan çocuklarımız üzerine birtakım saptamalarda bulunmak isterim. Son lafı baştan söyleyeyim ki bugün Türkiye'de 3 çocuktan 1’i Yoksul! dur. Bilinçli şekilde fakirleştirilmekten daha acı olan bir şey varsa o da bu fakirleştirme operasyonunu alkışlayanlarla aynı havayı solumak. Paramız yerlerde, vatandaşlığımız promosyon, evlerimiz elaleme çekirdek parası. Yazık, çok yazık...
 

2022 itibariyle Türkiye nüfusunun yüzde 27’sini çocuklar oluşturuyor. Ne var ki, iktidarın geleceksizleştirme politikalarının sonucu olarak 22 milyon 738 bin 300 çocuğun yüzde 33’ü yani 7 milyon 436 bini derin bir yoksullukla karşı karşıya kaldı. Bu veri Türkiye’de her 3 çocuktan 1’inin aşırı yoksulluk içinde hapsolduğu, sefalet ve sömürü çarkı arasında yaşama tutunmaya çalıştığı anlamına geliyor. Sosyal koruma kalkanını kuvvetlendirmek yerine, yoksulluğu yönetmeye çalışan iktidar, suça sürüklenen çocuk sayısını da doğrudan arttırıyor. Çocuklar yoksulluğun pençesine itildikçe, suç işlemeye meyilli hale geliyor. Türkiye’de 2009-2020 yılları arasında ceza infaz kurumuna giren çocuk sayısında yüzde 841 artış yaşandı.
 

Çocuk yoksulluğu artıyor
16 Nisan 2017’de gerçekleştirilen Anayasa değişikliği ile “parlamenter sistemi” terk ederek tek tek adam rejimini inşa eden Cumhur ittifakı bileşenleri, yalnızca yetişkinleri değil çocukları da felakete sürükleyen bir yoksullaşma dalgası yarattı. 2017 yılında 6 milyon 893 bin olan yoksul çocuk sayısı Erdoğan rejimine geçişle birlikte yüzde 8 artarak, 2021 yılında 7 milyon 436 bine ulaştı. Yoksul çocuk sayısı 2017 'de 6.893.000, 2018'de 7.336.000, 2019'da 7.417.000, 2020'de 7.378.000 idi.
Türkiye’nin kaynaklarını yandsın müteahhitlerin emrine sunan, para musluklarını sonuna kadar yandaş havuzuna akıtan, halkın alın terini naylon vakıflar aracılığıyla yurt dışına transfer eden AKP rejimi 2017 yılından bugüne her hafta yoksullar ordusuna 2 bin yeni çocuk ekleyerek ülkenin geleceğini kararttı.
 

Her ailede 1 yoksul çocuk
Türkiye’ye 90’lı yıllarda hâkim olan “her eve iki anahtar” popülizmi, ülkeyi enflasyonist politikalara mahkûm etmiş, sonuç felaket olmuştu. Bugün Türkiye’deki manzaraya bakıldığında “Ben ekonomistim” diyerek direksiyonun başına geçen Erdoğan önderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin “iktisadi” politikalarıyla “beterin beteri”nin geldiği görülüyor. AKP jargonuyla ifade etmek gerekirse, “Hayaldi gerçek oldu. Bugün AKP Rejimi her aileye en az bir yoksul çocuk” vadediyor.
 

Başkomutan Erdoğan
Haziran 2022 verilerine göre yoksulluk sınırının 20 bin lirayı geçtiği Türkiye’de, TÜİK’in makyajlı verilerine göre 2021 yılında geliri 19 bin liranın altında olan 23 milyon 789 bin yoksul bulunuyor. “Ben ekonomistim” diyerek tüm yetkiyi elinde toplayan ve yılda 1 milyon 200 bin lira maaş geliri olan Erdoğan, bugün mevcudu 390 bin 960 olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nden tam 19 kat daha büyük bir yoksullar ordusu yaratarak, sefalet düzeninin de başkomutanı oldu. Sorun sadece ekonomi değil. İnsani değerler de tahrip ediliyor. “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin” diyerek rejim değişikliğini meşrulaştıran Erdoğan iktidarının yarattığı ekonomik, ahlaki ve sosyal tahribat en büyük zararı çocuklara veriyor. Yasama-yürütme-yargı yetkisini tek elde toplayan Erdoğan, çocukların “yaşama gelişme-büyüme” haklarını ortadan kaldıran politikalarda ısrar ediyor.
 

