Rahsa Pınar Çetinkaya

Rahsa Pınar Çetinkaya

Samimiyet üzerine...

Nazım Hikmet’in, Henüz Vakit Varken Gülüm şiirinde hiç sözü dolandırmadan söylediği gibi: “Çok şükür yaşıyoruz...”

Hayat, hayallerin kumandası gibi sanki...

Çok şükür bugün de yaşıyoruz! Herşeye, herkese ve hepsine rağmen yaşıyoruz...

Ne yazık ki, yaşamın dağdağası, günlük uğraşı içinde bu minnet duygusunu yeterince duyamıyor, duyumsatamıyoruz. Bunun yerine eksiklerimiz, sahip olmadıklarımız, erişemediklerimiz için yakınmayı ve güvenmemeyi seçiyoruz. Bunun getirisi olan samimiyetsizliğin de kime ne yararı olur, onu da hiç bilmiyorum. Günümüzün en tehlikeli ve kronik davranışı bana göre samimiyetsizlik. Saygı, sevgi, huzur ve iletişim adına tüm dengesini değiştiren özenin adı da samimiyetsizlik...

Samimiyet, insan ilişkilerinin temel taşlarından biri olup; içtenlikle paylaşılan duygular, düşünceler ve davranışlar, sağlam bir ilişkinin temelini oluşturur.

Samimiyetsizlik, insanların kendilerini ve duygularını saklayarak veya değiştirerek başkalarıyla iletişim kurmalarıdır. Bu da, toplum içindeki ilişkilerini zedeler ve güvensizlik yaratır.

Keşke herkes niyetini açığa vurabilse değil mi… İlişki içinde bulunduğumuz kimi insanı çok kısa bir zamanda tanıyabilir, anlayabilirken, kimilerinin de yıllar geçse gerçek yüzünü tanımakta zorlanıyoruz. Mevlâna’nın sözleri her zaman yol göstericidir. Onun "Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol" sözü gayet açık ve nettir oysa ki...

Samimiyetszliğin edebiyatta da bazı örnekleri vardır, mesela ;
Franz Kafka'nın "Dönüşüm" adlı eseri, insanların iç dünyalarının ne kadar karmaşık olabileceğini anlatır. Başkalarıyla iletişim kuramayan başkarakter Gregor Samsa, bir böceğe dönüşerek bu samimiyetsizliği sembolize eder. İnsanların iç dünyalarını ifade edememesi, samimiyetsizlik sorununun köklerine inmemize yardımcı olur.

Ayrıca, George Orwell'ın "1984" romanı da samimiyetsizliği totaliter bir toplum içinde işler. Başkarakter Winston Smith, devletin baskısı altında gerçek duygularını ifade edemeyen bir birey olarak tasvir edilir. Orwell, bu eseriyle samimiyetsizliğin totalitarizmle nasıl ilişkilendirildiğini gösterir.

Öte yandan, şairler de samimiyetsizlik konusunu ele alırlar. Robert Frost'un "Direnç" adlı şiiri, insanların toplumun beklentilerine uyum sağlamak için nasıl kendilerini değiştirdiğini anlatır. Şiir, bir ormanda iki yolun kesiştiği bir noktada alınan kararların hayatı nasıl etkileyebileceğini anlatır.

Samimiyetsizlik, insan ilişkilerini ve sonrasında da toplumu etkileyen ciddi bir gelecek sorunudur ve edebiyat, bu sorunu ele alarak bize daha derin bir anlayışın içine sürükler. Kimi insan fark eder kimi de kendini sıfır hata ile gördüğünden dolayı samimiyetsizliği dışa vurur.

Bir ilişkide güvenin korunması, sevginin sürdürülmesi önemlidir. İlişkinin türü ne olursa olsun sonuç aynıdır. Bu yüzden erdemlerin boşluğundan doğacak kuşku bulutlarının, hayatımızı karartmak için yeterli olduklarını söyleyersek mübalağ yapmış olmayız sanki...

Çok şükür bugün de yaşadık, yarın samimiyet dolu insanlarla karşılaşmak ümidiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Rahsa Pınar Çetinkaya Arşivi