Yalnızlığa karşı kendinizi keşfedin

Evet bayram gününden merhaba...

Herkese iyi bayramlar diledikten sonra; bayram gününü yalnız geçiren, ailesinden uzak olan, sevdiklerinden uzakta olanlar için bir takım tavsiyeleri paylaşmak istedim.

Yalnız olabiliriz ama bu bizi mutsuz etmemeli.

Peki ne yapabiliriz?

Araştırmacı, yazar ve eğitmen Sara Pour, yalnız kalma korkusunun, insanın kendisini tanıyarak, içindeki muhteşem özü keşfederek ortaya çıkararak yenilebileceğini söyledi. Pour, öncelikle, insan davranışlarıyla ilgili, “Aman birileri kırılmasın, darılmasın diye hayır demekte zorlanıyorsanız, dışlanmaktan korkup istemediğiniz halde elalem sürüsüne katılıyorsanız, ‘onlar yanlış anlar’ diye isteklerinden kolayca vazgeçiyorsanız, hatta mantığınıza ters düşen her söylenene sırf sevsinler diye onaylayıp fikir birliği yapıyorsanız, karakterinizin ta derinliklerinde tamamlanmayı bekleyen eksiklikler ve sarılmayı bekleyen yaralar olduğunu bilmeniz gerekir.

Böyle devam ederseniz yani başkaları için yaşarsanız, kendi hayatınızı ıskalamış olursunuz ve sizden başka herkes size ait olan hayat hakkında yorum yapabilir, sizi istediği yöne sürükleyebilir. Böylelikle ‘dışlanmayayım, değer göreyim, sevileyim’ derken gün geçtikçe karşınızdakilerin gözünde değersizleşmeye başlarsınız ve ilişkilerinizde sınır ihlali yapanlar artar.

Siz de durmadan taviz vermeye alışırsınız ve kendinize gelip dur diyene kadar bu kısır döngü devam edecektir. Buradaki sıkıntı ‘öz değersizlikten ve öz güvensizlikten’ kaynaklanır aslında. Geçmişte kayıplar, gidişler veya bitişler yaşamışsanız, yalnız kalma korkunuz varsa değişime karar verene dek bu labirentten çıkamazsınız. Yalnız kalma korkunuzu kendinizi tanıyarak, içinizdeki muhteşem özü keşfederek ortaya çıkararak yenebilirsiniz” dedi.

Pour, “İnsan çok boyutlu bir varlık olduğundan, her alanda sağlıklı bir birey olabilmesi için, fizyolojik bedenin doğru çalışmasının yanı sıra, ruhsal beden, duygusal beden, spiritüel beden gibi pek çok sistemin güzel bir harmoni içinde işbirliği yaparak çalışması gereklidir” dedi.

Sara Pour, yalnızlık korkusunun giderilmesinde, bilimsel araştırmalar, uçucu yağların sayısız faydalı fitokimyasal özelliklere sahip olduğunu gösterdiğini kaydetti. Pour, atlantik sedir yağının, dengeleyici, yapılandırıcı, güçlendirici ve cesaret verici bir yağ olduğunu belirterek, "Karar verme sürecindeyseniz, kendinizi zihinsel ve ruhsal olarak yetersiz ve güçsüz hissettiğiniz bir dönemdeyseniz "Atlantik sedir yağı" kararlı ve net olmanıza yardımcı olarak bu süreci atlatmanızı kolaylaştıracaktır" dedi.

Limon yağının (Citrus Limonum), enerji katacak, mutluluk katacak iç dengeyi arttıracak bir yağ olduğunu belirten Pour, "Seratonin, endorfin ve dopamin hormonların salınımını arttıracak bir yağ. Limon yağını jojoba yağı veya zeytinyağı ile incelterek kullanmalısınız" dedi...

Bir hikaye de benden olsun

Sara Pour'un yalnızlıkla başa çıkmanıza imkan verecek tavsiyeleri sonrası; bugün benimle beraber gazetede köşe yazan sevgili kardeşim Anıl'la konuştum. “Yahu bayram günü ne yazsak” diye. “Ağabey ben genelde her bayram bir hikaye paylaşırım” dedi. Bu fikir çok hoşuma gitti. Çünkü evet; Sanattan başka sığınabileceğimiz bir liman daha yok.

O Sait Faik'ten bir öykü paylaşmış. Ben de çok sevdiğim Memdun Şevket Esendal'ın bir hikayesini paylaşayım. Bayram gününde ufkunuzu açsın, keyfinize keyif katsın...

Bu yollar uzar...