Suç oranı artıyor
Yoksulluğun pençeleri bir aileye uzandığında, çocuk haklarının da yaygın biçimde ihlal edilmesine yol açıyor. Suç verileri kara tabloyu gözler önüne seriyor. 2009-2020 yıları arasında 18 yaşından küçük 88 bin 741 çocuk ceza infaz kurumuna girdi. Bu çocukların yüzde 15’ini yani 13 bin 376’sını 15 yaşından küçükler oluşturdu.
 

Erdoğan döneminde rekor
Siyasetin toplum üzerinde giderek artan baskısı suça sürüklenen çocuk istatistiklerine de doğrudan yansıyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildiği 2014’ten sonra suç işleyerek ceza infaz kurumuna giren çocuk sayısında yüzde 35 artış yaşandı. Ayrıca 2009- 2020 yılları arasında ceza infaz kurumuna giren toplam çocuk sayısının yüzde 85’i yani 75 bin 345’i Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçildiği döneme denk geliyor
 

Çocuk yoksulluğu gizlenemiyor
TÜİK’in saptırdığı, eksik açıkladığı rakamlar bile çocuk yoksulluğunu gizleyemiyor. 2017 yılında 6 milyon 893 bin olan yoksul çocuk sayısı 2021 yılında yüzde 8 artarak, 7 milyon 436 bine ulaştı. Yandaşlar için her türlü imtiyazın verildiği, mücbir sebebe rağmen pandemi döneminde bile yolcu garantili havalimanlarına, geçiş garantili otoyollara, köprülere döviz bazında garantiler ödenirken, her geçen gün ülkemizde çocuk yoksulluğu artıyor. Çünkü ülkemizin kaynakları ihtiyacı olana değil, yandaşa aktarılmaya devam ediyor. Bunun en büyük kanıtı 2017 yılından bugüne her hafta yoksullar ordusuna 2 bin yeni çocuğun katılması. Bu çocukların vebali iktidarındır. İktidar “En az 3 çocuk” söylemiyle çocuk yapmayı teşvik ederken, çocukların yoksulluğu için hiçbir şey yapmadığı, sağlıksız koşullarda, gıdaya ve gerekli hizmetlere ulaşamayan çocuk yoksulluğuna neden olmaktadır. 7 milyon 436 bin evladımız, yanlış politikalar nedeniyle yoksul. İhtiyaç duydukları şekilde sağlıklı büyüyemiyor. Yoksulluk aynı zamanda adli istatistiklerin konusu olan çocuk sayısını da acı bir rekora ulaştırdı. Yoksullukla birlikte ülkemizde 2009-2020 yılları arasında ceza infaz kurumuna giren çocuk sayısı da yüzde 841 arttı. Aynı dönemde 18 yaşından küçük 88 bin 741 çocuk ceza infaz kurumuna girdi. Bu çocukların yüzde 15’ini yani 13 bin 376’sı ise 15 yaşından küçük. Yoksulluk sorununu çözmeyen iktidar çocuklarımızı suça itiyor. Aslında “Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek” sözünün yerine getirlmemesidir. Ülkenin gelirleri yandaşlar için değil çocuklar için, vatandaş için harcanmalıdır.
 

Enflasyon ve Türkiye
Merkez Bankası'nın 100 puan faiz indirimi ardından başlayan tyartışmlara bitmedi. Merkez Bankası faiz indirimi arıdından banka kredi faizlerine sınırlama geldi. Dostlar! Ama bu da Çalışmaz! Bu sefer de o düşük orandan hiçbir banka kredi vermez. Kamu bankaları aracılığı ile krediyi o düşük orandan verirsen de MEGA enflasyon gelir. Türkiye, enflasyonla mücadeleyi tümüyle terk etmiş görünüyor. Bu çerçevede Türk toplumu uzunca bir süre yüksek enflasyon ve onun yarattığı satın alma gücü kaybıyla yaşamaya alışmalıdır. Bütün dünya faiz artırırken bizim Merkez Bankası faiz indiriyor.Faiz paranın fiyatıdır. Yüksek olursa tasarruf, düşük olursa tüketim ve de enflasyon artar. Bu ekonominin temel kuralıdır. Koşar adım üç haneli enflasyona doğru gidiyoruz. Arabanın duvara çarpmasına az kaldı. Merkez Bankası'nın faiz indirim kararın ardından Özgür Demirtaş, "Delilik: Aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemektir" yorumunda bulundu.. Bende Özgür hocama katılıyorum. dolar bu gidişle 18 lirada olur,30 Lira da! Bakın Papua Yeni Gine 'de Faiz %7, Enflasyon %6.9, Gıda enflasyonu %6.2, Donları yok, cüzdanları yok. Vallahi. Ama 1 Papua Yeni Gine kınası= 5.14 TL. Aç gözünü Türkiye
 

