30 Ağustos’ta neleri öğreniyoruz?

30 Ağustos Zafer Bayramı’nın 101. yıldönümünü kutluyoruz büyük bir coşkuyla. 26 Ağustos 1071’deki Malazgirt Zaferi ile 26 Ağustos 1922’deki Büyük Taarruz’u karşı karşıya getirmek isteyenlere; ilkini kutlarken, ikincisini geçiştirenlere; “Keşke Yunan galip gelseydi” diyenlere; Atatürk’e beddua edenlere; Cumhuriyeti “parantez”, “reklam arası” olarak görenlere kulak asmayacağız. Atatürk’ü, Kuvayi Milliyecileri, Milli Mücadele kahramanlarını, şehitleri, gazileri, Cumhuriyete kanat gerenleri, eli öpülesi vazife kuşağını anacağız ve selamlayacağız bir kez daha.
Askeri boyutu yanında, siyasi ve tarihi açıdan da değerli 30 Ağustos. Hem bizim hem tüm ezilen ulusların, Mustafa Kemal Paşa’nın deyimiyle “mazlum milletlerin”, emperyalizmi, uzantılarını, işbirlikçilerini yenebileceğini göstermesi açısından çok önemli. İstiklal Harbi’nin kesin askeri zaferinin tarihi. O kutsal ve ulusal savaşın doğruluğunu, haklılığını, meşruluğunu ve zorunluluğunu Anadolu hareketinin ve Cumhuriyet devriminin en kararlı savunucularından, en keskin kalemlerinden Falih Rıfkı Atay, Temmuz 1921’de Akşam gazetesinde çıkan ve çok yeri sansürlenen yazısında şöyle anlatıyor: “Anadolu Harbi, hürriyet ihtilali olduğu için dünyanın en yüksek ideallerinden biri olduğu kadar, nefs koruma dediğimiz en ilkel, en basit ihtiyaçtan doğduğu için de aklı her türlü tartışmalardan alıkoyan bir zorunluluktur. Çünkü sade düşmana karşı vatanı değil, katile karşı canımızı koruyoruz!”

Büyük Zafer’in büyük anlamı
30 Ağustos; bizim için vatan sevgisini, kahramanlığı, kararlılığı, fedakârlığı, vazife namusunu simgeliyor. Vatana ve millete adanmışlığı öğreniyoruz 30 Ağustos’ta. Söz, namus ve vazife uğruna, dev ve devrimci şairimiz Nâzım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı’nda yazdığı gibi, “bir müthiş ve mukaddes macerada, ön safta, en ön sırada, şahlanıp ölebilmeyi” öğreniyoruz.
30 Ağustos; Yunan İzmir’i işgal ettiğinde Hasan Tahsin olmayı, Sivas Kongresi’nde Tıbbiyeli Hikmet olmayı, Büyük Taarruz’da Albay Reşat olmayı öğretiyor bize. Anasını babasını, çoluğunu çocuğunu, eşini dostunu, evini barkını bırakıp, cepheye koşmayı öğreniyoruz 30 Ağustos’ta. Hastayken, yaralıyken revirden kaçıp, talebeyken okuldan kaçıp, cephede Mustafa Kemal’in askeri olmayı öğreniyoruz.

30 Ağustos bize ahlakı dürürtlüğü öğretiyor
Askerlikten kaçmanın; vergi kaçırmanın veya vergiden kaçınmanın; her devrin adamı olmanın; gelenin gözüne girmek için gidene sövmenin; rüşveti hediye diye kabul etmenin; başkasının hakkını yemenin; torpilin, iltimasın, adam kayırmanın hayli yaygın olduğu ülkemizde ve günümüzde, 30 Ağustos bize dürüstlüğü, ahlakı, fazileti öğretiyor. Kısacası Büyük Zafer, sadece askeri, tarihi, siyasi yönleriyle değil; değerleriyle, ilkeleriyle, öğrettikleriyle de önemli. O yüzden, senede bir gün hatırlanması değil, daima üzerinde düşünülmesi ve tüm yönleriyle kavranması gerekiyor.

Savaş demokrasisi ve savaş diplomasisi
Kurtuluş Savaşımızın en önemli evrelerinden olan Büyük Zafer’in 101. yılını kutluyoruz. Büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri, siyasi, diplomatik dehasının büyüklüğünü bir kez daha kavradık. Yerelden, bölgeselden ulusala örgütlenen yurtsever teşkilatların, Ankara’da Meclis çatısı altında toplanmasıyla Meclis iradesi, idaresi ve meşruiyetiyle yürütülen Kurtuluş Savaşı’nın haklı, halklı ve katılımcı yönünü yine ve yeniden anımsadık. Atatürk’ün, milleti örgütlerken, Meclis’i kurarken, orduyu yönetirken, cephedeki muharebelerin sonuçlarından, diplomaside, müzakere masasında nasıl yararlandığını hatırladık. Bir kez daha belirtelim, Türk Kurtuluş Savaşı ve bu savaşla kurulan Cumhuriyet; ideolojik, politik, stratejik ve diplomatik düzlemde hem bütünsellik içerirler hem de süreklilik. Güç, önce Anadolu’da toplanmıştır. Yerel kongreler ulusal çapta, tek bir çatı altında bütünleştirilmiştir Sivas Kongresi’nde. Ardından Ankara’da Meclis açılmıştır. Tarihsel bir kırılma noktasında, ulusal, bölgesel, küresel bir altüst oluş döneminde, tarihin en meşru, onurlu ve destansı bağımsızlık savaşı verilmiştir.

Düşmanı yanlızlaştrımanın önemi
Kurtuluş Savaşı’nın bir de diplomatik yönü vardır elbette. Afganistan, bizi tanıyan ilk devlettir, SSCB ise ilk büyük devlet. Savaşta, düşmanı kendi içinde parçalamak, Fransızların ve İtalyanların, İngilizlerle yaşadıkları çelişkiyi derinleştirmek, diplomasideki önceliklerimiz arasında olmuştur. Bunun sonucunda Fransa ve İtalya, Kemalist hareketle görüşmüş, onu muhatap almış, onunla anlaşma imzalamıştır. Hatta Ankara Hükümeti, Fransız ve İtalyanlardan silah alabilecek siyasi güce ulaşmıştır. Türk ordusu da bu güçle, donanımını daha da pekiştirmiştir. Sonra da Sakarya Meydan Muharebesi’nin ardından savunmaya geçen Yunan ordusuna yaptığı baskın taarruzla, Anadolu’yu dar etmiştir.

Ardından Türk ulusu; gücünü Mustafa Kemal Paşa ve TBMM’den alan İsmet Paşa’yla Lozan’da, dünyanın en büyük diplomatik zaferlerinden birini kazanmıştır. Genç Türkiye

Cumhuriyeti, dünya devletleri arasında eşit, saygın, onurlu yerini almıştır.

Büyük Zafer’in 101. yılı, henüz savaş cephede devam ederken kazanılan diplomatik başarılarla da önemlidir, özgündür ve derslerle doludur. Çünkü askeri zaferler, siyasi ve diplomatik zaferlerle taçlandırılmıştır. Mehmetçiğin cesareti, kararlılığı, özverisi ve kahramanlığı, müzakere masasındaki diplomatların elini güçlendirmiştir.
Büyük Zafer’in 101.yılı hepimize kutlu olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Oktay Apaydın Arşivi