Postacı Hayri; 26 yaşında bir delikanlı. Belediye kâtibine bir kağıt götürmüştü, dönerken kasabın çırağına rasgeldi. Çırak onu görünce durdu: Hayri’ye:
— Kuzu ciğer istemişsin, dedi, usta ayırdı. Eve götürdüm, kimse yoktu. İstersen şimdi al, istersen dükkândadır, eve giderken alırsın!
“Evde kimse yoktu” sözü kulağını tırmaladı.
— Kapıyı vurdun mu? Diye sordu.
— Vurdum. Evde adam olsaydı duyardı. Komşular duydular.
— Koy dükkana, ben uğrar alırım.
Yürüdü, postaneye gitti. Yüreğinde bir sıkıntı, bir ateş. Altı aylık evlidir. Karısını gözünden kıskanıyor. Adamın aklına en olmayacak şeyler gelir!…
Postanede duramadı, Arkadaşına:
— Recep, dedi, sen buradan ayrılma. Beni yukarıdan sorarlarsa, belediye ye gitti, de. Ben eve kadar bir gideyim. Şimdi gelirim.
Kasaptan ciğeri aldı, bir solukta eve.
Yukarı mahallede oturuyorlardı. Evinin kapısına varınca cebinde anahtarını aradı. Elleri titriyor “Elbet bir şey var ki, ellerim böyle titriyor.” diye düşünüyordu.
Kapıyı açtı. Hiç ses yok.
Kapının sağ yanında her gün oturdukları odaya baktı. Yok. Kapının arkasında, çiviye asılmış bir erkek ceketi ile pantolon var. Buz gibi oldu. “Bunlar kimin” diye düşündü. Kendisinin!… Kıskançlık gözlerini bürümüş, görüyor da tanımıyor.  Yattıkları odanın kapısını açarken içeride karısını bir yabancı ile görecekmiş gibi geliyordu. Orası da boş. Nereye gitti? Komşulara gitmez. Hırsız korkusu ile evi boş bırakmaz. Bırakacak olsa bile haber verir. Onu nerede aramalı?
Ciğeri mutfakta bırakıp kaynatasının evine gidecekti. Ara kapıyı açıp bahçe üstüne, camekânlı sofaya çıktı. Kulağına kadın sesleri geldi. Bahçe büyük, ağaçlarda kapıyor, kimler olduğu görülmüyor. Eğildi, ağaçların altına baktı. Karşı duvarın dibinde birkaç kadın var. Kendi kız kardeşini tanıdı.


 

Bayram tavsiyeleri

Bol bol gülümseyin.

Küs olduklarınızı arayıp barışın.

Küçüklere sevgi, büyüklere saygı gösterin.

Hayata olabildiğince pozitif bakın.

Uzun ve keyifli yürüyüşler yapın.

Epey zamandır görüşmediğiniz dostlarınızı arayın.

Aklınızda olan ve hayata geçiremediğiniz şeyler için bir başlangıç sayın.

Bayram neşinizi daim kılsın, bunun için harekete geçin...

Elinde ciğerle bahçeye çıktı. Komşu kızları, hasım kızları toplanmışlar; çocuklukları akıllarına gelmiş olsa gerek, köşe kapmaca oynuyorlar. Bağrışıp gülüşüyorlar.

Biraz yaklaşınca karısı onu gördü. Koştu, ciğeri elinden aldı, mutfağa girdi, oradan da sabunla el havlusu getirdi.


Hayri; kızlara sataşıp alay etmek istiyor, karısı da:
—Hadi, ellerini yıka, ellerini yıka. Çabuk olsana, diye bağırıyor. Hayri’yi kuyu başına çekiyordu. Hayri sevindi. Karısının yüzüne bakıp güldü. Sonra ellerini yıkadı. Elinde havlu ile kızlara doğru yürüdü:
– Ulan şu ettiğiniz işe bakın be! İçinizde bu evli, bu da evli – kendi kız kardeşini göstererek – bu da sözüm yabana, nişanlı. Kalanınız da at gibi kızlar, bağırtınızdan deniz kıyısında durulmuyor!

Kızlar:

—Sen karışma, git işine, diye bağırdılar.

Hayri onlara bakıp gülüyordu.

Kız kardeşi:
—Yıkıl, git oradan, sen bize ne karışıyorsun diye bağırdı.

Hayri:

—Ulan, dedi seni alan herifte kaz kadar beyin var mı?

Karısı havluyu elinden alıp:

—Hadi git işine, diye kolundan çekiştirmeye başladı.

Kızlar da arkasından ittiler, Hayri’yi bahçeden aşırdılar. Karısı da arkasından geldi. Eve girince Hayri durdu. Karısını kucakladı. Bağrına bastı. Sanki kırk yıldır görmemiş gibi. Yüzünden, gözünden öptü. Doyamıyor, bitiremiyordu.

Karısı:

— Canım ne yapıyorsun? … Çocuk musun? … Kızlar bahçede diye, çırpınıyor!

Güçle elinden kurtuldu.

Hayri, evden çıktı. Elleri ceplerinde, ıslık çalarak, ayaklarını sürterek yokuşta aşağı iniyordu. Denizden karpuz kokuları geliyor. Uzakta gök kavşağında bir duman var. Bugün posta günü mü?

Yetim Mehmed’in evinin köşesinde Semerci Halil ustaya karşı geldi. Halil usta, yokuşu yavaş yavaş çıkıyor. Soluyarak:

— Ne o Hayri, dedi, evden mi geliyorsun? Geceler yetmiyor değil mi?

— Yok valla, dayı. Ciğer almıştım da eve bıraktım… İşte gidiyorum.

Halil usta, Hayri’nin arkasından söylendi:

— Git bakalım… Git ya! Ama bu işler e böyle sürer sanma! Benim de günde üç yol eve gidip dükkâna döndüğüm olurdu. Sonra yollar uzadı. Şimdi tövbeler olsun… İkindiyin dükkândan çıkıyorum, akşama eve zor yetişiyorum. Bir gün gelir bu yollar, sana da uzar anladın mı? Bu yokuşlar sana da domuzlaşır. Tıknefeste at gibi solur solur da çıkamazsın. Bak bana! Gidi gençlik…

Hayri, bu sözlerin hiç birini işitmedi.

Çoktan yokuşu inmiş, beklide postaneye de varmıştır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Aslan Arşivi