Enflasyon yüzde 25

dolar 12 lira olurdu
Bu konuda açıklama yapan Eski Hazine müsteşarı Mahfi Eğilmez’e göre Merkez Bankası (MB) faize hiç dokunmasaydı enflasyon yüzde 25, dolarsa 11,5 veya 12 TL olurdu.
Merkez Bankası, faiz indirim sürecine geçen yıl eylülde girmiş, hükümetin ihracatı artırarak enflasyonu düşürmeyi hedeflediği ‘yeni ekonomi modeli’ doğrultusunda politika faizi yüzde 19’dan yüzde 13’e kadar çekildi. Bu dönemde planlananın aksine resmi yıllık enflasyon yüzde 19,6’dan yüzde 79,6’ya, dolar/TL’yse 8,5’ten 18,1’e çıktı. İktisatçı Eğilmez, Türkiye’nin sürekli risk yaratan bir ülke olduğunu, faiz indirme kararının da bunlardan biri olduğunu söyledi. Eğilmez, iktisatçılar olarak faizin düşürülmesi durumunda enflasyonun artacağını ama MB’nin buna rağmen aksi yönde bir beklentide olduğunu hatırlattı. Türkiye’nin ithal girdiye dayalı bir üretim ekonomisi olduğunu söyleyen Eğilmez, dış borcun 450 milyar dolar olduğu bir süreçte döviz kurunu artıracak bu faiz hamlesinin büyük risk olduğuna dikkat çekti ve ekledi: “Merkez Bankası politika faizini yüzde 19’dan 13’e indirmeseydi enflasyon yüzde 25, dolarsa 11,5 veya 12 seviyelerinde olurdu.”
Şimdi ülkemizin halina bakalım Dostlar ! Türkiye'de ; Araban ithal, bilgisayarın ithal, kağıt kalemin ithal, kahven, meşrubatın ithal, sigaran ithal,köprün tünelin dolar, Buhalde. Sen ABD dolarını "kendi bankanda" korumaya almışsın. Artı,- içerde 10 milyon ithal insana bakıyosun. onra bu haldeki Türkiye'de koskoca ülke "enflasyon düşer mi?.." - bunu tartışıyor . Memleketi enflasyon ateşiyle yakan, ahaliyi perişan eden hükümetin şu faiz kararını devlet aklıyla, kamu menfaatiyle, ekonominin evrensel kurallarıyla açıklamaktan vazgeçin, vazgeçin. Bu yanlış politikayla halk kaybediyor, evet ama kimler kazanıyor, ona bakın! Bu kadar basit
 

81 ilin borç haritası
Konya kart batağında,

Hakkari bankaların takibinde
 

Yüksek enflasyon nedeniyle reel ücretlerde ve satın alma gücünde yaşanan düşüş yurttaşı daha fazla borçlanmaya itiyor. 81 ilde son 1 yılda kartlarda ortalama yüzde 85, ek hesaplarda ortalama yüzde 64 borç artışları görüldü. Kredi kartı harcamaları 12 ayda yüzde 70.5, kredili mevduat hesapları yüzde 62.3 artarken, ihtiyaç kredilerinde ise 28.6 oranında artış görüldü.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun (BDDK) ikinci çeyrek Fintürk verileri banka borçlarının 81 ildeki hızlı artışını ortaya koydu. Verilere göre Haziran 2022 itibarıyla

toplam kredi kartı harcamaları 284 milyar 801 milyon TL'ye ulaşırken, son bir yılda en hızlı artış gösteren il yüzde 107 ile Konya oldu. Hem pahalılık hem de alım gücünde azalma nedeniyle kullanımın artmasıyla 81 ilde kredi kartlarında ortalama artış hızı yüzde 85 oldu. Kartların hızlı artışı tüm illerde kendini gösterirken en düşük büyüme oranı yüzde 40.46 ile İstanbul'da gözlendi. İhtiyaç Kredisinde En Yüksek Artış İstanbul'da Faizi yüksek olmasına karşın kullanımı artan kredili mevduat hesapları ise toplamda 43 milyar 648 milyar TL'ye yükseldi, KMH'ta en fazla artış gösteren il ise yüzde 87.77 büyümeyle Kilis oldu. 81 ilin ortalama artış hızı yüzde 64'ü bulan KMH'da en düşük artış gösteren il yüzde 42.93 ile Nevşehir oldu81 ilin ihtiyaç kredisi toplamı da haziran sonu itibarıyla 499 milyar 284 milyon TL olurken, ihtiyaç kredisinde ise en yüksek artış yüzde 36.26 ile İstanbul'da görüldü.
 

Bireysel krediler artıyor
Borçluluk hızla büyürken, ödenemediği için takibe düşen kredilerin tutarı da hızla arttı. Haziran 2021 – Haziran 2022 tarihlerini kapsayan bir yılda takipteki bireysel krediler yüzde 57.7 artış gösterdi ve 20 milyar 765 milyon liraya ulaştı.Hakkari'de Takibe Düşen Alacak Sayısı Yüzde 129.40 ArttıBDDK verilerine göre Hakkari’de takibe düşen alacak miktarı 2021 Haziran ayına göre yüzde 129.40 arttı, Şırnak'ta yüzde 122.49, Bingöl'de yüzde 113.57, Bayburt'ta yüzde 112.60, Van'da ise yüzde 110.45 artış yaşandı. Takipteki alacak artışında ise 7 ilde üç haneli büyüme yaşandı.
 

Tarım arazileri bankalara rehin
Bakan Kurum’un açıklamasına göre, 1 milyondan fazla tarım arazisi ödenemeyen borçlar nedeniyle bankalar tarafından rehin alındı. Ödeme 1 gün geciksin banka araziyi satıyor, kimsenin haberi olmuyor. Tarladaki ürün maliyetini karşılayamıyor. Çiftçiye yapılan destekler yetersiz, çiftçi borcunu ödeyemez durumda. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanı Murat Kurum, muhalefetin sorusu üzerine verdiği yanıtta 1,3 milyon tarım arazisinin ödenemeyen borç nedeniyle bankalar tarafından rehin alındığını açıklamak zorunda kaldı.CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, son 5 yılda çiftçilerin ödeyemediği borç nedeniyle rehin altına alınan arazi sayısına ilişkin Murat Kurum’a soru önergesi verdi. Bakan Kurum verdiği yanıtta 1 milyon 366 bin 172 tarım arazisinin rehin altında tutulduğunu açıkladı. Gürer şöyle tepki gösterdi: “Çiftçi tarlasını rehin bırakıyor, ekim yapıyor. Sonra gidip kredi borcunu ödeyerek tekrar yeni kredi alıyor. Çiftçi, ‘Ürünü sattığım zaman ilk işim bankaya koşuyorum. Borcumu ödemeye çalışıyorum. Borcumu ödeyemezsem arkasından icrayla karşılaşıyorum’ diyor. Çiftçiler, borcu borçla çevirerek çiftçiliğe devam ediyorlar.”
Çiftçinin borçluluğuna yönelik veriler de dikkat çekici. Buna göre çiftçilerin borçluluğu 250 milyar liraya dayandı. Borçluluk 2002 yılında 2 milyar 400 bin liraydı. Borçluluktaki artış 20 yılda 100 kat artmış durumda. Çiftçi sayısı ise giderek azalıyor. 2001 yılında 2 milyon 182 bin kişi Çiftçi Kayıt Sistemi’ne (ÇKS) kayıtlıydı. Bu rakam 2021 yılında 2 milyon 173 bine geriledi. 2001 yılında ülke nüfusu 64 milyonken bugün 84 milyon. Borcunu ödeyemez duruma gelen çiftçinin toprağı terk ettiğini gösteren bir diğer çarpıcı veri ise tarım arazisi alanlarında gerçekleşen gerileme. 28 milyon hektar tarım arazisi alanı 20 yılda 23 milyon hektara geriledi.

Güzel bir son söz
Öyle alçak bir kapıdır ki açlık, geçilmesi zaruri oldu mu, insan artık ne kadar büyükse, o kadar çok eğilir. - Victor Hugo ve Nazım'dan bir şiir;
 

ELLERİNİZE VE YALANA DAİR
İnsanlarım, ah, benim insanlarım, antenler yalan söylüyorsa,yalan söylüyorsa rotatifler,kitaplar yalan söylüyorsa,duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,dua yalan söylüyorsa,ninni yalan söylüyorsa,rüya yalan söylüyorsa, meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa, yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı, ses yalan söylüyorsa, söz yalan söylüyorsa,ellerinizden başka herşey herkes yalan söylüyorsa, elleriniz balçık gibi itaatli, elleriniz karanlık gibi kör, elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun, elleriniz isyan etmesin diyedir. Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız bu ölümlü, bu yaşanası dünyada bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir. Nazım HİKMET

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi